İslam Halifelerinin 97. ve Osmanlı Devleti'nin 32. padişahı olarak 1861-1876 yılları arasında Osmanlı Devletine ve milletine hizmet eden Sultan Abdülaziz, Osmanlı padişahları içerisinde Avrupa'ya seyahat amacıyla giden ilk ve tek Osmanlı padişahıdır.
Sultan Abdülaziz, 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi ise Pertevniyal Valide Sultan'dır. Küçük yaşta iyi bir tahsil görmüştür. Ağabeyi Sultan Abdülmecid'in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 tarihinde 32 yaşında 32. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmıştır.
Sultan Abdülaziz, tahta çıktığı zaman halkta büyük bir sevinç meydana gelmiştir. Nedeni ise; Sultan Abdülaziz'in ağabeyi Abdülmecid Han gibi Avrupa hayranı olmaması, dindar bir insan olmasıydı. Güçlü, kuvvetli, pehlivan ve kahraman bir padişah olan Abdülaziz Han'ı halk İkinci Yavuz olarak görmekteydi. Sultan Abdülaziz'in tahta geçtiğinde önem verdiği en önemli konular; donanma ve ordunun ıslahı ve dönemin şartlarına uygun hale gelmesiydi. Çünkü, tahta geçtiği yıllarda Osmanlı devleti girdiği savaşlardan mağlup ayrılmış, hazinesi boşalmış ve her geçen gün borcu artmaktaydı. Fransız İhtilali'nin yaydığı milliyetçilik duyguları, Osmanlı toplumu içerisinde yer alan milletlerin batılı devletler tarafından kışkırtılmasıyla birçok yerde isyanların çıkmasına neden olmaktaydı. İlk olarak 1862 tarihinde Karadağ'da Sırp ayaklanması çıkmış ve bu isyan imzalanan İstanbul protokolü ile sona ermişti. 1863 yılında Sultan Abdülaziz, Mısır'a bir seyahat düzenleyerek Mısır halkının güvenini ve sevgisini kazanmıştı. Balkanlarda Rusya ve diğer devletlerin kışkırtmasıyla çıkan isyanlar, devrinin en mühim hâdiselerindendir. Rumeli ve Girit'teki gayrimüslim halkın ayaklanmaları devletin başına büyük sıkıntılar açtı. Osmanlı Devleti, Karadağ, Sırp, Bulgar ve Girit isyanları ile hükümet hem nüfûs, hem de mâli bakımdan kayıplara uğradı. Karadağ'a yapılan savaşlar kazanılarak bu mesele bir müddet için kapandı. Sırbistan'da bâzı kalelerdeki askerlerin geri çekilmesi ile anlaşma yapıldı. Girit'teki isyân başarılı bir askeri harekât ile bastırıldı.
1867 yılında Fransa İmparatoru 3. Napolyon'un daveti üzerine Paris Enternasyonel Fuarına katılmak üzere Avrupa Seyahatine çıktı. Paris'te sergiyi gezdikten sonra, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan yoluyla memlekete döndü. bu seyahatlerinde Fransa imparatoru Üçüncü Napolyon, İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı İkinci Leopold, Prusya Kralı Birinci Wilhelm, Avusturya imparatoru ve Macaristan Kralı Birinci Fransuva-Josef, Romanya Prensi Birinci Karol ile görüştü. Sultan Abdülaziz ülke dışına çıkıp, Avrupa Başkentlerini ziyaret eden ilk padişahtır. Zira o tarihe kadar bir Osmanlı hükümdarının yabancı bir ülkeyi resmi veya gayri resmi şekilde ziyaret etmesi asla görülmemişti. Sultan Abdülaziz'in 21 Haziran 1867 günü İstanbul'dan hareketinden, 7 Ağustos 1867 günü İstanbul'a dönüşüne kadar bir ay on altı gün süren bu Avrupa seyahati, bilhassa Rusya ile müttefik şekilde hareket eden Fransa'ya, Balkanlardaki Türk siyasetini açıklamak ve yeni bir Rus savaşını önlemek amacıyla düzenlendi. Sultan Abdülaziz'in Avrupa Seyahati sırasında Şehzade Abdülhamid, Şehzade Murad ve Şehzade Mehmed Reşad da hazır bulunmuşlardı. Sultan Abdülaziz, Avrupa Seyahati esnasında Avrupa'nın nasıl kalkındığını, gelişmişliğini bizzat görme fırsatı bulmuştu. Ülkesine döner dönmez, farklı alanlarda birçok konuda ıslahatlar yapmış ülkenin kalkınmasını sağlamıştır. Avrupa'dan pek çok yeni model silâh satın almış, Satın alınan büyük çaplı toplarla Boğazlar ve sınır boylarındaki kaleler tahkim edilmiş, tophane modernleştirilmişti. Prusya'dan uzman subaylar getirtilerek Mekteb-i Harbiye yeniden düzenlendi.
skerî kanunlar günün şartlarına göre yeniden ele alındı. Askerî rüşdiyeler açıldı. Taşkışla, Gümüşsüyü Kışlası, Taksim Kışlası gibi yeni kışlalar inşa edildi. Bugün İstanbul Üniversitesi olarak kullanılan bina da Harbiye Nezâreti olarak Sultan Abdülaziz tarafından yaptırıldı. Sultan Abdülaziz donanmaya büyük önem vermiş, İngiltere ve Fransa ayarında bir donanmaya sahip olabilmek için bütçe gücünün üstünde paralar harcamıştı. Deniz subayı yetiştirmek üzere İngiliz Hubart Paşa Mekteb-i Bahriye'ye tayin etmiş, Bahriye Nezâreti kurmuştu. Böylece padişahın merak ve hevesiyle meydana gelen Türk deniz kuvveti dünyada üçüncü sırayı aldı. Abdülaziz'in saltanatı sonunda deniz gücü yirmi zırhlı, dört kalyon, beş firkateyn, yedi korvet ve kırk üç nakliye gemisinden oluşmaktaydı. Bu ilerleme sadece denizcilik alanında kalmayıp, karayolları ve demiryolları yapımıyla da devam etmiştir. İstanbul'u Paris'e bağlayacak olan 2000 kilometrelik demiryolu imtiyazı Avusturyalı Baron Hirsch'e verildi. Bu hattın saray bahçesinden geçmesi çeşitli itirazlara sebep olduysa da Sultan Abdülaziz, “Demiryolu geçsin de isterse sırtımdan geçsin” diyerek konuya verdiği önemi gösterdi. Toplam 452 kilometre olan demiryolu şebekesi onun zamanında 1344 kilometreye çıktı. Ülke her alanda kalkınmakta idi, bu durum çıkarı zedelenen bazı Avrupa devletlerini ve içteki destekçilerini rahatsız etmişti. Mithat Paşa ve avanesinin öncülüğünde Üniversite öğrencileri Osmanlı Hükümetine karşı isyan etmişti. Sadrazam değişikliği ile de yetinmeyen Mithat Paşa ve ekibi, Serasker Hüseyin Avni Paşa öncülüğünde bir operasyonla 30 Mayıs 1876 tarihinde Sultan Abdülaziz'i tahttan indirerek Topkapı Sarayı'na hapsetmişlerdi.
Sultan Abdülaziz, tahttan indirildikten 4 gün sonra 4 Haziran 1876 günü Hüseyin Avni Paşa'nın kiraladığı pehlivanlar tarafından Feriye Sarayı'ndaki odasına girilip, pehlivanların iki bileğini kesmeleri sonucu şehid edilmişti. Halk tarafından çok sevilen Sultanın cenâzesi 5 Haziran 1876 günü büyük bir merâsimle Babası Sultan İkinci Mahmud Han'ın Çemberlitaş'taki türbesine defnedildi.
Halk, “Uyan Sultan Aziz uyan/Kan ağlıyor bütün cihan” diyerek yaktığı ağıtla, mazlum padişaha olan sevgisini her zaman terennüm etti. Sultan Aziz, halk tarafından en çok sevilen padişahlardan biri olmuştur.
Kaynak: istanbultarih.com