İtalyan Yeni Gerçekçiliği nedir?
İtalyan Yeni Gerçekçiliği II. Dünya Savaşı sonrasında İtalya'da ortaya çıkmış bir sinema akımıdır.

Oluşturma Tarihi: 2017-11-21 11:20:50

Güncelleme Tarihi: 2017-11-21 11:20:50

İtalyan Yeni Gerçekçiliği bir yandan Hitler iktidarı ile birlikte taraf olup müttefiklere karşı savaşan diğer yandan da ülkesi içerisindeki yurtsever partizanlara karşı savaş Mussolini iktidarı dönemindeki yoksulluğu anlatmak için ortaya çıkmış bir sinema akımıdır.

İkinci Dünya Savaşı döneminde Hollywood'un ve İtalya'daki ‘beyaz telefon' filmlerinin sadece duygusal bir etki yaratmaya odaklı anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akıma ait filmler savaş sonrasının ekonomik kargaşa ve belirsizlik ortamında ortaya çıkmış olan yoksulluk, işsizlik, umutsuzluk ve ahlaki çöküş gibi temaları işlerler, salon filmlerinin aksine hayal kırıklığına uğramış çalışan insanların gündelik sorunlarına eğilirler.

 

AKIMIN ÖNCÜLERİ VE FİLMLERİ

Bu akım kabaca 1944 ila 1952 yılları arasında etkili oldu. Genelde kabul gören kanıya göre akımı başlatan film Roberto Rossellini'nin 1945'te çektiği Roma, Açık Şehir (Roma, Città Aperta) iken akımın son filmi de Vittorio De Sica'nın 1952 tarihli Umberto D.'sidir. Kimilerine göre Federico Fellini'nin 1954 tarihli filmi Sonsuz Sokaklar (La Strada) da bu akıma dâhil edilir.

AKIMIN ORTAYA ÇIKIŞI 

İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımının tohumları Cinema dergisinde bir araya gelmiş bir grup sinema eleştirmeni tarafından atılmıştı. Bu eleştirmenler arasında Michelangelo Antonioni, Luchino Visconti, Gianni Puccini, Cesare Zavattini, Giuseppe De Santis ve Pietro Ingrao da vardı. Derginin yazı işleri müdürü Benito Mussolini'nin oğlu olan Vittorio Mussolini olduğu için bu yazarlar politik içerikli yazılar yayınlayamıyorlardı.  Onlar da o yıllarda film endüstrisinin başını çeken Beyaz Telefon Filmleri'ni eleştirmeye koyuldular.

Yeni Gerçekçiler aslında Fransız Şiirsel Gerçekçiliği'nden etkilenmişlerdi. Hem Antonioni hem de Visconti Jean Renoir ile çalışma fırsatını bulmuşlardı. İtalyan Yeni Gerçekçik Akımı da kendisinden sonra gelen Fransız Yeni Dalga akımını etkilemiştir.

Bu tür filmler sıradan insanların gündelik yaşamlarına sempatik bir bakış açısıyla eğilirken sıradan ve kolaycı ahlaki yargılara varmıyorlardı. Soyut fikirlerden çok duygulara vurgu yapılıyordu. Hümanist bakış açısı ön plandaydı.

Bu akımla beraber gerçekliğin çıplal ve en yalın haliyle seyirciye ulaşması için kameralar stüdyodan dışarıya, sokağa taşındı. Sokaklarda yapılan çekimlerde doğal gün ışığı daha çok kullanıldı. Çekimler sessiz olarak yapılıyor, sesler filme dublajla sonradan ekleniyordu. Bu da yönetmenlere daha fazla esneklik sağlıyordu.

Belgesel filmleri andırır bir kadraj tercih edildi ve yine belgesellerde olduğu gibi kameraların zaman zaman elde de taşınarak kullanılması ve serbest kamera hareketleri yönetmenlerin özgürlüğünü artırdı. Yönetmenler profesyonel olmayan oyuncularla doğaçlama oyunculuğu tercih ettiler. Bunun yanında senaryolarda alışılmış şekilde klasik bir dramatik hikâye örgüsü de yoktu. Edebi diyalogların yerine doğaçlama konuşmalar vardı. Kurguda da aşırılığa kaçılmıyor mümkün olduğunca basit doğal bir kurgu tercih ediliyordu. Aynı zamanda bu filmler çok düşük bütçelerle çekiliyorlardı.