Prof. Öğün, "apartman" kelimesinin (Lâtince appartimentum) "hisselenmek, paylaşmak" anlamlarını taşıdığını hatırlatırken, tarım esaslı ekonomiyle düzen kuran toplumların şehirleşmeyle birlikte kapitalist iş ve üretimle dönüştürüldüğünü dile getirdi.
Depremlerle birlikte en çok tartışılan hususların başında gelen dikey mimari/apartmanlaşma ile ilgili değerlendirmede bulunan Prof. Öğün, "Nasıl ve ne için apartmanlaştık?" sorusunu gündeme getirdi.
"EŞİTLİK TUTKUSU VE KAPİTALİST KONTROL"
Prof. Öğün'ün Yeni Şafak'ta yayınlanan yazısından dikkat çeken paragraflar:
Kapitalist dinamiklerle işleyen modern dünyânın başat çelişkilerinden birisi yığınlaşma(merkezîleşme), eşitlenme ve özgürlüleşme arasındaki çelişkidir. Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu kaynaklar ziraatten devşirildiğini biliyoruz. Ziraatin ekstansif yeniden yapılanması, ona eklemlenen ormancılık, madencilik gibi faaliyetler üzerinden, toprakta dağınık olarak yaşayan köylüleri mülksüzleştirdi ve kentlere yığdı. Bu yığılma aynı zamanda kapitalizme sanayi devrimi sonrasında ihtiyacı olan işgücü stoklarını hediye etti.
Kapitalist iş ve işlemlerin etkin bir şekilde yürütülmesi için irtifâlar ve düzlüklerle anlatılan, inişli çıkışlı bir dünyayı zımparalamak gerekiyordu. Eşitlik kapitalist bir moral değer olmaktan çok maddî bir zorunluluktu. Eşitlik, daha evvel irtifa kazanmış olan her şeyi yatay çizgiye çekti. Devlet ve din bundan nasibini aldı. Devletin büyüsünün çözülmesi, dinlerin sekülerleştirilmesi hep bu yataylaşmanın, düzlenmenin fonksiyonudur. Öngörülebilir bir dünyâyı oluşturmak için dünya tesviye edilmeliydi. Eşitlik tutkusu tam da bunun moral desteği olarak gelişti. Bu, aynı zamanda kapitalist kontrol için gerekliydi. Ancak eşitlediklerinizi (aynılaştırabildiklerinizi) kontrol edebilirdiniz. Velhâsıl, kapitalizm yığınladıklarını bir de düzlemek gibi bir çetin işe koyuldu.
"BİREYLERİN ÖZNELLİĞİNİ KAYBETTİĞİ TOPLU MEKANLAR"
Mesele yığınların nerelerde, nasıl yaşatılacağıydı. Yüzbinlerce işçi için Roma'nın insulalarını çağrıştıracak şekilde bloklar inşâ edildi. İrtifalı binalar, kadim dünyalarda prestijin konusu iken, modern dünyada maddî bir mecbûriyetin; daha mühimi konvansiyelleşmenin konusu oluyordu. Modern insulalarda, hayli gayrı insânî şartlarda, bireylerin özneliklerini kaybettikleri, belki insan ağılları olarak târif edilebilecek toplu yaşayış mekânları oluştu.
Ama kapitalist modern dünya, zaman içinde birikimlerini arttırıp çevrimlerini garantiye almaya başladıktan sonra kendi prestij ölçülerini de inşâ etmekten geri durmadı. Buradaki prestij kaynakları artık eskiden olduğu üzere ne siyâsal ne de dînî idi. Ekonomi modern dünyânın prestij kaynaklarını belirlemekteydi.