Tarihi dönemeçleriyle İttihat ve Terakki
1922’den sonra İttihatçılar muhalefet cephesine katılmalarına rağmen ciddi sayılabilecek bir girişim gerçekleştirememişlerdir. Ancak yeni rejimin önde gelen pek çok isminin eski İttihatçı kadro içinde yer almış olması ve bunların bir kısmının İttihatçılık’la yeni rejim taraftarlığı arasında kararsız bir durumda kalması ciddi bir sorun oluşturmuştur

Oluşturma Tarihi: 2021-01-08 13:54:32

Güncelleme Tarihi: 2021-01-08 13:54:32

Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti (1889-1902). Jön Türk hareketinin değişik muhalefet unsurlarını uzun süre çatısı altında barındıran bu örgütün temelleri, 2 Haziran 1889 tarihinde dört Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne öğrencisi tarafından atıldı. İbrâhim Temo'nun öncülüğünde Abdullah Cevdet, İshak Sükûtî ve Mehmed Reşid, İttihâd-ı Osmânî adında bir cemiyetin kurulması için görüş birliğine vardılar ve daha sonra bu okul ve diğer Osmanlı eğitim müesseselerindeki çok sayıda öğrencinin katılımıyla örgütün üye adedini hızla arttırdılar

1895'ler ve şekillenen siyaset
1895 yılı içinde cemiyet liderleri bir yandan önde gelen ulemâ temsilcilerini örgütlerine kazanmaya çalışırken diğer yandan 1889 yılında gittiği Paris'te bulunan Ahmed Rızâ ile temasa geçerek Nâzım Bey yurt dışına kaçırıldı. Katı bir pozitivist olan Ahmed Rızâ uzun süren muhaberelerden sonra cemiyetin amaç, örgütlenme ve takip edeceği siyaset konularında kendi görüşlerinin kabul edilmesini istedi ve cemiyetin adının İttihâd-ı Osmânî'den Auguste Comte'un ünlü kelâmıkibarı “ordre et progrès”nin tercümesi olan “nizam ve terakkî”ye çevrilmesini istedi

Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti (1906-1907). 1905 yazında Yûsuf İzzeddin'in Ahmed Rızâ ile icraatçılar ittifakına nakdî yardım yapmasına aracı olan Bahâeddin Şâkir'in önce tutuklanarak Erzincan'a sürülmesi, ardından Avrupa'ya firarı, Jön Türk hareketi ve söz konusu ittifakın tarihinde yeni bir dönem başlattı. Yûsuf İzzeddin ve eski serhafiye, yeni Jön Türk, Ahmed Celâleddin Paşa'nın da desteklerini alan Bahâeddin Şâkir, bütün Jön Türkler'i yeniden bir örgüt çatısı altında birleştirmek amacıyla çeşitli girişimler başlattıysa da Prens Sabahaddin ile olan müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması ve Ahmed Celâleddin Paşa'ya duyulan kırgınlık sebebiyle faaliyetini Ahmed Rızâ ile icraatçılar arasındaki ittifakı yeniden örgütleme üzerine teksif etmek zorunda kaldı.

1908'ler ve sonrası

Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti ile Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin birleşmesinden 1908 İhtilâli'ne kadar geçen dönemde Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti: 1903 Mürzteg programı ve tatbikatı sonrasında Makedonya'daki Osmanlı memur ve subayları yurt dışındaki Jön Türkler ile irtibatı arttırdılarsa da bölgede ciddi sayılabilecek bir teşkilât kurmaya muvaffak olamamışlardı. 1905 yılından itibaren muhalifler faaliyetlerine hız verdiler ve Bursalı Mehmed Tâhir, Mustafa Rahmi (Arslan), Midhat Şükrü (Bleda), Edip Servet (Tör), Talât Bey (Paşa), Kâzım Nami (Duru), Hakkı Baha (Pars), Ömer Nâci, Naki (Yücekök) ve İsmâil Canbolat liderliğinde Hilâl Cemiyeti adını verdikleri bir örgütlenmenin temelini 7 Eylül 1906 tarihinde attılar. Cemiyetin adı 18 Eylül 1906'da Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ne çevrildi ve Talât Bey, İsmâil Canbolat ve Mustafa Rahmi'den teşekkül eden bir “hey'et-i âliye” örgütün idaresini ele aldı.

Mütareke Döneminde İttihat ve Terakkî. Mondros Mütarekesi'nden sonra İttihat ve Terakkî son kongresini 1 Kasım 1918 tarihinde topladı. Kongrenin üçüncü gününde İttihat ve Terakkî'nin bazı liderlerinin (Talat, Enver, Cemal paşalarla Bedri, Azmi, Bahâeddin Şâkir, Dr. Nâzım, Dr. Rüsûhî beyler) yurt dışına firarlarının gerçekleştiği haber alındı ve 5 Kasım 1918'de İttihat ve Terakkî Fırkası isminin tarihe karışması ve yeni bir fırkanın kurulması kararlaştırıldı. 11 Kasım 1918'de kurulan Teceddüt Fırkası, İttihat ve Terakkî'nin yerini aldı.

1922 devamında...

1922'den sonra İttihatçılar muhalefet cephesine katılmalarına rağmen ciddi sayılabilecek bir girişim gerçekleştirememişlerdir. Ancak yeni rejimin önde gelen pek çok isminin eski İttihatçı kadro içinde yer almış olması ve bunların bir kısmının İttihatçılık'la yeni rejim taraftarlığı arasında kararsız bir durumda kalması ciddi bir sorun oluşturmuştur. Bu da tercihini İttihatçılık yönünde kullanan ve daima potansiyel suçlular olarak görülen eski İttihat ve Terakkî mensuplarının tasfiyesinin en önemli sebebini teşkil etmiştir. İttihatçılar'ın muhâkemeleri, suikasttaki rollerinden ziyade 1908 öncesinden 1926 yılına kadar İttihat ve Terakkî'nin bütün faaliyetlerinin sorgulanmasına dönüşmüş ve bir siyasî tasfiye ile sonuçlanmıştır.

İttihat ve Terakkî'nin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasî hayatı ve bu yeni yapı içerisinde siyasî teamüllerin teşekkülü üzerindeki etkisi tartışılmaz olmakla birlikte bu cemiyet/fırkanın çok uluslu bir devletin şartları içinde doğmuş ve yine böylesine bir çerçevede faaliyette bulunmuş bir örgüt olduğunu da göz ardı etmemek, bu alanda aşırı genellemelere gitmemek daha doğru olur. Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/