Osmanlı'da vergileme esasının ilkeleri
Osmanlı Devleti, ilk kuruluşunda vergilerini anavatandan getirmiş, kısmen fethettiği yerlerdeki örf ve adetlere göre almış, fakat yavaş yavaş bütün kanunlarında olduğu gibi şer’i esasların tesiri altında kalmıştır

Oluşturma Tarihi: 2020-07-24 11:31:49

Güncelleme Tarihi: 2020-07-24 11:31:49

İslam hukuku temeline oturan Osmanlı hukuk sistemi kendine özgü, ancak İslam hukukunun çizdiği sınırlar içerisinde kapsamlı ve orijinal bir “Örfî hukuk” sistemi de geliştirmiştir. Şer'i vergi hukukunun yanında örfi vergi hukuku ve vergi politikaları da oluşmuştur. Şer'i hukuka ilişkin vergilendirme politikaları temel kaynaklar çerçevesinde gelişmiş, örfî vergilendirmede ise İslam hukukunun genelilkelerine bağlı kalınmaya çalışılmıştır. Ancak zaman zaman gerek münferit bürokratik uygulamalar, gerekse hazinenin içine düştüğü ekonomik krizler özellikle örfî vergi hukuku uygulamalarında adil olarak nitelenemeyecek kimi uygulamaların
yaşanmasına neden olmuştur.

Hükümdarın emrine tabi
Vergi, devletin ihtiyâcâtı dâime veya fevkâ'l- âdesi için hükümdârânın emirleriyle vaz' ve tarh olunan tekliflerdir. Yani Osmanlı Devleti'nde vergi, devletin daimiyeti için, devletin ihtiyaçlarına paralel olarak veya fevkalade durumlar için padişah tarafından konulan yükümlülüklerdir. Osmanlı Devleti'nde ekonominin temeli zirai üretime dayanmaktaydı ve devlet harcamalarının ana finansman kaynağı olan vergiler ağırlıklı olarak zirai üretimden elde ediliyordu.

Osmanlı Devleti, ilk kuruluşunda vergilerini anavatandan getirmiş, kısmen fethettiği yerlerdeki örf ve adetlere göre almış, fakat yavaş yavaş bütün kanunlarında olduğu gibi şer'i esasların tesiri altında kalmıştır. Tekalif-i Şer'iyye (Şer'i vergiler); zekat, öşür, haraç, cizye ve bunların kısımları olarak seksene yakın vergiden meydana geliyordu. Ayrıca, Tanzimattan önce Osmanlı Devleti'nde uygulanan aşar, ağnam ve gümrük resmi en önemli vergiler arasında yer almıştır.

Olağan ve olağanüstü dönem

Tekalif-i Örfiye (örfi vergiler) ise, Osmanlı Vergi Sisteminin (Tekalif Kavaidi) ağırlık merkezini teşkil etmiştir. Bu vergilerin, ilk defa II. Beyazıd zamanında “Avarız Vergisi” adı altında, olağanüstü zamanlarda, hükümdarın emriyle konan bir vergi olduğu görülmektedir. Örfi vergiler, geleneklere göre konmuş ve din ayrımı yapılmaksızın herkesten (bütün mükellefler=Raiyyet) yerel ve olağanüstü harcamaları karşılamak için alınan düzensiz vergilerdir. Fakat daha sonra bu vergiler daimi vergiler içerisinde yer almıştır. Bu tür vergiler arasında harbe yardım için alınan “İmdadiye-i Seferiye” (sonradan buna barış döneminde alınan “İmdadiye-i Hazariye” adlı bir vergi ilave edilmiştir) ve harp ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla “İane-i Cihadiye” adlı bir vergi alınmaktaydı. Sonraları bu üç vergi “Mürettebat” adı altında birleştirilmiş ve dağıtma yöntemi ile tahsil olunan “Tevzii Vergi” bir baş vergisi haline gelmiştir. Bir de örfi vergiler arasında şehir, kasaba, panayır ve pazar yerlerine gelen malların satışından alınan “Bac” isimli bir tür muamele vergisi alınıyordu.

Giderleri karşılama esası

Geçmişi ne zamana kadar uzanırsa uzansın ve ne amaçla konmuş olursa olsun, örfi vergiler savaş harcamalarının finansman sorununu çözmeye yönelik olarak alınmışlardır. Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti'nde, belli gelirlerin belli giderlere harcanmasının esas alındığı tahsis ilkesi benimsenmiştir. Osmanlı Devleti'nde de, verginin batı'daki gelişimine paralel bir seyir sözkonusu olmuş, başlangıçta aynî ve hizmetle ödemeler mevcutken, günümüz itibariyle bu tür uygulamalara köylerde salmanın mal olarak toplanması ve köyün bazı ortak işlerinin imece usulüyle yerine getirilmesi haricinde rastlanmamaktadır. Eskiden beri devam olunan vergilere hukuki nitelik kazandırılması çabalarına sahne olan Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda Osmanlı Devleti'nden devralınan vergiler arasında aşar, ağnam, musakkafat vergisi ve temettü vergisi yer almaktaydı.