TIMETURK | KÜLTÜR
PINAR HİLAL BALTA
Türkiye Cumhuriyeti'nin İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy 81 yıl önce bugün Hakk'a yürüdü. Arkasında onlarca şiir bırakan Ersoy'un hayatını sizler için derledik:
EĞİTİM
İlköğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başladı. İki yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimi için Fatih Merkez Rüştiyesi'ne başladığı 1882 senesinde Fatih Camii'nde Farsça dersleri takip ediyordu. Eğitim hayatı boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca konusunda başarılı olduğu bilinir. Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi'ne kaydoldu. 1888'de okulun yüksek kısmına devam etmekte iken babasını kaybetti.
Meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi'ni bıraktı. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu ve 1893'te mektebi birincilikle bitirdi. Şiire olan ilgisi ilk defa bu okulda başladı.
BAŞYAZAR ve HATİP AKİF
Mezuniyetinin ardından Orman ve Ma'adin ve Ziraat Nezare'Baytar Müfettiş Muavini olarak atanan Akif'in, 1895 yılında 7 beyitlik ilk eseri olan "Kur'an'a Hitab" gazeli Servet-i Fünun Gazetesi'nde yayınlandı. Ardından Mehmet Akif'in düşünce ve yazın hayatını çok etkileyecek seyahatler başladı. 4 yıl boyunca Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da görev yaptı.
“KÜFE” ve “SEYFİ BABA”
1 Eylül 1898'de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım ile evlendi. Aynı yıllarda Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızca'dan yaptığı çevirilen yayınlandı. 1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebi'ne Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 1907'de Çiftlik Makinist Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak atandı. Ardından bir yıl sonra II. Meşrutiyet'in ilan edildiği dönem İstanbul'da Umur-i Baytariye Dairesi Müdür Muavinliği'ne getirildi. 1908-1910 yılları arasında "Sırat'ı Müstakim" dergisinde yazdığı dönem en ünlü şiirleri "Küfe" ve "Seyfi Baba" yayınlandı.
BİRİNCİ MECLİS'İN BURDUR MEBUSU MEHMET AKİF
Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine tayin edilen Mehmet Akif, uzun süre bu kadroda kaldı. 1913'te İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. I. Dünya Savaşı sırasında bu cemiyete bağlı bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya'daki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin'e gönderildi. Ardından Arabistan ve Lübnan'a gitmiş ve burada batı-doğu ayrımına şahit oldu. İstanbul'a döndükten sonra Darül-Hikmet-i İslamiye'nin başkâtipliğine atandı. Mili Mütareke döneminde kurtuluş hareketine destek verdi. Balıkesir'de yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul'daki görevinden alındı. Ankara Hükümeti'nin kurulmasından sonra kurucu Meclis olan Birinci Meclis'e Burdur Milletvekili olarak meclise girdi. Meclis'in "İrşat" yani MEB komisyonu başkanı olarak görev yaptı.
İSTİKLAL MARŞI
O sırada Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin desteği ile İstiklal Marşı için açılan yarışmaya giren Mehmet Akif Ersoy, 724 şiir arasından yarışmayı kazandı. Para ödülü sebebiyle ilk etapta yarışmaya girmek istemediği biliniyor…
Meclis'te “Kahraman Ordumuza” başlığıyla okunan şiir, 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı olarak kabul edildi. 1924 yılında ise Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek "Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Marşı" şeklinde ilan edildi. Mehmet Akif Ersoy yarışmadan kazandığı 500 lirayı kabul etmeyip Türk Ordusu'na, İstiklal Marşı'na da ‘Sahafat'ta yer vermeyip millete armağan etti.
MISIR YILLARI
Mehmet Akif Ersoy şapka kanununun çıkarılması ile başlayan zorlu günler boyunca kanuna muhalefetten takip ve taciz edilmiş, istiklaline şiir yazdığı ülkede işsiz bırakılmış, kendisine bir emekli maaşı dahi verilmemişti. Akif, ikinci Meclis'in kurulmasında yaşanan çekişmeler sebebiyle aday gösterilmemesi de bunların üzerine gelince 1925 yılında Türkiye'den Mısır'a gitti. On bir yıl boyunca da geri dönmedi.
Kahire'nin Hilvan köyüne yerleşen Mehmet Akif Ersoy, düzenli bir geliri olmadığı için çok zorlanıyor, esnaftan utana sıkıla borç istiyordu. Kendisine bu süre zarfında maddi ve manevi destek veren en önemli ismin Said Halim Paşa'nın kardeşi Abbas Halim Paşa olduğu biliniyor. Akif'in hatıralarından anlaşıldığı üzere Paşa'ya yük olmamak adına durumu asla açık açık yazmıyor…
HASAN EL BENNA İLE TANIŞTI
1929 yılında Abdulvehhap Azzam isimli müderris vasıtasıyla haftanın iki günü Kahire'deki Darülfünun'un Edebiyat Şubesi'nde Lisan-ı Türki müderrisliği yapmaya başladı. Ayrıca Abdulvehhap Azzam isimli zatın evinde gerçekleştirilen toplantılardan birinde Mısır'ın önemli ismi Hasan el-Benna ile tanıştı.
Mehmet Akif, ders vermek için şehrin merkezine gittiği haftanın iki gününde çevrede okuyan Türk öğrencilerle görüşmeyi de ihmal etmiyordu. Muhabbetinin en sağlam olduğu öğrenci ise Ekmeleddin İhsanoğlu'nun babası Yozgatlı İhsan Efendi idi. İşte akıbeti tartışma konusu çalışması Kuran Meali'ni de İstanbul'a geri dönerken ona emanet etmişti.
Küçük yaşında hafız olan Mehmet Akif, Mısır'da -oğluyla kıldığı hatimli teravihler ve Kuran meali çalışmalarından- kendi deyişiyle “demir hafız” olmuş, Mısır'da bulunduğu zaman içerisinde toplam 34 şiir yazmıştı.
ELMALILI HAMDİ YAZIR ve KUR'AN MEALİ ÇALIŞMASI
Mehmet Akif Ersoy henüz Türkiye'deyken, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TBMM'nin ortak teklifiyle resmi olarak Kuran Meali yazması-tercümesi vazifesiyle görevlendirildi. Yapılan anlaşmaya göre meal, Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsir çalışmasıyla beraber yayınlanacaktı. Bu süre zarfında hem meal hem de yaşadıkları sıkıntılar üzerine mektuplaşan ikili, sıkı dost oldular.
Elmalılı Hamdi Yazır'ın Mehmet Akif Ersoy'un ölümünün ardından çok üzüldüğü ve Akif'in ölümünün ardından yazdığı iki şiirde bu üzüntüsünü dile getirdiği biliniyor…
TÜRKÇE EZAN SESLERİ ve MEALDEN VAZGEÇMESİ
Mehmet Akif Ersoy, Kur'an Meali çalışmasını bitirmeye yaklaştığı zamanlarda “binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere: Tanrı uludur, Tanrı uludur…”
Ezanın Türkçe okunmasının yanı sıra tüm ibadetlerin Türkçe yapılması tartışmaları da gündeme gelince Akif, yazmaktan vazgeçti ve meal konusu da Elmalılı Hamdi Yazır'a kaldı…
“DÖNEMEZSEM MEALİ YAKIN”
Bu sebeple Mısır'dan İstanbul'a yola çıkmadan önce Yozgatlı İhsan Efendi'ye “Dönebilirsem üzerine yeniden çalışır neşrederiz, dönemezsem yakarsın” diyerek meali teslim ettiği ifade edilir...
Profesör Mehmet İhsan Efendi meali yakamadığı gibi bir kopyasını çıkarmış, oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu'na öldükten sonra orijinalinin yakılmasını vasiyet etmişti. Durum Mısır'daki ileri gelen Türkler arasında istişare edilir, son şeyhülislam Mustafa Sabri'nin oğlu İbrahim Sabri masadaki en ağır kişidir ve kararı o verir: orijinal metin de kopya metin de yakılır.
ÖLÜMÜ
Mehmet Akif Ersoy, sastalığının ilerlemesinin ardından 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti ve Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi.
SAFAHAT
Mehmet Akif Ersoy'un en önemli eserlerinden biri olan ve 1911'de başlayarak 1933'te tamamlanan Safahat'ta 7 kitap yer alıyor.
Akif, 1911 yılında yazdığı birinci kitapta Osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini; 1912 yılında yazdığı "Süleymaniye Kürsüsünde" adlı ikinci kitapta, Osmanlı aydınlarını işlemiş, 1913'de Safahat'ın üçüncü bölümü olan "Halkın Sesleri"ni ve 1914 yılında dördüncü kitap olan "Fatih Kürsüsünde"yi yazmıştı. Bunların ardından 1917 tarihli "Hatıralar" ve I. Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli "Asım"ı kaleme aldı. Son ve 7. bölüm olan "Gölgeler"iyse 1933 yılında tamamladı.
Özmer Ziya Doğrul, Mehmet Akif Ersoy'un kitaplarına almadığı şiirlerini de ekleyerek eseri, 1943 yılında tekrar yayımladı. Ardından 1987 yılında M. Ertuğrul Düzdağ, eseri önceki baskıları arasındaki farkı gösteren yeni bir basımını yaptı. "Kur'an'dan Ayet ve Hadisler" ve "Mehmet Akif Ersoy'un Makaleleri" adlı çalışmaları da ölümünden sonra yayınladı.