"Vefa dersinden yine sınıfta kaldık. Biz artık eski biz değiliz" diyen yazar Mahmut Bıyıklı, yıllardır Almanya'da Türkiye hasreti çekerken son nefesini veren Yaşar Kaplan'ın vefatı üzerine "Sürgünde kim var, hapishanede kim var hiçbirimizin haberi yok" dedi.
Bıyıklı'nın Haber7'de yayımlanan yazısından önemli bir bölüm;
Son zamanlarında zorluk yaşayan çok sayıda yazar şair düşünür tanıdım.
Hepsi de kırgın ve dargın gittiler. Amansız hastalıklarının yanında unutulmuş olmanın vefasızlığa uğramanın acısını da çektiler. Bana anlattıklarını yazsam ortalık karışır.
Dikkatimi çeken bir şey oldu. Sağlığında vefa görmedikleri, sitem ettikleri bütün kişileri öldüklerinde musallanın tam karşısında gördüm. Cenazeye ilk omuz veren onlar oldu.
O yüzden cenaze namazlarına gittiğimde ısrarla tabuta omuz vermek isteyen önde durup fotoğrafa çıkmak için gayret gösteren gereğinden fazla çırpınan birini gördüğümde eyvah diyorum yine bivefayla daha karşı karşıyayız.
Ölüyü severiz, biz diriyken gömeriz sevdiklerimizi.
Öyle bir gömeriz ki o kişinin salası verildiğinde ahali yahu bu adam ölmemiş miydi diye sorar. Diriyken öldürmekte çok başarılıyızdır.
Bu hali daha önce de yaşadık. Muhtemelen bundan sonra da yaşayacağız.
Yaşar Kaplan gazetede yazdığı dönemlerde İslami camianın kıymet bilmezliğine değinmiş ihtida eden ve aşırı aşırı ilgi gören bir sanatçıyı örnek vererek sonradan Müslüman olmadığımız için mi kıymetimiz yok diye sormuştu.
Merhumu Almanya'ya gittiğimde ziyaret etmek istemiştim ama yoğun programlardan dolayı bir türlü denk gelememiştik. Tanıyanlara sorduğumda gençliğindeki radikal bazı fikirlerinden uzaklaştığını olgunluk döneminde kendi özeleştirisini yaptığını söylemişlerdi.
Soran ve sorgulayan bir ismin kendisini sorgulamaması zaten düşünülemez.
Yaban ellerde eli kalem tutan birisinin en büyük imtihanı maddeyle olur. Maddi imkânsızlıklar çoğu zaman yanlış atılımlar yaptırır.
YAZAR VE SANATÇILARIN GEÇİM SIKINTISI ÜZERİNE
Geçmişte sürgün dolayısıyla veya başka sebeplerle Avrupa'ya yerleşen adı davayla özdeşleşen bazı isimlerin gurbetçilerin paralarıyla ticaret macerasına girip iflas ettiklerine topladıkları paraları ödeyemediklerine dair çokça hikâye dinledim.
Böyle kişileri o alandan uzak tutmak, hayatını devam ettirecek kadar maddi imkânı sağlayacak bir sistem kurmamız gerekirdi.
Fikirle sanatla öne çıkmış kişilerin ticaret yapmaya mecbur bırakmamak lazım.
Binlerce vakfımız var. Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yardım faaliyeti yapacak kadar organize tecrübesine sahip olduk.
Fakat yanı başımızdaki gerçek ihtiyaç sahibini görme yetimiz bir türlü gelişmedi.
Her yazarın en büyük arzusu yazdıklarıyla ayakta kalmayı başarmaktır. Ama ülke ve dünya şartları her yazana bu imkânı maalesef tanımaz.
Yaşar Kaplan'ın bir dostu kitaplarını yayınlamak istiyor ama yayınevi bulamıyor bundan çok muzdarip demişti.
Neyse ki son senelerde bu isteğine kavuştu. Kitaplarının tamamının okurla buluşması yazarın adının ve fikirlerinin yaşaması açısından çok anlamlı.
En azından bu konuda duyarlık gösterilebilirse merhumun ruhu şad olur İnşallah.
KAPLAN'IN SON RÖPORTAJI
Merhumla Ay Vakti Dergisi çok güzel bir röportaj yapmış. Son röportajı olarak değerlendirebileceğimiz konuşmada Kaplan, Türkiye merkezli bir bakış açısıyla önemli noktalara temas etmiş.
Mısır'dan dönen Akif'e gazeteci özlediniz mi diye sorunca Üstad "özlemek mi özlemek mi" diye cevap verir. Yaşar Kaplan da son röportajında Türkiye'yi çok özlediğini söylüyor. Ve içinde hiç bitmeyen yeniden dergi çıkarma arzusunu dile getiriyor. Edebiyatımızın sessiz dervişi Şeref Akbaba'nın yaptığı röportajı mutlaka bulup okuyun.