Leonarda Cianciulli, 18 Nisan 1894'te küçük bir İtalyan kasabasında dünyaya geldi. Yaşamının ilk yıllarından itibaren intihara meyilliydi. Karmaşık ruh halleri nedeniyle ilk kez intihara teşebbüste bulunmuştu. Genç bir kadın olduğunda gittiği bir falcıdan geleceği hakkında bir takım şeyler öğrenmek istedi. Bu elbette onu iyileştiren bir adım olmaktan çok uzaktı. Medyum ona genç yaşta evlenip çocuk sahibi olacağını anlattı. Hikayenin başlangıcı oldukça iç açıcı görünüyordu. Fakat anlatmaya devam ettikçe dehşete düştü.
Ona tüm çocuklarının öleceğini söylemişti. Bu tür bir cümle henüz anne olmamış bir kadını derinden sarsmak için yeterliydi. Sıra el falına geldiğinde; sağ elinde bir hapishane sol elinde bir tımarhane gördüğünü açıkladı. Anlaşılan hayatı trajediyle bütünleşecekti. Ürkütücü görüşmeden sonra eskisinden çok daha kötü oldu.
Hayatının geri kalanında batıl inançlara sıkı sıkıya sarılacaktı. Birkaç yıl boyunca gelgitli halini sürdürdü. Bu durum, 20'li yaşlarının başında evlenmesine mani olmadı.1917 yılında memur RaffaelePansardi ile nikah masasına oturdu. Annesi kızının başka biriyle evlenmesini istediği için bu evliliği onaylamadı. Cianciulli bir müddet sonra annesi tarafından lanetlendiğini iddia etti. Muhtemelen başına gelen her türlü felaket için laneti anımsayacaktı. Çözümü 1921'de eşiyle beraber farklı bir kasabaya taşınmakta buldu.
Gittiği yerde örnek bir vatandaş olmadığı, 1927'de dolandırıcılık suçundan mahkum edildiği ortaya çıktı. Evlilikleri sırasında yolunda gitmeyen tek şey, onun hapse düşmesi değildi. Birbiri ardına on yedi kez hamile kalmış ve çocuklarından üçünü düşük nedeniyle kaybetmişti. Diğer on çocuk ise ölümün pençesinden kurtulamadı. Falcının sözleri ve aklındaki lanet onu paranoyaya sürüklüyordu. Zihninde kurduğu hayallerin ne denli tehlikeli olabileceği henüz bilinmiyordu. Bu hayaller hayatta kalan dört çocuğunu korumak için vahşi bir yönünü uyandıracaktı. Serbest kaldıktan sonra o ve ailesi yeniden taşındı. Talihsizlik onları gittikleri yerde de buldu. 1930'da gerçekleşen Irpinia Depremi'nde binlerce aile gibi evsiz kalmışlardı. Bu defa kuzey İtalya'nın bir bölgesine taşındılar. Buraya kolayca uyum sağlamışlardı. Cianciulli, kendine ait küçük bir dükkan işletiyordu. İnsanlar onun hakkında oldukça iyimserdi. Yıllar içinde saygı duydukları ve sevgi besledikleri biri haline dönüşmüştü. 1939'un sonlarına doğru oğlunun tek bir sözü ile halka sergilediği bu illizyonu sonlandıracaktı. Giuseppe, orduya katılmaya karar verdiğinden söz etti. Çocuğunu ne pahasına olursa olsun koruyacaktı
Cianciulli için bu yıkım anıydı. Oğlunun savaşta öleceğini varsayıyordu. İçten içe onu yiyip bitiren korkularıyla baş başa kalmıştı. Ona göre bir annenin yapması gereken tek şey çocuğu ne pahasına olursa olsun korumaktı. Düşündü, düşündü ve sonunda insan kurban etmeye karar verdi. İlk kurbanı Faustina Setti adında bekar bir kadındı. Ona uygun bir eş bulması için yardımcı olacağını söyledi. Kadın evlilik vaadinden hoşlandı. Hatta aracı olduğu düşüncesiyle ödeme bile yaptı. Cianciulli, sohbet arasında ondan aile üyelerine hitaben, evleneceği kişiyi ziyaret etmeye gideceğini belirten bir mektup yazmasını istedi. Bundan sonra onu uyuşturdu ve bir baltayla öldürdü.
Kadını birkaç parçaya ayırdı ve bu parçalardan sabun üretti. Setti'nin vücudundan dökülen kana gelince, gerekli malzemelerin eşliğinde lezzetli bir pasta hazırlamıştı. En azından ziyarete gelen komşuları tarafından öyle söyleniyordu. Kalıntılardan hazırladığı yiyecekleri sadece yabancılara ikram etmedi. Kendisi ve oğlu da yedi. 1940'ın sonbaharında Francesca Soavi ikinci kurbanı oldu. İlkinden farklı olarak Sovai'yi iş vaadiyle kandırdı. Aile üyelerine mektup yazmasını istedikten sonra hikayenin devamı bir öncekiyle aynı akışta ilerledi. Üçüncü kurbanı ve aynı zamanda bilinen son kurbanı Virginia Cacioppo ünlü bir sopranoydu. Bu kadına da yurt dışında iş vadetti. Ölümü ve ortadan kayboluş şekli diğerlerinden farksızdı. Cianciulli hem cinayetlerde yakayı ele vermemiş hem de oğlunun hayatını korumanın rahatlığı içindeydi. İşlediği suçların yanına kar kalacağını zannediyordu ama öyle olmadı. Sonunda yakayı ele verdi
Diğer iki kadının aksine, Virginia Cacioppo'nun geride bıraktığı mektup bir akrabasına inandırıcı gelmedi. Polislere kayıp ihbarında bulundu ve en son Cianciulli'nin evine girerken gördüğünden bahsetti.Yapılan ufak çaplı soruşturma, kayıp kişi sayısını bir anda üçe çıkardı. Bu kadınların hepsi de baş şüpheliyle bağlantılıydı. Leonardo Cianciulli, kendini savunmak istedi fakat başarısız oldu.
Sonunda gerçekleri itiraf etmekten başka çıkar yol bulamadı. Davası 1946'da görüldü ve üç yılını akıl hastanesinde olmak şartıyla 33 yıl cezaya mahkum edildi. O sıralar savaşın keşmekeşi arasında insanlar düşmanı başka topraklarda arıyordu. Halbuki düşman yanı başlarındaydı. Birinin evladı, birinin eşi, birinin annesi ve diğerlerinin komşusuydu. Oğlunun canı uğruna üç masumu kurban etti. Çok daha fazlası, onları ölümden sonra bile çıkarları uğruna kullandı. Bu düşman, 15 Ekim 1970'de akıl hastanesindeyken öldü. 79 yaşında ölen Cianciulli, geride müzede sergilenmek üzere çeşitli cinayet silahları bıraktı.