Epiktetos gençliğini Nero tarafından azat edilmiş köle olarak Antik Roma'da geçirmiştir. O, Roma'da felsefe okuma imkânını bulmuş, kölelikten kurtulunca felsefe öğretmenliği yapmış, 90–94 yıllarında Roma imparatoru Domitianus bütün filozofları yurdundan kovunca, Nikopolis'e gitmiş orada Stoik felsefe ilkelerini öğretmeğe başlamış, yokluk içinde yaşamış ve ölmüştür.
Bilindiği kadarıyla, Epiktetos hiçbir şey yazmamış, çalışmalarından kalan her şey öğrencisi Arrianus tarafından yazıya dökülmüştür. Temel eseri, orijinali 8 kitaptan oluşan “Konuşmalar”ın muhafaza edilmiş 4 cildidir.
Düşünceler ve Sohbetler kitabı incelendiğinde Sokrates'in yanlış yapmanın nedeninin bilgisizlik olduğu ve iyinin insanın kendi içerisinde bulunduğu düşüncelerinin Epiktetos üzerinde derin etkisi olduğu ifade edilmektedir.
Epiktetos, insanlarda etrafındakileri anlamada hakem görevi yapan sağduyunun bulunduğunu söylemektedir. Ona göre “bütün insanlarda normal bir duygu vardır ki ruhlarında temelli bir aksaklık olmayınca, kendilerine söylenilen her şeyi anlarlar. Bu güç bütün insanlarda eşittir. İşte sağduyu denilen budur.”
Ona göre musikide, edebiyatta bilmeyene ya da az bilene çocuk denildiği gibi, hayatta da yaşamasını bilmeyene ya da doğru inançları olmayana da çocuk denmektedir. Buna göre yanlış düşüncelere sahip olmamızın nedenlerinden biri çocukluktan itibaren verilen yanlış eğitimlerdir.
Doğru yetiştirilmeyen bir insanın yanlış yapması, akıl gücünü doğru kullanamaması kaçınılmazdır. Yanlış yetiştirilen çocuğun büyüdüğünde hem hayatına yönelik kararlarında hem de yanlış inanışlarda bulunması doğaldır. Epiktetos, aklını doğru yönde kullanamayanları da çocuk olarak nitelemektedir.
Kendini boşlayan ve öğrenmekle vakit geçirerek karar üstüne karar değiştiren, kendini düzeltmek için sürekli mühlet veren kişi, haberi olmadan hiç ilerlemediğini, hayatında olduğu gibi ölümünden sonrada bilgisizlik içinde kalacağını bir gün anlayacaktır.
Ona göre “hekimlik sürekli hastalığı olanlara hava değiştirmeyi salık verdiği gibi, felsefe de böylece kökleşmiş alışkanlıkları olanlara yer değiştirmelerine salık verir. Çünkü bu alışkanlıklarının kuruluşunu sağlayan hava onları güçlendirmekten başka bir şey yapmaz.”
Ona göre bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır ki bu da felsefeye işaret etmektedir. Epiktetos, sorgulanmadan kullanılan terimlerin, anlamlarına bakılmaksızın yaşama tatbik edildiği için insanları yanlışa ya da tartışmaya sevk ettiğini söylemektedir.
“Bizi ezen şey, felsefeyi dudaklarımızın ucu ile tadar tatmaz, hemen lider rolü oynamaya çıkmak, başkalarına faydalı olmayı düşünmek ve dünyayı yeniden düzeltmek isteyişimizdir. Hey dostum! İlk önce kendini düzelt. Ondan sonra insanlara, felsefenin yola koyduğu bir adam göster. Soydaşınla; yiyip içerken, gezip dolaşırken kendi örneğinle onları aydınlat.”
Ona göre bir insanla konuşmak, düşünce ve inançlarını sormak ve kendi inançlarımızı söylemektir. Bu aynı zamanda ‘benim kötü bir inancım var, onu benden sök çıkart' demektir. Öyleyse kişi yanlış düşüncelerini filozofun yoluna koymasına izin vermelidir. İşte bir filozofla konuşmak, bu demektir. Bu düşüncelerle gelmeyen, sadece görmeye gelen kişi boşuna zahmete katlanır, söylenerek geri dönecektir.
Düşünürümüze göre filozofun ekolü hekimin eczanesi gibidir. Oraya zevk duymak için gidilmez, ama kurtaran bir acıyı çekmek için gidilir. Birinin çıkık bir omzu, ötekinin bir yarası vardır. Berikinin bir fistülü, ötekinin başında bir sancısı vardır. Nasıl hasta olan bir insan zevk çekerek iyileşemezse filozofa çare için giden de acı gerçeklerle yüzleşmeye hazır olmalıdır. Yanlışlıklar kolay, acısız bir şekilde değiştirilemeyecektir.
“Güzel sözler yazarız. Ama bu sözler bize işlemiş midir ve onları uyguluyor muyuz? “Kendi yurtlarında aslan, başka yerde ise maymun” atasözü, biz filozofların, aydınların çoğumuza uygun düşmez mi? Özel konuşmalarımızda aslan ve halk arasında ise maymunuz.”
Dr. Cengiz Çuhadar'ın ‘Epiktetos' üzerine çalışmasından faydalanılmıştır…