Duygu tarihçiliği ve müzik
Müzik yaşamın, zamanın, mekânın, dolayısıyla dünyevi varoluşun aktörü canlının duygusal, fiziksel, zihinsel (düşünsel, bilişsel) ve davranışsal boyutlarının tamamına taliptir. Müziğe duyguların estetize edilmiş duysal versiyonu diyebilir miyiz? Peki duygu nedir?
İkna mekanizmaları
Antik Yunan filozoflarının tanımlamalarına bakacak olursak, Arsitoteles duyguyu pathos terimi üzerinden açıklarken, canlıların dış dünyaya verdikleri tepkiyi eylemle ilişkilendirir. Duygular insanların yargılarını etkileyen ikna mekanizmalarıdır. Platon'a göre ise istenen idealara ulaşmak için duyguların yönetilmesi gerekmektedir. Daha güncel tanımlamalardan, örneğin Denollet'e göre duygu, çevresel bir uyarıcıya verdiğimiz bilişsel, davranışsal ve psikolojik tepkidir. Keltner ve Gross ise duyguyu belli fiziksel ve sosyal uyarana cevaben oluşan algı örüntüleri, fizyoloji, deneyim, eylem ve iletişim olarak ifade etmektedirler. Müziğin duygu oluşturarak bu cevapların mahiyetini etkileme potansiyeli vardır. Oluşan duygular zihinsel süreçleri başlatmada etkilidir: Duygu düşünceye dönüşür; düşünce aksiyona...
Duygular nasıl tecrübe edilir?
Yurtdışında son yıllarda öne çıkan çalışma alanlarından biri duygu tarihçiliğidir. Duygu tarihçileri duyguların tarihi olduğu, tarih inşasında fonksiyonel oldukları, tarihsel süreç içinde bazı duyguların yok olduğu, dönüştüğü ya da yeni duyguların ortaya çıktığı tezlerini savunurken, amaçlarını, duyguların nasıl tecrübe edildiğini anlamak olarak tanımlıyorlar.
Müziğin yaratacağı duygu evreni, duygunun fizyolojik (içgüdüsel) olduğu gibi tarihsel (zamansal) ve toplumsal inşaya (kültüre) dayalı kökenlerine bağlıdır. Müzik ait olduğu kültürde tarihsel süreç içinde değişebilen duygulara yol açabileceği gibi farklı bir kültürde bambaşka duygulara işaret edebilir. Bir sosyal topluluk türü olarak aynı duygusal dışavurum tarzlarını paylaşan duygu topluluklarının (Emotional Communities) varlığından söz edilmektedir. Müzik duygu topluluklarını yönlendirip harekete geçirebilir. Peki hangi müzik hangi duyguyu ne zaman, nerede, hangi bağlamda? Konu birkaç yazıyı kapsayacak genişlikte. Bu yazıda müzik ile temel duygulardan korkunun (ve karşıt ilişkili olarak coşkunun) ilişkisini bir örnek çerçevesinde ele alacağım.
Korkunun tınısı
Korku insanın bir dış tehlike ya da tehdit algısı karşında uygun tepkiyi verip hayatta kalabilmesi için meydan gelen duygularından biridir. İlkel insandan beri var olan korku duygusunu uyandıran doğadaki ses kaynaklarına gök gürültüsü, fırtına seslerini örnek verebiliriz. Aniden duyulan ve duyulduğu an şiddetiyle bir tehlike habercisi olarak algılanıp korkutan doğa sesleri, müzikte ya kullanılan davul, zil vb. gür sesli çalgılar vasıtasıyla ya da sforzando (aniden güçlü vurgu yapmak), marcato (vurgulu), aksan (vurgu) gibi artikülasyonlar vasıtasıyla gerçekleştirilir.
Türk musikisinde ise makamların duygusal etkileri bağlamında Uşşak ve Neva makamları kuvvet, yiğitlik ve kahramanlık duyguları ile ilişkilendirilirken, Irâk makamı korku giderici etki yapmaktadır.
Müzikten korkmak
Duyguların ve müziğin birbiriyle ilişkilendirilmiş gücünü keşfeden Osmanlı öncesi Türk devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu, kendini bayrak ve sancakla olduğu kadar müzikle ifade etmiş, devlet yönetiminde ve askeriyede müzikten fonksiyonel ve stratejik bağlamda faydalanmıştır. Öyle ki fetih süreçlerinde müzik, savaşın fiziksel ve zihinsel unsurlarını yöneten, çok yönlü işlevsel bir bileşenidir. Burada müziğin bir takım nöropsikolojik süreçlerle savaşın katılımcıları üzerinde farklı duyguları uyandırma kapasitesi dikkat çekmektedir. Örneğin, Selçuklu döneminde yaşamış İslam âlimi ve filozofu Gazâlî, cesaretlendirmek ve düşmana karşı harekete geçirmek üzere kahramanlık duygularını artıran müziklerden söz ederken kışlada zurna çalınmasını yumuşak ve hüzün verici sesinden dolayı kalbi yumuşattığından ve savaşçıları mahzunlaştırıp savaşma isteğini zayıflatacağından uygun bulmaz.
Osmanlı askeri müziği mehter askerlerinde manevi şevk ve coşku duygusuyla kahramanlık, vatanseverlik algısını pekiştirirken, düşmanda korku ve dehşet duygularını uyandırmıştır. Yani bir duygu topluluğu aynı uyaranla (mehter müziği) coşku hissederken diğer kültürün mensubu olan duygu topluluğunun üyeleri korku hissinde buluşmuştur. Demek ki eş zamanlı duyulan aynı müzik farklı kültürel algı mekanizmaları ile birbiriyle zıt düşebilecek bir duygu spektrumu oluşturabilmektedir.
Batılı seyyahlar mehter müziğinin yarattığı korku duygusunu seyahatnamelerinde işlemişler, duydukları müziği "beyin ve kulaklarını çatlatacak kadar gürültülü" olarak tasvir etmişlerdir. Öyle ki mehter müziğinin çalgılarından, çağın Avrupası'nda "görülmemiş irilikteki davullar" ın sesi, insanı "sadece sersemlemekle kalmaz"; onu duyunca " vücudunun içi ve dışı müteessir olmayan kimse yoktur". Osmanlı bandolarından çıkan ses öyle kuvvetlidir ki yer sallanır, gök gürültüsü bile duyulmaz.
Bazı Türk müzikologlar ise mehter müziğini Osmanlının muazzam medeniyet ve kültürü ile ilişkilendirirler. Amaç, "yabancı ve ürkütücü bir müziğin üç günlük yoldan duyulan gümbürtülü sesiyle düşmanın moralini bozup savaş gücünü kırmak ve korkup kaçışan düşmanı teslim almak suretiyle harbi ortadan kaldırmak (yani kan dökümünü önlemek)"tır. Bu görüşü, mehter müziği vesilesiyle oluşan korku duygusu, yaşamda kalış amacına, estetize edilmiş mekanizmalar sayesinde, bir medeniyet unsuru vasfıyla hizmet etmektedir şeklinde yorumlayabilir miyiz?
Duygusal adaptasyon
Savaş meydanında korku duygusu uyandırarak düşmanı psikolojik olarak çökerten mehter müziği, Avrupalı bestekârlara ilham kaynağı olup Alla Turca (Türk stilinde) eserler bestelettiğinde, mehterin vurmalı çalgılarının çaldığı ritimler, telli-vurmalı çalgı kategorisindeki zarif piyanonun tuşlarında estetize edilerek dinleyicisi ile konser salonlarında buluşmuştur. Böylece Avrupa'da yerel çalgı ve kompozisyon teknikleri ışığında mehter bandolarının görkemli çalgılarıyla çalınan dehşet verici müziğin kendine has müzikal sembolleri, bir icracının on parmağının ifadesinde tınlarken korku duygusu evrilerek yerini coşku ve haz hissine terk etmiştir.
Yeniçeri tuşu
Piyanolara "Türk tuşu" ya da "Yeniçeri tuşu" ve "Yeniçeri pedalı" adını verilen mekanizmalar eklenerek mehter çalgılarının ses efekti taklit edilmiş, pedallarla çıngırakların ve zillerin; piyano gövdesinin altına yerleştirilen bir çan tokmağı aracılığıyla da büyük davulun sesi yansıtılmaya çalışılmıştır. Diğer yandan mehter çalgılarından davul, zil ve çelik üçgen Avrupa orkestralarının vurmalı çalgılar bölümüne girip, "Türk kesiti" olarak anılmaya başlanmıştır. Alla Turca stilinde operalar sahnede yerlerini almış, böylece korkuturken merak uyandıran, kendisine yabancı olanı yerelleştiren müzik kültürel inşa süreçleri, duygu dönüşümünde fonksiyonel olmuştur.
Üç günlük yoldan duyulur
Büyük köslerin ve zillerin çıkardığı seslerden oluşan müziğin korku duygusuyla ilişkilendirilmesini yorumlarken o günün şartlarını ve çevresel faktörlerini de göz önüne almalıyız. Örneğin, mehter müziğinin sesinin gürlüğünün üç günlük yoldan duyuluyor olmasını, o günler için "üç günlük yol"dan nasıl bir mesafe kastedildiğini düşünerek tahlil etmeliyiz. Arabaların, uçakların olmadığı, yürüyerek ya da en hızlı at binerek 72 saatte gidilebilen bir mesafe, bugün, taş çatlasa, uçakların göğü delen fakat bizi uykumuzdan dahi uyandırmayan kalkış ve iniş seslerini duyduğumuz evimizden havaalanına kadarki mesafe olmalıdır. Ayrıca, çağlar öncesinin gündelik sessizliği içinde algılanan ses gürlüğü seviyesinin yaratacağı duygu ile bugün hayatımızın gürültüsünün sadece herhangi bir bileşeni olan "yüksek (!)" sesin yaratacağı duygu eş değer değil. Belki de o seslere çoktan alıştık, sıradanlaştı ve bir zamanlar ona mal edilen duygu çoktan yok oldu. Tarih boyu kulaklarımızın duyduklarının uyandırdığı duygular ve onlara yüklediğimiz anlam nasıl da değişiyor, öyle değil mi?
Star