SAMİR BABAOĞLU
1917 Şubatına kadar Rusya'da “Müslüman Sosyalizmi”nin neye tekabül ettiğini tam olarak ortaya çıkarmak oldukça zordur. Zira sosyalizmin İslam topraklarında gerçekten hayat bulması, iyi yetişmiş gerçek Marksist grupların teşekkülü, Rus sosyalist grupların gönüllü ve bilinçli yardımları olmadan mümkün değildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın Tatar bölgelerinde Müslüman işçilerin sayı 5 bin civarındaydı. Dolayısıyla, nispeten sanayileşmiş Bakü dışında, Rusya'nın diğer Müslüman bölgelerinde sosyalist ihtilalin ana unsuru olan proletarya henüz çok zayıftı.
1917 Ekim Devrimi'nde Rus Bolşeviklerle beraber Kazan'da Bahauddin Hamzin Vaisov tarafından kurulan Veysiler Tarikatı dışında savaşan başka bir Müslüman grup yoktu.
Ama Sovyet rejiminin ilk yıllarında Rusya'da İslam'ın kaderi burjuva kökenli, dağınık, sosyalizmle ilişkisi de karmaşık olan ve henüz Cedid milliyetçiliği duygularından kurtulamamış olan bir grup aydın kişinin ellerinde bulunuyordu. Bu grubun sözcüsü ve en özgün düşünürü Mirsaid Sultangaliyev idi. Eğitim bakımından Cedidci bir öğretmen olan Sultangaliyev 1920'ye kadar Bolşevik parti hiyerarşisinde en fazla nüfusa sahip Müslüman komünistti.
Mirsaid Sultangaliyev (solda), eşi Fatma Erzin ve İsmail Kerimcanov Firdevs
Mirsaid Sultangaliyev 13 Temmuz 1892 yılında bugünkü Başkurdistan Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Kırımsakal köyünde bir Tatar öğretmen ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Köyündeki mektepte ilk öğrenimini tamamladıktan sonra Kazan'daki Tatar Pedagoji Enstitüsü'nü bitirdi. O dönemlerde Sultangaliyev'in mezun olduğu bu okul genç, ilerici Tatar aydınların en aktif olduğu yerlerden birisiydi. Sultangaliyev ilk Marksist fikirleri burada edindi ve mezun olduktan sonra bir süre öğretmenlik yaptı. Genç yaşlarında Ufa kent belediye kütüphanesinde memur olarak çalışmaya başladı. Daha sonra Ufa'da yayınlanan Rusça “Ufimskiy Vestnik” ( Ufa Habercisi) ve Tatar Türkçesinde “Tormus” gazetelerinde farklı takma adlarla yazılar yazdı. Sultangaliyev 19 yaşında Moskova'da, Menşevik Ahmet bey Galikov'un sahibi olduğu “Musulmanskaya Gazeta”nın kadrosuna girerek gazetede çeşitli öyküler yazmaya başladı. Paralel olarak 1911-1914 yıllarında Moskova'da yayınlanan “Russkiy Uçitel” (Rusça Öğretmeni) gazetesinde “Halkın çocuğu” ve “Tatar öğrencisi” takma adlarıyla yazılar da yazıyordu.
Sultangaliyev eşi Fatma Erzin ile beraber. Yıl 1919
Sultangaliyev daha sonra dönemin en etkili Müslüman dergilerinden olan “Mir İslama” (İslam Dünyası) dergisinde de yazar olarak faaliyetini sürdürdü. Birinci Dünya Savaşı başladığında Bakü'ye giden Sultangaliyev Bakü Tatar Okulu'nda öğretmenlik yapmaya devam etti. Bakü'de olduğu dönemde Azerbaycanlı aydınlarla da sağlam ilişkiler geliştiren Sultangaliyev, Mehmet Emin Resulzade başında bulunduğu Müsavatçılara katılarak “Kavkazskoe Slovo” ( Kafkasın Sözü) gazetesinde “Kölgebaş” ve “Mirsaid” imzalarıyla yazılar yazdı. Aynı zamanda dönemin etkin gazetelerinden olan “Söz”, “Vakit”,“Tormus”, “Tercüman” gibi gazetelerde yazılarını yayınlamaya devam etti.
Doğu Halkları Komünist Örgütleri Kongresi'nin delegeleri... Kasım 1918; (Sultangaliyev, ayakta duranlar, 1. sıra, sağdan ikinci)
Şubat Devrimi gerçekleştiğinde Sultangaliyev Bakü'deydi ve devrimden sonra kurulan Rusya Müslüman Kongresi'nin yürütme komitesi sekreterliği için Moskova'ya davet edildi. Kongreden sonra Kazan'a giden Sultangaliyev burada “Müslüman Sosyalist Komitesi”ne katıldı ve kısa sürede Molla Nur Vahidov'la birlikte komitenin en önemli iki isminden biri oldu. Kasım 1917'de Komünist Parti saflarına katılan Sultangaliyev, Stalin'le yakın işbirliği geliştirdiği Uluslar Halk Komiserliği'nde ikinci sekreterlik görevine atandı. Aynı dönemde Halk Komiserliği'nin resmi yayın organı olan “Jizn Natsionalnostey”nin (Milletlerin Hayatı) genel yayın yönetmenliği görevini üstlendi.
Sultangaliyev (oturanların ortasındaki beyaz kalpaklı olan) Doğu Halkları Komünist Örgütleri İkinci Tüm-Rusya Kongresi'nde Moskova'da, 15 Aralık 1919.
Ekim ihtilali bütün Rusya'da coşkuyla kutlanırken merkezi hükumet iktidarı eline geçirdiği andan itibaren Müslümanların sempatisini kazanmak için bir takım tedbirleri uygulamaya koydu. 24 Kasım 1917'de Lenin ve Stalin'in imzasıyla “Rusya Halklarının hakları beyannamesi” başlığı altında “Rusya'nın ve Doğu'nun bütün Müslüman işçilerine” hitaben özel çağrı neşr edildi. Sultangaliyev ve arkadaşlarını Bolşeviklerle işbirliğine götüren atmosferi anlama açısından bu çağrının içeriğini bilmek önemlidir:
“Rusya Müslümanları, Volga ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sart'ları, Kafkas ötesinin Türk ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas Dağlıları, sizler!...Camileri ve ibadethaneleri yıkılmış, inanışları ve gelenekleri Çarlar ve Rusya'nın yıkıcıları tarafından boğulmuş olan sizler!...
İnanışlarınız ve gelenekleriniz, milli ve kültürel kurumlarınız bundan sonra serbesttir ve dokunulmazlık içindedir. Milli hayatınızı serbestçe ve müdahalesiz şekilde organize ediniz. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki, haklarınız Rusya'nın tüm halklarının hakları gibi, İhtilal'in bütün gücü ve onun organları olan milletvekilleri, işçiler, askerler ve köylülerin Sovyetleri tarafından korunacaktır.
O halde bu ihtilali destekleyiniz!...”
Lenin ve Stalin, Gorki şehri, yıl 1922
Sultangaliyev'in sekreterlik görevi yürüttüğü Halk Komiserleri Konseyi, Rusya'da İslam'ın en kutsal değerlerinden sayılan “Hz. Osman'ın Kur'anı”nı Milli Kütüphaneden çıkararak Petrograd Müslüman Kongresi'ne transfer etti. Yapılan bu “sempatik” uygulamalar Çarlık rejiminden zulüm gören Rusya Müslümanlarınin birer birer Komünist Parti üyeliklerine geçmesine sebep oluyordu. Lakin, tüm bunlar Stalin için yeterli değildi. Stalin tüm Müslüman toplumu Bolşevikleştirmenin peşindeydi. Bu amaçla Ocak 1918'de kurulan Müslüman Halk Komiserliği'ne geniş yetkiler verilmişti.
Mirsaid Sultangaliyev ve Narkomnats (Milletler Halk Komiserliği) Komiserleri, 1923. Soldan sağa: Gustav Kasparoviç/Gasparoviç Klinger - Grigori Broydo (Zamnarkom'dan) - Mihail Pavloviç (Komintern Doğu Halkları Seksiyonu Hareket Sovyeti Başkanı) - Mirsaid Sultangaliyev
Sultangaliyev'in başkanlığını yaptığı “Müslüman Merkez Askeri Heyeti”ni de Müslüman Halk Komiserliği'ne bağlayarak tüm yetkileri Molla Nur Vahidov ve Sultangaliyev'e verdi. Komiserliğe verilmiş genel görev Müslüman yığınları politik yönden uyandırmak ve onlara Bolşevik inancı aşılamaktı. Lakin Vahidov ve Sultangaliyev komiserliğe bambaşka bir hava katarak tüm Rusya Müslümanlarının çıkarlarını korumayı gaye edindiler. Sultangaliyev ve Vahidov zamanla, bağımsız bir “Müslüman Komünist Partisi” organize edip, parti aracılığıyla Orta Volga bölgesinde büyük bir Tatar-Başkır devleti kurarak Rusya'dan ayrılmanın planlarını kuruyorlardı. Aslına bakılırsa Sultangaliyev yeni bir doktrin getirme iddiasında değildi. Rus Bolşeviklerinin siyasi çizgilerine açıkça karşı gelmeden daha çok taktik ve stratejik planda Leninci tezlere bir takım düzenlemeler getiriyordu. Fikirleri en azından o dönemde Stalin'i çileden çıkaracak düzeyde değildi. 8 Mart 1918'de Sultangaliyev ve Molla Nur Vahidov Moskova'da “Rusya Müslüman İşçileri Konfernası”nı topladılar ve konferansta Rus Komünist Partisi'nden bağımsız “Müslüman Sosyalist –Komünist Partisi” kurmaya karar verdiler. Bolşevikler Sultangaliyev ve arkadaşlarının bu tutumundan bir hayli endişelenmişlerdi, zira davranış milliyetçiliğin açık bir göstergesinden başka bir şey değildi. Yeni partinin Sultangaliyev, Vahidov ve Mansurov'dan oluşan lider kadrosu Müslümanları, kendilerini saf bir Müslüman komünist partisine adamaya ve Rus Komünist Partisine(Bolşevik) katılmaktan kaçınmaya çağırıyorlardı. “Müslüman Merkez Askeri Hey'et”in başkanı da olan Sultangaliyev yerli subayların idaresinde kurulmuş ve sayıları 50 bine yaklaşan “Kızıl Sosyalist Müslüman Ordusu” aracılığıyla Rusya Müslüman topraklarına sosyalist ihtilalini yaymayı planlıyordu. Sultangaliyev ve Müslüman Halk Komiserliği'nde bulunan arkadaşları önce komünizmi Rusya içindeki Müslümanlara istedikleri şekilde yaymak sonra İran ve Türkiye gibi diğer İslam coğrafyalarına taşımayı hedef edinmişlerdi. Bunun için de öncelikle Müslüman, Sosyalist, milli bir devlet kurmak gerekiyordu. Sultangaliyev'e göre İdil-Ural bölgesinde kurulacak Tatar-Başkır Sosyalist Devleti ihtilal kıvılcımını tüm Doğu'ya yayacaktı.
1918'de Bolşeviklerle karşı ihtilalciler arasında tüm Rusya'yı kasıp kavuracak iç savaşın başlanması Sultangaliyev ve arkadaşlarının tüm planlarını altüst etti. 1918'in kış aylarında karşı devrimciler İdil Ural bölgesine ulaşmışlardı. Kızıllar ve Beyazlar arasındaki iç savaş Tatar bölgesinde Vahidov ve arkadaşlarının büyük gayretleriyle ortaya çıkan sivil ve askeri Müslüman idaresini paramparça etmişti.
Kızıl Ordu'nun Beyzalar üzerinde henüz kesin zafer kazanmadığı bir zamanda Stalin sıkışan Müslüman Komünistleri Moskova'da toplayarak onların büyük umutlar bağladığı Müslüman Merkez Komiserliği'ni lağvetti ve Müslüman Sosyalist –Komünist Partisi'nin de Rus Bolşevik Partisi ile birleşmesini kararlaştırdı. Moskova hükumeti birleşmiş bir Müslüman devleti yerine, önemli rol oynamayacak merkeze baş kaldıramayacak kadar zayıf olan Tataristan ve Başkurdistan adında iki küçük cumhuriyetin kurulmasına karar verdi.
Molla Nur Vahidov, ortada
Ağustos 1919'da Kazan'ı ele geçiren Çekler Molla Nur Vahidov'u önce hapse attılar, sonra da kurşuna dizdiler. Molla Nur Vahidov'un öldürülmesi ve Sultangaliyev'in hayallerini kurduğu sosyalist Müslüman bir devletin kurulmasının engellenmesi Stalin için ilerde Müslüman komünistler tarafından oluşacak tehlikeyi önlemek adına paha biçilmez bir zaferdi.
Moskova'dan yayılan merkezîleştirme ağına zaman zaman Stalin'le yaşanan “soğuk savaş” ve sürtüşmelere rağmen 1920-1923 yılları arasında Sultangaliyev ve takipçileri Tatar cumhuriyetinin siyasi ve kültürel hayatına damgalarını vurdular. Tataristan Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne ve aynı zamanda devlet bürokrasinin kilit konumlarını bu dönemlerde hep ellerinde bulundurdular.
Sultangaliyev'in “başına buyruk” hareket etme isteği ve Merkezi Komite yetkilileri tarafından gelen uyarıları kâle almaması sonunda bardağı taşırdı. Tam bu dönemlerde Komünist Parti'nin açık bir toplantısında Stalin, Sultangaliyev'le tüm ipleri koparacak şu konuşmayı yaptı:
“Sultangaliyev yoldaşın Panislamist ve Pantürkist görüşlerine partideki diğer arkadaşlarım dikkatimi çektiler. Ancak o dönemde ideolojik çalışmalarının suç sayılabilecek niteliği yoktu. Ancak onun Müslüman komünist şeflerle yasadışı mektuplaşıp partinin uluslar politikasına karşı çıkacak gizli bir örgüt kurmayı planladığı ortaya çıkınca ihanet belgelenmiş oldu.”
Sultangaliyev için sonun başlangıcı gelmişti artık. Komünist Parti'nin 1923 yılında gerçekleşen 4. Kongresine katılan Sultangaliyev, kongrede aleyhine yapılan ağır eleştiri ve suçlamalar sonrası burjuva milliyetçisi olmak, Sovyetler'in milletler politikasına karşı faaliyette bulunmak, Türkiye ve İran gibi ülkelerde bağlantılar tesis etmek gibi ithamlarla tutuklandı.
Mirsaid Sultangaliyev 14 Aralık 1928'te tutuklandığında çekildiği resmi.
Lakin, aynı yıl Bolşevik devrime verdiği katkılardan dolayı hapisten çıkarıldı. Bu süreçten sonra Sultangaliyev'in faaliyeti gizli, zorlu ve tehlikelerle iç içe gelişmeye başladı. Tekrar tutuklandığı 1928 yılına kadar Sultangaliyev çeşitli devlet yayınevlerinde, özellikle Moskova'daki “Gosizdat”da çalıştı. 1923-1928 yılları arasında yoğun bir gözetim altında tutulan Sultangaliyev Tatar komünistleri bir arada tutmak ve yeniden toparlamak için gizli örgütsel çalışma içine girdi. İşte bu 5 yılda üzerine yeni bir teorinin temellerini atarak gizli bir karşı devrimci örgüt meydana getirdiği iddia edilir. Tüm bu gizli çalışmalar "cezasız" kalmadı ve Sultangaliyev 1928'de tekrar tutuklandı.
1929'da Sultangaliyev Moskova'da yargılanarak 10 yıl zorunlu çalışma cezasına çarptırıldı ve cezasını çekmek üzere Beyaz Deniz kıyısında Solovski kampına gönderildi. Sultangaliyev'in ölümü ile ilgili iki farklı iddia mevcut. Göçmen Tatarların verdiği bilgiye göre Sultangaliyev 1939'da salıverildi ama Kazan ve diğer cumhuriyetlerin merkezlerinde oturması yasaklandı. O da, Novosibirsk bölgesindeki Kuybishev şehrine yerleşti ama 1940 yılında izi kayboldu. Diğer bir iddiada ise Sultangaliyev 28 Ocak 1940 yılında Rusya'nın en ünlü hapishanelerinden olan Moskova'daki Lefortovo hapishanesinde kurşuna dizilerek öldürüldü. Her iki iddiayı da dikkate alırsak eğer 1940 yılından itibaren Sultangaliyev'den bir daha haber alınamıyor.
Lefortovo Hapishanesi, Moskova
Gençlik dönemi Çarlık Rusyası'nın işgali altında bulunan Müslüman coğrafyada maarifçilik hareketinin en aktif olduğu dönemlere denk gelen Sultangaliyev, yetiştiği Müslüman kültürün de etkisiyle o dönem Rusya'yı etkisi altına alan sosyalist düşüncenin Müslümanları zilletten kurtaracağına inanıyordu. Türkçü- Turancı bir bakışla Marksizm'i bir arada yorumlayıp bundan Rusya Müslümanları için bir kurutuluş reçetesi çıkarmaya çalışması Sultangaliyev'in mücadele çizgisinin ana eksenini oluşturuyordu. Lakin, dönemin Rusya Müslümanları arasında farklı politik eğilimlerin kendisini göstermesi ve Müslüman sosyalistlerin Rus Bolşeviklerle ortaya çıkan yorum farkı Sultangaliyev'i ciddi sosyal tabanı olmayan bir gerçeklikle karşı karşıya bırakıyordu. General vardı ama generalin arkasınca yürüyecek bir ordusu yoktu. Bu sebepten Mirsaid Sultangaliyev için kullanılan “ordusuz general” tanımı onun hayatının iki kelimelik özeti mahiyetinde…
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmişti. Time Türk'ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.gzt.com/mecra