Lotus Davası'ndan 'Bozkurt' zaferine
Tarihimizdeki ender davalardan birisidir Bozkurt-Lotus Davası. Türkiye dava sürecinde hukuki argümanlarını ortaya koyarak önemli bir sınav vermişti.

Oluşturma Tarihi: 2021-01-10 11:17:13

Güncelleme Tarihi: 2021-01-10 11:17:13

Tarihimizdeki ender davalardan birisidir Bozkurt-Lotus Davası. Türkiye  dava sürecinde hukuki argümanlarını ortaya koyarak önemli bir sınav vermişti.

İşte sürecin ayrıntıları ve gelişimi: 

Bozkurt-Lotus davası, 2 Ağustos 1926 tarihinde Türk vapuru Bozkurt ile Lotus adlı Fransız vapurunun Ege'de Midilli açıklarında çarpışarak batması ve 8 Türk vatandaşınınölümü sonucu Bozkurt'un kaptanıyla birlikte Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı Demons'un İstanbul'da Türkiye Devleti tarafından tutuklanması sonucu ortaya çıkan uluslararası bir dava.

Dava süreci nasıl gelişti?

Fransa'nın sert protestoları ve Türkiye'nin bu konuda yetkisiz olduğunu iddia etmesine karşılık, Türkiye bu davayı çözüm için Uluslararası Sürekli Adalet Divanı'na taşımayı teklif etti. Mahmut Esat Bey'in bu davaya sahip çıkması ve vazgeçmemesi ise tüm dünyaya örnek teşkil edecek dava sonucunu beraberinde getirdi. Mahmut Esat Bey dava sonucu Bozkurt soyadını da almış oldu.

Fransa, Türkiye'nin tutuklama kararının usulsüz olduğu ve uluslararası sularda meydana gelen kazalarda, sadece geminin bağlı olduğu devletin kovuşturma yetkisi olduğu tezini savundu. Fakat bu teze açık denizlerde olan çatmalarda, batan geminin bayrağını taşıdığı ülkenin farazi ülke toprağı sayılması ve olayın Türkiye toprağı sayılan Bozkurt üzerinde gerçekleşmesi nedeniyle Türkiye'nin bu suçun sanıklarını kovuşturma yetkisinin olduğu teziyle karşı çıkıldı.

 Mahkemenin kararı neydi?

Uluslararası Adalet Divanı Türkiye'nin iddialarını yerinde bulmuş ve yargılama yetkisinin uluslararası hukuka uygun kullanıldığına karar vermiştir. Divan'a göre bayrak devleti dışında kalan
devletlerin açık denizdeki çatmalarda yetki kullanma yönündeki kararlarının azlığı sadece devletlerin uygulamada çok defa ceza davası açmaktan kaçındıklarını gösterir. Kendini bunu yapmaya mecbur
hissettikleri anlamına gelmez. Çünkü ancak böyle bir kaçınma bilinçli bir kaçınma görevi biçimindeyse bir milletlerarası teamülden bahsetmek mümkün olur. İleri sürülen eylem devletlerin böyle bir görev
bilinci içinde oldukları sonucunu çıkarmaya izin vermemektedir.

Bu dava sonucunda Türkiye'nin uluslararası hukuka aykırı davranmadığı kabul edildi ve karar Lotus Prensibi veya Lotus Yaklaşımı olarak literatüre geçti. "Açık Denizlerin Serbestliği İlkesi" adı altında ise 1958 tarihli "Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi''nde sözleşmeye taraf tüm ülkeler için kural haline getirildi.