Sultân Abdülaziz'in Avrupa seyahati (21 Haziran 1867)
21 Haziran günü Ortaköy Câmii'nde cuma namazını kılan Sultân Abdülaziz, Dolmabahçe önlerinde bekleyen 119 metre uzunluğundaki Sultâniye Yatı'yla hareket ettiğinde saatler 16.00'yı gösteriyordu.
Fransa İmparatoru III. Napolyon ile İngiltere Kraliçesi Victoria'nın dâvetine icâbet etmek ve bir takım incelemelerde bulunmak üzere, yanında 27 yaşındaki Veliaht Şehzâde Murad, 25 yaşında 2. Veliaht Abdülhamid, henüz 10 yaşındaki büyük oğlu Yusuf İzzettin, Dışişleri Bakanı Fuat Paşa, geleceğin Şeyhülislâm'ı Hasan Fehmi Efendi, kalabalık ekibiyle Başmâbeynci Hüseyin Cemil Bey, hâriciye protokol müdürü Mehmed Kâmil Bey, yaveri ve baş koruması Çerkes Osman Ferit (paşa), İstanbul Belediye Başkanı Hafız Ömer Faiz Efendi, Fransa'nın İstanbul Büyükelçi'si Bourée olduğu halde 4 zırhlı refâkatında İstanbul'dan hareket etti.
Çanakkale Boğazında kendi yaptırdığı Aziziye tabyalarından top atışlarıyla selamlanan Türk Hâkânı, boğaz çıkışında bekleyen Fransız Donanması tarafından da aynı şekilde top atışlarıyla karşılandı.
Midilli ile Sakız adası açıklarından, Girit ile Mora arasından geçerek Sicilya Boğazından Napoli'ye, oradan da İtalya filosu eşliğinde Korsika'ya, nihayetinde 29 Haziran'da Fransa'nın Akdeniz'de ki Toulon Limanına erişildi.
Sultân Abdülâziz; Barbaros Hayrettin Paşa'nın, 324 yıl önce ordusuyla bir yıl kalarak 5 vakit ezan okuttuğu Toulon'da öğle yemeğini yedikten sonra trenle ulaştığı Marsilya'da akşam yemeğini yedi.
Ertesi gün 30 Hazirandı. Türk Hâkânı'nı taşıyan tren Lyon Garına girdiğinde heyecan zirve yapmıştı. Protokol izdihamı yaşanan garda III. Napolyon hazır bekliyordu. İki imparator el sıkıştılar..
Yollardan çılgın tezahürat altında saltanat arabasıyla geçen Sultân'ı, Tuileries Sarayı'nda ise heyecandan içi içine sığmayan İmparatoriçe Eugenie bekliyordu.
Türk Hâkânı, ayrıca birkaç gün öncesinden Paris'e gelerek kendisiyle tanışmak için sabırsızlıkla bekleyen Rus Çar'ı II. Aleksandr ile ikâmetine ayrılan Elysee Sarayı'nda ertesi gün görüştü.
İlginin oldukça fazla olduğu Paris'te 10 gün kalındı. Sergiler gezildi, tiyatro ve balolara, arkası gelmeyecekmiş gibi gözüken dâvetlere götürüldüler.
En fazla ilgiyi de, bildiği bir kaç yabancı dilin yanında akıcı Fransızcasıyla Veliaht Şehzâde Murad çekmişti. Bu ilgi Sultân Aziz'in gözünden kaçmamıştı. Hatta, "Paris Uluslararası Sergisi'nin" açılışına üç-beş dakika geç kalan Şehzâde Murad'ı İmparator Napolyon ayağa kalkarak karşılayınca kendisi de ayağa kalkmak zorunda kalmış, bu da canını iyice sıkmıştı. Üstelik serginin gala gecesinde İmparatoriçenin şeref dansını Şehzâde Murad'la yapmış olması, piyanodaki mârifetini dansta da ustalıkla gösteren Şehzâde'nin büyük alkış alması Sultân'da tarif edilemez bir etki bırakmıştı..
Paris'ten ayrılık vakti gelmişti. Türk Heyeti, 10 Temmuz'da yine büyük bir coşkuyla gardan Napolyon tarafından uğurlandılar.
Boulogne'den gemiyle İngiltere'ye geçen heyete Manş denizinde Fransız Donanması refâkât görevini İngiliz Donanmasına bıraktı.
Dover Limanı'nda Sultân'ı ve heyetini geleceğin İngiltere Kralı Veliaht Galler Prensi Edward karşıladı. 125 km. mesâfedeki Londra'ya trenle geçildi. Windsor Sarayı'nda Kraliçe Victoria tarafından şatafatlı bir törenle karşılandı ve ikâmetine ayrılan Buckingham Sarayı'nda 11 gün kaldı. Sergiler, tiyatrolar, konserlere gidildi. Çeşitli incelemelerde bulunuldu. Burada da ilgi odağı yine konuştuğu İngilizcesiyle Şehzâde Murad olmuştu.
Londra Belediye Başkanı'nın Sultân Aziz'e fahri hemşehrilik beratı verdiği muhteşem akşam yemeğinde açılış dansını Prenses Mari Adelaide Şehzâde Murad'la yapmış ve büyük beğeni almıştı.
Bu kadarla kalınmadı. Başbakan Edward Smith-Stanley Dışişleri Bakanı Fuad Paşa'ya gelerek, "Kraliçe Şehzâde Murad'ı çok beğenmiş, eğer Padişah Hazretleri onay verirse iki prensesinden birisini Osmanlı Sarayı'na gelin vermek istiyor" demesi, Fuad Paşa'da şok etkisi yapmış ve ancak 10 saniye kadar sonra "Bunu Hünkârımız Efendimize ileteceğim" diyebilmişti.
Konu Sultân Abdülaziz'e intikâl edince Hünkar, "Tövbe Estağfurullah daha neler" diyerek bu işin olamayacağını imâ etmiş, ama yine de son sözü Şehzâde Murad Efendi'ye bırakmıştı. Şehzâde Murad Efendi de kararsız ve çekingen kalınca da konu kapanmıştı.
Büyük bir donanma hayranı olan ve dünyanın en büyük ikinci Donanmasını inşâ eden Sultân Abdülaziz, dünyanın en iyi savaş gemilerinin yapıldığı tersane şehri Portsmouth'a giderek tersanede incelemelerde bulundu. Kraliçe ile birlikte kendi adına düzenlenen tatbikatta İngiliz gemilerinin manevrasını izledi.
Portsmouth hemen karşısındaki Gosport Kasabası Askerî Hastanesi mezarlığında bulunan Türk Şehitliğinde yatan 26 gemicimizin kabirlerini yeniletme talimatı verdi.
(Abisi Abdülmecid'in, eğitim için Çerağ-ı Bahri ve Mir'at-ı Zafer adlı gemilerle eğitim için gönderdiği denizcilerimizden 26'sı henüz kanalizasyon bulunmayan Portsmouth şehrinde koleraya yakalanarak görevleri başında şehit düşmüştü.)
Ayrıca bu ziyareti unutmayan şehir halkı şehirlerini ziyâret eden şehzâde Abdülhamid Efendi ve Osmanlı Hânedânıyla irtibatı kesmediler. Abdülhamid Hân tahta geçtikten sonra da irtibat devam etti. Hatta Abdülhamid Hân'dan 19. yüzyıl sonlarında şehirlerini temsil eden bir futbol kulübünün kurulması için ricâları olmuştu ki Türk Hâkânı bu isteği derhal yerine getirdi. Londra'ya sadece 108 km. mesâfede bulunan ve deniz trafiği yolu üzerinde stratejik konumda olduğu için istihbarat aracı olarak da kullanacağına inandığı bu kulübün bütün masraflarını karşıladı. Hâlen ay-yıldız amblemli (8 köşeli Abdülhamid yıldızlı) bu futbol kulübü İngiltere Premier Liginde mücâdele etmektedir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan isteğimiz bu kulübün Nepal asıllı Hong Kong'lu sahibinden satın alınarak oradaki şehitlerimizin ve Abdülhamid Hân'ın mirasına sahip çıkılması yönündedir.
Londra'ya dönüldüğünde Sultân Aziz, Avam Kamarasına çok önemli konuk sıfatıyla dâvet edildi. Orada milletvekillerinin müzâkerelerini izledi. Ayrıca, iki yıl önce ölen büyük Türk dostu Başbakan Palmerston'un evine giderek ailesini ziyâret etmesi İngiliz Halkından büyük takdir topladı.
23 Temmuz'da Kraliçe Victoria'ya veda etti. Dover Limanından donanma eşliğinde Calais'e geçti. Oradan trenle Belçika'nın başkenti Brüksel'e 24 Temmuz'da ulaştı. Öğle yemeğini Kral II. Leopold'le yedikten sonra yine aynı gün akşamı hareketle 25 Temmuz'da Ren Nehri üzerinde bulunan Alman Şehri Koblenz'e vardı. (Moselle ile Ren Nehirlerinin buluştuğu ve kavşak anlamına gelen Koblenz Şehri o yıl kuruluşunun 1.875'inci yıldönümünü kutluyordu.)
Ve Berlin'den 600 km. yol katederek gelen, Alman İmparatoru 1. Wilhelm ve Kraliçe tarafından karşılandı.
Burada Türk Hâkânı, Başkomutan sıfatıyla Alman ordusunu teftiş etti. (Hâlen Alman ordu merkezi konumundadır.) Subaylar arası yapılan müsabakalara Türk heyetini Sultân'ın baş koruması Çerkes Osman Ferit temsil etti. Girdiği bütün müsabakalarda tekrar tekrar birinci olunca 1. William göğsündeki nişanı çıkartarak "Bunu taşımak benden çok senin hakkındır" diyerek Osman Ferit'e takmış, bu da bütün heyeti gururlandırmıştı.
Üç gün kaldığı Koblenz'den yine trenle hareketle Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna geçti. Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı olan Franz-Joseph tarafından karşılandığı Viyana'da üç gün kalarak 31 Temmuz'da Tuna Nehri üzerinden Budapeşte'ye geldi. 160 sene Türk hâkimiyetinde kalan bu ecdât yâdigârı topraklarda oturan Türk asıllı (Şimdi Türk Konseyi Üyesi) Macarlar büyük sevgi gösterilerinde bulundular.
Kraliyet Sarayı'nda bütün Macar ileri gelenleri ve hükümet üyeleriyle ayrı ayrı görüşen Türk Hâkânı, 3 Ağustos'ta Türk Topraklarına girerek Vidin'e ulaştı. Burada kendisini Sadrâzâm Ali Paşa ile Serasker Rüştü Paşa karşıladı. Tuna Eyalet Merkezi Rusçuk'a gelindiğinde ise Romanya Prensi Karol huzura çıkmak için bekliyordu.
Bir sonraki gün, heyeti almaya gelen Sultâniye yatının beklediği Varna'ya trenle geçildi. 7 Ağustos'ta İstanbul'a giriş muhteşem oldu.
Bütün devletlerin elçileri, mülkî ve askerî erkan başta olmak üzere bütün ilmî ileri gelenleri ve neredeyse İstanbul'un tamamı karşılamada hazır bulundular. Üç gün süren şenlikler yapıldı.
Donanmaya çok önem vererek eski gemiler yerine 25 adet çok modern zırhlı yaptıran Sultân Abdülaziz; pehlivan, bestekâr, neyzen, ressam, iyi bir asker ve büyük bir vatanseverdi. Heybetinden vezirler bile korkardı. Kabûllerde bâzen kendisine alıştırdığı erkek arslanı yanında oturturdu. Çerkes olan annesi Pertevniyal Vâlide Sultân çok büyük bir hayırseverdi.
14 yıl, 11 ay, 5 gün süren saltanatı sonrası Sultân Abdülaziz, kendisine yapılan darbenin ardından 4 Haziran 1876'da bilekleri kesilmek sûretiyle şehid edildi. Mekânı cennet olsun..
Yeni Akit