'İşini bilirdi; o açıkgöz yer cücesi, ilk kukla Amerikalıyı o tezgâhladı'
Liberya ya da Haiti cumhuriyetleri halkını kaçak kölelerin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Hem de ne Liberya! Amerika'ya da aynı gözle mi bakacağız? Kocaman bir kaçak köleler cumhuriyeti. Doğu Avrupa'dan gelen sürüleri düşündüğünüzde bunu pekâlâ söyleyebilirsiniz: kocaman bir kaçak köleler cumhuriyeti.

Oluşturma Tarihi: 2021-04-01 21:08:04

Güncelleme Tarihi: 2021-04-01 21:08:04

Liberya ya da Haiti cumhuriyetleri halkını kaçmış kölelerin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Hem de ne Liberya! Amerika'ya da aynı gözle mi bakacağız? Kocaman bir kaçak köleler cumhuriyeti. Doğu Avrupa' dan gelen sürüleri düşündüğünüzde bunu pekâlâ söyleyebilirsiniz: kocaman bir kaçak köleler cumhuriyeti.

Ama insan, Hacı Önderler için, eski yüce idealist Amerikalılar topluluğu, düşünceyle işkence çeken çağdaş Amerikalılar için böyle söylemeyi göze alamaz. Kocaman bir kaçak köleler cumhuriyeti.

Dikkat et, Amerika! Ve kendi kendine işkence eden, içten bir insan azınlığı.

Efendisi olmayanlar.

Kapkara deniz üstünden, Hacı Önderler, öyle irkiltici çıkageldiklerinde, niçin geldiler öyleyse? Ah, kara bir ruhla geldiler.

Avrupa'nın yaşlı yetkesine, krallara, papazlara ve papalara karşı kara bir tepkiyle. Dahası var. Kurcaladıkça, dahası var. Kara, hükmedici insanlardı, istedikleri başkaydı. Krallar değil, piskoposlar değil, belki. Her şeye gücü yeter Tanrı bile değil. Rönesans'ı izleyen şu yeni 'insanlık'a da illallah. Avrupa'da pek hoş kaçacak o yeni özgürlük değil. Daha korkutucu, hiç de içtenlikli olmayan bir şey.

Amerika'da hangisi kazanacak, kaçak köleler mi, yeni bütün insanlar mı?

Amerika'nın gerçek günü daha henüz başlamadı. Ya da hiç olmazsa, henüz gün ağarmadı. Şimdiye dek yalancı şafaktır. Başka bir deyişle, ilerici Amerikan bilincinde tek egemen istek, eskiyi atmak, olagelmiştir. Efendileri atmak, halkın istencini yüceltmek.

Halk iradesi uydurmadan başka bir şey olmadığından, yüceltmenin de pek değeri yoktur. Öyleyse, halk iradesi adına, efendilerden kurtulun. Efendilerden kurtulduğunuzda, halk iradesinin yalnızca lafı kalır. Sonra da duraklar, aklınızı başınıza toplar ve kendi bütünlüğünüze yeniden kavuşmaya çalışırsınız.

Bilinçli Amerikan güdüsü ve buradaki demokrasi konusunda bu kadar. Amerika' da demokrasi, yaşlı efendi Avrupa'nın, Avrupa ruhunun, çökertildiği bir maşadır yalnızca. Avrupa yok edildiğinde, gizlice Amerikan demokrasisi de uçup gidecektir. Amerika başlayacaktır.

Amerikan bilinci şimdiye dek yalancı bir şafaktır. Olumsuz demokrasi ideali.

Eğitimmiş! Türlü türlü ben'den hangisini eğitmeyi önerirsiniz, hangisini bastırmayı önerirsiniz?

Ne olursa olsun, sana meydan okuyorum, oy toplum, beni uyduruk ölçülerine göre eğitmene ya da sindirmene meydan okuyorum.

İdeal insanmış! Hangisidir, söyler misiniz? Benjamin Franklin mi?, Abraham Lincoln mı İdeal insan! Roosevelt mi, Porfirio Diaz mı?

Karanlığınızdaki özü Yale Üniversitesi mi eğitecek, yoksa Harvard Üniversitesi mi?

Oysa her insan yaşadığı sürece kendi içinde birbiriyle çelişen bir sürü insandır. Bunlardan hangisini, her bir ötekisini hiçe sayarak yetkinleştirmeyi yeğleyeceksiniz?

Kocamış Baba Franklin söyleyecektir size. Sizin için donatacaktır onu, örnek Amerikalıyı. Ah, Franklin ilk silme Amerikalıydı.

İşini bilirdi, o açıkgöz yer cücesi. İlk kukla Amerikalıyı o tezgâhladı.

Meslek yaşamının başlangıcında bu kurnaz ufak tefek Benjamin, 'her dinden inananları hoşnut kılacak, ama hiç birini irkiltmeyecek' bir inanç bildirisi hazırladı kendine.

Tanrı, ilerlemek, üretmek isteyen insanların yüce hizmetkârıdır. Kayra. Kayracı. Cennetimsi dükkân sahibi. Sonu hiç gelmeyecek Wanamaker. (Wanamaker, John, 1 838-1922. Amerikalı tüccar)

Ve Hacı Önderlerin torunlarından kala kala bir bu Tanrı kalmıştır. Dolarlardan bir sütunun üstüne tünemiş.

'Ruh ölümsüzdür.'

Benjamin'in bunu baştan savma söyleyişi!

İnsan ruhu tuhaf şeydir. İnsanın bütünüdür. İnsanın bilinen yanı kadar bilinmeyen yanı da demektir. Ruhun işlevlerini inananların ve Benjaminler'in belirlemesi bana yalnızca gülünç geliyor.

Yahu, insan ruhu uçsuz bucaksız bir ormandır. Benjamin'in bütün amaçladığıysa derli toplu bir arka bahçeydi. Ve hepimiz onun mutfak bahçesi düzenine uymak zorundayız. Yaşasın Columbia!

İşte Benjamin'in dikenli tel çiti. Kendisine bir erdemler listesi hazırladı ve bu listenin içinde padokta kır at gibi tırıs gitti.

1. ÖLÇÜLÜLÜK

Doyuncaya dek yeme; sarhoş oluncaya dek içme.

2. SUSKUNLUK

Başkalarına ya da kendine yaran dokunmayacaksa, konuşma; boş lakırdıdan sakın.

3. DÜZEN

Her şeyin yerli yerinde olsun; her işine gereken zamanı ayır.

4· KARARLILIK

Yapman gerekeni yerine getirmeye karar ver; karar verdiğini aksatmadan yerine getir.

5· TUTUMLULUK

Başkalarına ya da kendine iyilik etme dışında hiç para harcama - yani, hiçbir şeyi israf etme.

6. ÇALIŞKANLIK

Hiç zaman yitirme, hep yararlı bir şeyle uğraş; gereksiz bütün işleri kes.

7. İÇTENLİK

Hiç kırıcı aldatmacaya başvurma; suçlamadan ve adaletli düşün; konuşursan, buna göre konuş.

8. ADALET

Hiç kimseye, kötülük ederek ya da üstüne düşen iyiliği yapmayarak haksızlık etme.

9. ILIMLILIK

Aşırılıklardan sakın; haksızlıklara içerlemekten uygun gördüğünce kaçın.

10. TEMİZLİK

Beden, giysi ya da konutta kirliliğe göz yumma.

11. DİNGİNLİK

Ufak tefek şeylerden, çok karşılaşılan ya da önlenemez kazalardan rahatsız olma.

12. İFFETLİLİK

Cinsel ilişkiyi, sağlık ve döl için değilse, seyrek kullan. Sıkıcı gelecek, bitkin düşürecek, kendi ya da bir başkasının dirliği ya da ününü zedeleyecek ölçüde asla olmasın.

13. ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK

İsa'ya ve Sokrates'e öykün.

İşte, Amerikalıların ilki bu ayartıcı listeyi titizlikle uyguladı, ulusal bir örnek oluşturarak. Erdemleri sütunlara dizdi; davranışları kendince ne hakediyorsa, ona göre kendine iyi ya da kötü not verdi. Ne yazık ki bu gidişat çizelgeleri elimizde değil. Benjamin yalnız Düzen'in kendine ayak bağı olduğunu söyler. Temiz ve derli toplu olmasını bir türlü öğrenemedi.

İnsanın açığa vuracağı daha kötü bir şeyi olmaması ne güzel, değil mi?

Küçük bir modeldi, şu Benjamin. Doktor Franklin. Enfiye renkli yer cücesi! Ölümsüz ruh ve dahası!

İşin ölümsüz ruh yanı bir tür ucuz sigorta poliçesiydi.

Benjamin'in, ölümsüz ruh, gerçekte, hiç umurunda değildi.

Bütün işi gücü toplum içinde yaşayan insandı.

(1) Genç Philadelphia'nın sokaklarını süpürüp, aydınlattı.

(2) Elektrikli aygıtlar icat etti.

(3) Philadelphia'da ahlakçı bir kulübün odak noktasıydı, Yoksul Richard'ın ahlak dersi veren nüktelerini yazdı.

(4) Philadelphia'nın, sonra da Amerikan sömürgelerinin, bütün önemli konseylerine üyeydi.

(5) Fransız Sarayı'nın Amerikan Bağımsızlığı'ndan yana olmasını sağladı, Birleşik Devletlerin ekonomi babasıydı.

İmdi, bir insandan daha ne bekleyebilirsiniz? Ama yine de Benjamin, Philadelphia'da bile, infra dig. (Latine, 'infra dignitatem', insanın tenezzül etmeyeceği) kişidir.

Onu takdir ediyorum. Her şeyden önce, yılmaz yürekliliğini, sonra sağgörüsünü, sonra elektriğin gümbürtülerine göz atmasını, sonra sağduyulu güldürü anlayışını takdir ediyorum. Büyük bir insana özgü bütün niteliklere sahip olduğu halde, asla büyük bir yurttaştan öte olmamış. Orta yapılı, yılmaz, enfiye renkli Doktor Franklin, yeryüzüne ayak basan, ya da 'cinsel ilişkiyi kullanan' en sağlam yurttaşlardan biri.

Hoşlanmıyorum ondan.

Ve şimdi ben, hiç olmazsa, Benjamin'e neden katlanamadığımı biliyorum. Bütünlüğümü ve kara ormanımı, özgürlüğümü, alıp götürmeye çalışıyor. Sınırsız bir artalan olmadan, insan nasıl özgür olabilir? Benjamin ise beni dikenli telli ufak bir çayıra itmeye, bana patates ya da Chicagolar yetiştirtmeye çalışıyor.

Ve ben, gelip giden tanrılar olmaksızın, nasıl özgür olabilirim?

Ama Benjamin, yararlı insan kardeşlerim dışında, hiçbir şeyin varlığına izin vermiyor. Bense bıktım onlardan.

Terslikten ötürü. Ama aynı zamanda daha dolaylı bir amacı da vardı. Benjamin, Paris'te, Fransız krallığından, krallık kurumunun tümünün yıkılması için, zekice para sağarken - bir İngiliz halk deyişiyle- gözlerinin içi gülüyordu, yani keyfi yerindeydi.

Atınızı bir yere sürmek isterseniz, ağzına gem vurmalısınız. Benjamin de atını, eski efendilerin düzenini hepten alaşağı edebilsin diye, sürmek istedi. Avrupa düzeninin hepten alaşağı edilmesini istedi. Onun için de eşeğinin ağzına güçlü bir gem vurmak zorundaydı.

'Bundan böyle efendiniz olmaya.'

Başka bir deyişle, Benjamin, insan denen eşeğin belini bütünüyle kırmak zorundaydı, uzun dönemde daha da fazlası kırılabilsin diye. O sıralarda bir gedik açılması gereken İngiliz Hükümeti'ydi. O ana dek İngiliz Hükümeti'nde açılan ilk gerçek gedik: Amerikan ayaklanmasının açtığı yarık.

Benjamin, sağgörüsüyle, eski dünyanın parçalanmasının uzun bir süreç olacağını biliyordu. Bilinçaltının derinliklerinde İngiltere'den nefret etti, Avrupa'dan nefret etti, Avrupa varlığının bütün cisminden nefret etti. Amerikalı olmak istedi. Ama doğanızı ve bilinç biçeminizi pabuç değiştirir gibi değiştiremezsiniz. Yavaş yavaş sıyrılırsınız. Sonuca ulaşıncaya dek, yıllar akıp gitmeli, yüzyıllar geçmelidir. Oğulun ana ve babasının baskısından kaçışı gibi. Kaçış salt tek bir kopma değildir. Uzun ve yarı-gizli bir süreçtir.

Amerikalıyla da öyle. Atlas Okyanusu'nu ilk geçtiğinde Avrupalıydı. Temelde, hala dönek bir Avrupalıdır. Benjamin Franklin'den Woodrow Wilson'a uzun bir adım olabilir, ancak aynı yolda atılmış bir adımdır. Yeni bir yol yoktur. Hep aynı eski yol, artık iç karartıcı, işe yaramaz gelen. Kuramsal ve maddeci.

Öyleyse Benjamin bu yetkin yurttaş kuklasını Amerika'ya örnek olsun diye niçin tezgâhladı? Elbette, elinden geldiğince kesinlikle inanarak yaptı. Bunu tastamam doğru ideal sandı. Ama ne yaptığımızı sanmamız pek önemli değildir. Ne yaptığımızı gerçekten hiç bilmeyiz. Ya Benjamin gibi maddeci araçlarızdır, ya da en derin özümüzden kaynaklanan, çoğunlukla bilinçsiz, yaratma çalımıyla davranırız. Kendi fiil, ya da işlerimizin yalnızca oyuncularıyız bizler, hiçbir zaman bütünüyle yaratıcıları değiliz. Yaratıcı olan O'dur, içimiz ya da dışımızdaki o bilinmeyen.

Benjamin'in de Fransa Sarayı'ndan para sağlaması. Benjamin, Fransa da içinde olmak üzere, bütün Avrupa'nın alaşağı edilmesi yolunda ilk adımları sağlıyordu. Eskisini koparmadan asla yeni bir şeyiniz olamaz. Eski şey Avrupa oluyor. Amerika, Amerika'daki insanlar içteki tanrılara karşıt olarak kendilerini pek fazla öne sürmedikçe, yeni şey olmalıdır. Yeni şey eskinin ölümüdür. Ancak bir dönemi boğazlayamazsınız. Canını pek çok yüzyıl boyunca çalmak zorundasınız.

Benjamin bu yolda hem doğrudan, hem de dolaylı çalıştı. Doğrudan Fransa Sarayı'nda, İngiltere'nin böğründe ufak, ama çok tehlikeli bir delik, Avrupa'nın şimdiye dek nerdeyse kan yitiminden ölümüne bir delik açarak. Ve dolaylı olarak, Philadelphia'da şu sevimsiz, enfiye-renkli küçük ideal, ya da robot örnek Amerikalıyı tezgâhlayarak. Örnek Amerikalı, şu yavan, ahlaklı, faydacı küçük demokrat, eski Avrupa'nın yıkılmasına herhangi bir Rus nihilistinden daha çok katkıda bulunmuştur. Yavaş yavaş yıpratarak yapmıştır bunu, yuvada kalıp da ana ve babasına boyun eğen, bu arada onların yetkesinden sessizce nefret eden, ruhunda, sessizce, onların salt yetkesini değil, bütün varlığını yok eden bir oğul gibi. Çünkü Amerikalı ruhsal açıdan Avrupa'da yuvadadır.

Amerika'nın ruhsal yuvası Avrupa'ydı, hala Avrupa'dır. Sinirlendirici tutsaklık budur, yığılmış trilyonlarca altına karşın. Senin altın yığınların yalnızca pislik yığınıdır Amerika, ve sen, sizler için gerçek oluncaya dek, öyle kalacaktır.

Bütün o Amerikalılaştırma ve mekanikleştirme, geçmişi alaşağı etme uğruna gerçekleşmiştir. Şimdi Amerika'ya bakın, kendi dikenli teline takılmış, kendi makinelerine kul olmuş. Milyonlarca kafeste koşuşan milyonlarca sincap gibi, kendi yasaklarının dikenli teli kesinkes dize getirmiş, kendi 'üretken' makinelerine sıkı sıkıya hapsolmuş. Tam maskara.

Şimdi, fırsat bu fırsat, Avrupa. Şimdi ortalığı Cehennem'e çevir, öcünü al, çek sandalını yeni bir denize, cingöz Amerika, yasaklardan oluşan ideallerinin, yasaklardan oluşan ahlakçılığının dikenli telinde boğulmuş, altın pislik yığınlarının üstüne serilmişken. Milyonlarca kafesteki milyonlarca sincap gibi işe giderken.

Üretimmiş!

Avrupa, göreyim seni ortalığı Cehennem'e çevir, öcünü al!

Kaynak: David Herbert Richards Lawrence, (D. H. Lawrence) Klasik Amerikan Edebiyatı Üzerine İncelemeler, Benjamin Franklin, Bölüm 2, s. 33-47 Çeviri: Nebile Direkçigil