Selçuklu Devletinin egemen olduğu 13. yüzyıl, edebî ürünlerin Türkçeden çok Farsça olarak yazıldığı bir dönem olmuştur. Bu yüzyılın ikinci yarısında Türkçe eserlerin sayısında gözle görülür bir artış süreci başlamıştır.
Nihayet 14. yüzyıla varıldığında çeviri edebiyatının da katkısıyla Türkçe eserlerin sayısında büyük bir artış dikkat çekmiştir.Diğer taraftan 13. yüzyıl, aynı zamanda klâsik Türk şiiri geleneğinin de temellerinin atıldığı
bir dönem olarak dikkat çekmektedir.
Sultan Veled ve Yunus Emre damgası
Şüphesiz bu temelleri, klâsik Türk edebiyatının bütün özelliklerinin hayata geçirilmeye başlaması anlamında düşünmemek gerek. Zira gerek nazım şekilleri ve aruz gibi dış yapı gerek iç yapı özellikleri bakımından bu dönemde verilmeye
başlanan eserlerin klâsik Türk edebiyatı geleneği ile birebir örtüştüğünü söylemek mümkün değildir.
Kültürportalı'ndaki Klasik Türk Edebiyatı çalışmasına göre; Bu anlamda eserleri Türkçe olmasa da Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled'in ve 13. yüzyılın ikinci yarısıyla 14. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilen Yunus Emre gibi isimlerin
öncü rol oynadıkları söylenebilir. Zira bu gibi isimlerin eserlerinde ölçü olarak aruzun, nazım birimi olarak beytin, nazım şekli olarak gazel ve mesnevinin kullanıldığı görülmektedir.
Tasavvufi bakış açısı
Şüphesiz bu gibi eserler, sonraki dönemlerde gittikçe klâsikleşecek olan bir geleneğin öncüleri niteliğinde. Yunus Emre'nin Türkçe dîvânında aruzla yazdığı tasavvuf içerikli gazeller, Türkçenin aruzla uyumu noktasında dikkat çekici bir işaret olarak görünmektedir. Aynı şekilde 13.yüzyılın sonlarıyla 14.yüzyılda yaşamış birçok şair de genellikle tasavvufî bir bakış açısıyla Türkçe olarak kaleme aldıkları eserlerinde aruzun şiir dilinde kullanımına dair
örnekler ortaya koymuşlardır.
Hoca Dehhani'nin misyonu
Klâsik Türk edebiyatının 13. yüzyıldaki en dikkat çekici habercisi; dahası temsilcisi Hoca Dehhânî olarak görülmekte. 14. yüzyılda yaşadığı yolunda görüşler de bulunmakla birlikte Dehhânî'nin 13. yüzyılda yaşadığı ve Selçuklu sultanı Üçüncü Alâaddîn tarafından korunduğu yönündeki kanaatler daha güçlüdür. Selçuklu Devletinin sonlarında ve bu devletin yıkılışından sonra; ama bu devrin etkisinin tamamen ortadan kalkmadığı bir dönemde yaşadığı tahmin edilen Dehhânî, klâsik Türk edebiyatının husûsiyetlerini şiirlerine olduğu gibi yansıtmış bir isim olarak dikkat çekmekte.
klâsik Türk edebiyatının bu dönemdeki temsilcisi olarak kabul edilmektedir. Kendisinden bahseden hemen hemen bütün kaynakların işaret ettikleri gibi, şiirlerinin sağlam yapısı ve aruzdaki başarısı, klâsik Türk şiirinin ilk öörneklerinin daha eski olabileceği yolundaki ciddî işaretler olarak değerlendirilebilir.