Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, yazar Kırıkkanat'ın açtığı intihal davasının ardından Şafak hakkında mahkemenin verdiği ceza ile birlikte yeniden gündeme gelen iki ismin taraftarları arasındaki kavganın boyutlarına dikkat çekti.
İKİ İSMİN ORTAK NOKTALARI
Biri, kaçıp gittiği Batı'da Türkiye'yi şikâyet edebilmek ve bazı prestijli edebiyat ödüllerine uzanmak için “Ben aslında biseksüeldim, bunu söyleyemedim, Türkiye çok kötü biliyor musunuz?” diye cavcav eden bir FETÖ aparatı. Yani Elif Şafak.
Diğeri, halkını, Türk insanını aşağılamaktan aşırı zevk aldığını hiçbir zaman gizleme ihtiyacı duymamış, ulusalcı-Kamalist olmayanlar dışında bir insan topluluğuna en küçük saygısı olmayan Mine G. Kırıkkanat.
Bu ikisinin bazı ortak noktaları da yok değil laf aramızda. En büyük ortak noktaları ise Türkçeleri olağanüstü tıknaz, kurguları olağanüstü zayıf olmasına rağmen romancı olmaları.
İkisinin de romancılığını şöyle değerlendirdim hep: “Müşterileri var ki yazıyorlar. Ortada edebiyatı, hele büyük Türk edebiyatını alakadar eden bir durum yok.”
Mine Kırıkkanat, Elif Shafak (böyle yazmayı tercih ediyor soyadını) hakkında bir intihal davası açıyor. Kırıkkanat'ın iddiası, Elif Şafak'ın Bit Palas isimli romanının kendi romanı Sinek Sarayı'ndan intihal olduğu yönünde.
EDEBİYATTA VE AKADEMİDE İNTİHAL MESELESİ
Mahkeme Elif Şafak'ın romanında yüzde 5 oranında Sinek Sarayı'ndan intihal bulunduğuna hükmediyor. Yeri gelmişken ifade etmem gerekir ki mahkemenin gerekçeli kararı da, bilirkişilerin mahkemeye sunduğu “intihal gerekçeleri” de fevkalade sorunlu bence. İnşallah dava Yargıtay'dan döner de saçma sapan intihal davaları haberleri okumak zorunda kalmayız.
Şunu söylemek isterim: Edebiyatta intihal meselesi, akademik intihal meselesiyle kıyas kabul edebilecek bir şey değildir. Bir yazar, söz gelimi Dostoyevski'nin (Kırıkkanat'ın değil, yanlış olmasın) bir eserini alıp onu yeni bir kurgusal zemine taşıyabilir. Hatta bazen bunu yaparken Dostoyevski'nin özgün cümlelerini, pasajlarını kullanabilir ve yazar bunu iyi yaptıysa onu ellerimiz patlayana kadar alkışlayabiliriz. Diğer yandan, bir edebi harekete mensup yazarlar, şairler birbirlerinin konularını “takip” edebilir. Birbirlerinin dizelerini, cümlelerini alıp kullanabilir. Sözgelimi İkinci Yeni'yi az çok biliyorsanız ne demek istediğimi hemen anlamışsınızdır. Anlayacağınız, edebi intihal iddiaları öyle basitçe, akademik intihaller gibi değerlendirilebilecek süreçler değildir.
Bu, burada bir dursun.
"ELİF ŞAFAK BİLDİRİSİ"
Gelelim meselenin asıl ek yerine.
Türkiye'deki kültürel iktidarın hatırı sayılır putlarından biri olan (bkz. çünkü FETÖ, ayrıca bkz. çünkü Osman Kavala) Elif Şafak'ın başına böyle bir iş gelince bizim yazar çizer takımı boş durur mu? Yapıştırdı hemen bildiriyi. Ümit Kıvanç'ından Zülfü Livaneli'sine, Ayfer Tunç'undan Barış Pirhasan'ına 100 kadar yazar “Yetişin, Elif Şafak linç ediliyor” bildirisine imza atıverdiler hemen.
Bildirinin temel iddiasını anlamak zor lakin anlaşıldığı kadarıyla her zamanki gibi “İfade özgürlüğümüz tehdit altında” ile başlayıp “Elif Şafak'a dokunmayın çünkü onu şey etmemiz lazım”la ilerleyen, “Hiçbir edebiyatçının -iktidarın da sıklıkla kullandığı- bu tarz yöntemlerle linç edilmesine izin vermeyelim” skandal cümlesiyle sona eren bir metin bu.
Bilin bakalım, iktidarın, Elif Şafak'ı güya linç edenlerin, belirsiz birtakım şeylerin falan suçlandığı bu tuhaf metinde kim suçlanmıyor? Bildiniz. Mine G. Kırıkkanat.
"KAMALİZM'İN İKİ KANADI ARASINDAKİ KAVGA"
Yahu, Elif Şafak'a intihal davası açan Kırıkkanat. Davayı kazanan Kırıkkanat. Elif Şafak'ı milletin önüne atan Kırıkkanat. Hatta “orijinalini okumak isterseniz” diye sosyal medya postu atan Kırıkkanat'ın yayıncısı Kırmızı kedi falan filan. Lan niye belirsiz bir alan yaratıp Elif Şafak linçini bile iktidara yahut iktidarı destekleyen insanlara boca etmeye çalışıyorsunuz?
Şundan: Kamalizmin “yetmez ama evet” kanadıyla “kalpaklı Mustafa Kemal” kanadının ettiği kavga kullanışlı değil bu imzacılar açısından. Oysa kavga o kavga. Bir ulusalcı Kamalistle bir FETÖ devşirmesi arasındaki basit bir intihal davası bu ve beni hiç mi hiç alakadar etmiyor iki son derece kötü romanın birbirinden alınıp alınmadığı konusu.
Beni alakadar eden yeri sadece şu: Kendi aralarındaki leş bir kavgayı “ifade özgürlüğü, iktidar, linç” gibi züppeliklerle bize ihale etmeye çabalıyorlar.
Gidin kumda oynayın, gidin kavganızı ötede yapın.