Sultan Süleyman, döneminde Avrupa'yı dize getirirken iç hukuk uygulamalarındaki icraatları ve yasalara ve adalete karşı tutumuyla disiplinli bir tavır izleyerek "kanuni" adını almıştır.
Krallara korku salan, Avrupa kapılarına dayanan Kanuni Sultan Süleyman'ın sözünü dinlediği ve nasihatlarına boyun eğdiği tek kişi ise süt kardeşi Yahya Efendi'dir
Beşiktaşlı Yahyâ Efendi 900/1495 senesinde Trabzon'da doğmuştur.
Babası Trabzon kadısı Şamlı Ömer Efendi, annesi Afife Hatun. Aslen Amasyalı oldukları rivayet edilir. Yahyâ Efendi'nin babası Ömer Efendi Trabzon kadılığı yaptığı sırada, II. Bayezid'in oğlu Şehzâde Selim/Yavuz Sultan Selim Trabzon Valiliği yapmaktadır.
Kanuni ile dostluk başlıyor
Trabzon küçük bir yer olduğundan aralarında dostluklar oluşmuştur. Yavuz Selim'in oğlu Kanûnî, Yahyâ Efendi'den birkaç gün sonra dünyaya gelmiştir. Hafsa Sultan'ın sütü yeterli gelmeyince Süleyman'a bir sütanne aranmış ve Süleyman, Yahyâ Efendi'nin validesi Afîfe Sultan'dan başka hiç kimseden süt emmemiştir. BöyleceYahyâ Efendi'nin annesi Afife Hatun, Sultan Süleyman'ın sütannesi olmuştur.
Tarikatı var mıydı?
Yahyâ Efendi'nin tarikatı konusunda Üveysî olduğu dışında kaynaklarda bilgi yoktur. Yaygın görüş Hızır ile görüşerek ondan icâzet aldığı yönündedir. Bir tarikat silsilesinin bulunmaması, kendisinden sonra tarikatını sürdüren şeyhlerden söz edilmemesi, kaynaklarda daha ziyade müderrislik yönünün ön plana çıkarılması ve adının dönemin ulemâsı arasında zikredilmesi, onun mutasavvıf kimliğiyle ilgili rivayetlerin Mehmed Dâî'den naklen sonradan geliştirilmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Rum çocuğunun Balaban olması
Yahya Efendi Dergahı'nın arkasındaki tepelerde,bugünki Yıldız Parkı civarında, koyunlarını otlatan bir rum çocuğu vardır. Bir gün koyunlarını otlatırken koyunlardan iki tanesi Yahya Efendi Dergahı'nın çitlerini aşarak dergah bahçesinde gözden kaybolur. Koyunlarını kaybeden çocuk telaşla dergaha gelerek koyunlarının bahçeye girdiğini ve onları gözden kaybettiğini dergahtakilere anlatır.
Koyunları arar ama bulamazlar
Dergahta bulunan müridler bütün aramalara rağmen koyunları bulamazlar ve durumu Yahya Efendiye iletirler, bunun üzerine Yahya Efendi rum çocuğu huzura çağırarak koyunların nasıl kaçtığını anlatmasını ister çocuk da hem telaşlı hem de endişeli bir şekilde olan biteni Yahya Efendi ye anlatır. Yahya Efendi de bu çocuk koyunlarını ararken yorulmuş açıkmıştır buna ekmek, tereyağı, bal getirin demesi üzerine müridler istenilenleri getirerek sofrayı hazırlarlar
Yahya Efendi o esnada seslenir: "İşte sana tereyağı mumlu bal ve taze nan, İstersen yağa ban,istersen balaban…."
Sözleriyle rum çocuğa ikram ve iltifatta bulunur,bu sözlerden çok etkilenen rum çocuğu Yahya Efendiye birden ısınır ve onu öyle sever ki onun yanından hiç ayrılmak istemez. Yahya Efendi tarafından ismi "Balaban" olarak konan rum çocuğu çok sevinir. Bu arada müridler koyunlarının bulunduğu müjdesini getirirler. Balaban Yahya Efendi ye dönerek ‘'Koyunlarım sana kurban olsun kabul edersen burada kalmak ve Müslüman olmak istiyorum''der.
Padişaha "makamı terk et" uyarısı
Yahya Efendi bir gün atıyla giderken iki papaz yolunu keser. Atın yularını tutup, şöyle derler: “Yahya Efendi, Yahya Efendi! Söyle bakalım, sizin dininizde ölmüşlerden vergi almak var mıdır?” Mübarek, şaşırmış bir hâlde cevap verir: “Hayır böyle bir şey yoktur.”
Papaz cevap verir: “Ama sizin sultanınız bizim ölülerimizden bile cizye alıyor bu nasıl oluyor?..” Bunun üzerine Yahya Efendi hemen padişaha bir mektup yazar. Mektupta çok ağır ifadeler vardır: “Oturduğun o taht sana haram olsun, başına geçsin. Zulmün ölülere bile ulaşmış da haberimiz yok. Bu yaptığın zulüm nedir? Derhal o tahtı terk et!”
Kanuni, bu mektubu alır almaz derhal yanındakilerle beraber yola çıkıp Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gelir. “Hayırdır ağabey! Ne suç işlemişim acaba? diye sorar.” Yahya Efendi hâlâ celallidir: “Daha ne olsun! Memurların gayrimüslim vatandaşların ölmüşlerinden bile cizye alıyormuş! Böyle zulüm olur mu?”
Padişah hemen yanında bulunanlara sorar ve bir ihmal olduğunu, kayıtların beş senedir yenilenmediğini anlar. Rengi sapsarı olur. Derhal kayıtları yenilettirir. Fazla alınan vergilerin hepsini iade ettirir ve helallik diler...
Kanuni Sultan Süleyman Han, bu arada tahta da oturmaz. “Memurlarımın bir hatasıdır” diye bir mazerete de sığınmaz ve doğruca Yahya Efendi'ye gidip; “Dediklerini hallettim, şimdi tahtıma oturabilir miyim, ağabey? diye sorar. Bir “Gönül Sultanı” bir “Cihan Sultanı”na emreder: “Git artık nasıl oturursan otur! Sen bir cihan sultanısın, bunun gereğini hakkıyla yerine getir!”