Yazar, çevirmen ve düşünür Meriç, Balkan Savaşı sırasında 1912'de Meriç nehri yakınlarındaki Dimetoka'dan Antakya'ya göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916'da Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi.
İlk ve orta öğrenimini Arapça, Fransızca, Kur'an, tecvid, ahlak eğitimi de aldığı Reyhanlı Rüştiyesi'nde tamamlayan Meriç, ardından Fransız idaresindeki Antakya'ya giderek Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi'nde okudu. Cemil Meriç, "Benim üniversitem" dediği lisede, Fransız ve Türk hocalardan özel dersler alırken, Ali İlmi Fani'nin kılavuzluğunda Divan edebiyatını keşfetti.
Cemil Meriç'in "Geç Kalmış Bir Muhasebe" başlıklı ilk yazısı, 1933'te yerel Yenigün gazetesinde yayımlandı.
Nurullah Ataç ve Reşat Ekrem Koçu'nun da öğretmenlik yaptığı İstanbul'daki Pertevniyal Lisesi'ne 1936'da geçen Meriç, bir yazısında bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden 12. sınıfta liseden ayrılmak zorunda kaldı.
Meriç, aynı yıl Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanıştı.
Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de gittiği İskenderun'un Haymaseki köyünde 9 ay öğretmenlik yapan yazar, ardından İskenderun Tercüme Bürosu'na sınavla reis muavini oldu.
İlk çeviri kitabı, Balzac'ın "Altın Gözlü Kız" romanı 1943'te yayımlandı
Cemil Meriç, 1938'de çeşitli geçici işlerde çalıştı, 1939'da ise Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü. İdam talebiyle yargılanan Meriç, iki ay sonra beraat etti. Aynı yıl 29 Haziran'da Hatay Türkiye'ye katıldı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümüne 1940'ta başlayan yazar Meriç, üniversiteden çok kütüphanelere devam ettiği için bu bölümü bitiremedi.
Meriç'in yazıları 1941'den itibaren İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yayımlandı.
İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'na burslu olarak kabul edilen yazar, 1944'te Fransız Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu.
Cemil Meriç 1942'de Fevziye Menteşeoğlu ile evlendi. Çiftin oğulları Mahmut Ali 1945'te, kızları Ümit ise 1946'da dünyaya geldi. Yazarın ilk çeviri kitabı, Balzac'ın "Altın Gözlü Kız" romanı 1943'te yayımlandı.
Usta edebiyatçı, 1944-1974 arasında Elazığ Lisesi ve İstanbul Işık Lisesi'nde öğretmenlik, İstanbul Üniversitesi'nde ise Fransızca okutmanlığı yaptı.
Görme yetisi 1954'te zayıflayan Meriç, başarısız göz ameliyatlarının ardından, 1955'te görme yetisini tamamen yitirdi.
Cemil Meriç, çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı. Basılmamış olan Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti.
İlk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964'te yayımlandı
Yazar Meriç'in ilk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964'te yayımlandı. Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ve dört yıllık bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan eser, "Bir Dünyanın Eşiğinde" başlığıyla iki kez daha basıldı.
Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçlayan Meriç, bu düşünceyle sosyalizmin temelini atan ve sosyolojinin kurucusu olan Saint Simon hakkındaki eser 1967'de Çan Yayınları tarafından okura ulaştırıldı.
Meriç'in yazı ve çevirileri 1965-1973 arasında çeşitli dergilerde yayımlandı. Hisar dergisinde "Fildişi Kuleden" başlığıyla denemeler yazdı.
"Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim." dediği "Bu Ülke" adlı kitabı Ötüken Yayınevi tarafından 1974'te yayımlandı. Aynı yıl, medeniyet kavramını tartıştığı “Umran'dan Uygarlığa” adlı eseri okurla buluştu.
Cemil Meriç, edebiyat ve düşünce tarihi niteliği taşıyan "Kırk Ambar" adlı eseriyle 1980'de Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'ne layık görüldü.
Sağlığında basılan son eserleri "Işık Doğudan Gelir" ile "Kültürden İrfana" oldu
Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 1981'de "Yılın Yazarı" seçilen Meriç, aynı yıl basılan yarı derleme, yarı telif "Bir Facianın Hikayesi" adlı eserde ise yakın tarihi ele aldı.
İletişim Yayınları'nın 1983'te çıkardığı “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi"ne makaleler yazan Cemil Meriç, 1986'da yine aynı yayınevinin “Tanzimattan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi”nde makaleleriyle yer aldı.
Eşi Fevziye Hanım'ı 1983'te kaybeden Meriç, aynı yıl beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri "Işık Doğudan Gelir" ile "Kültürden İrfana" oldu.
Cemil Meriç, 13 Haziran 1987'de, 71 yaşında hayata veda ederek, Karacaahmet Mezarlığına eşinin yanına defnedildi.
Kendine has üslubu ve temiz Türkçesiyle dikkati çeken Meriç'in çeviri ve makaleleri başta İnsan, Amaç, 19. Asır, Gün, Yeni İnsan, Hisar, Hareket, Yirminci Asır, Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi, Köprü ve Gerçek olmak üzere 40 kadar derginin yanı sıra Yeni Devir ve Orta Doğu gazetelerinde ve ansiklopedilerde okuyucuyla buluştu.
Umrandan Uygarlığa adlı kitabıyla 1974'te ve Kırk Ambar adlı kitabıyla 1980'de Türkiye Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı aldı. Türkiye Yazarlar Birliğinin Üstün Hizmet Ödülünü 1981'de Mehmet Kaplan ve Emin Bilgiç ile paylaşan Meriç, Kayseri Sanatçılar Derneğinden 1982'de inceleme dalında, 1986'da ise fikir dalında ödül kazandı.
Usta edebiyatçının, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev, 2014'te müzeye dönüştürüldü.
Meriç ayrıca 2015'te Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
"Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür"
Avrupalılaşmak, çağdaşlaşmak ya da yabancılaşmayı birbirinden ayrı görmeyen Cemil Meriç şu tespitleri paylaşır okurlarıyla:
"Batılılaşma miti eskiyince yeni bir yalan çıktı sahneye… Daha doğrusu aynı nazenin taze bir makyajla arz-ı endam etti. Filhakika intelijansiyamızın (aydınlar takımı) şerefine şampanya şişeleri patlattığı bu sözde bakire Tanzimat'tan beri tanıdığımız Batılılaşmanın ta kendisi. Çağdaşlaşmak, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmak elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti. Zira apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka bir ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin."
Doğu Batı çatışmasını düşüncesinin ana omurgasına yerleştiren, oryantalizmi sömürgeciliğin keşif kolu olarak gören Meriç, "Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür" değerlendirmesiyle "Kültürden İrfana" adlı eserinde şu önerilerde bulunur:
"Hadis-i şerif, kendini tanıyan Rabbini de tanır buyuruyor. Önce kendilerini tanımalılar; kendilerini yani ikbal ve idbarlarıyle tarihlerinin bütününü, kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi irfanlarını. Sonra insanlığın tarihine eğilmek, Asya ve Avrupa'nın her düşüncesini hiçbir
peşin hükme saplanmadan incelemek. Bu çetin yolculukta iki çetin yardımcıya ihtiyaç var: 1) Milli irfan hazinelerini taramaya yetecek zengin ve köklü bir Türkçe (İslâm harflerini öğrenmeden böyle bir fethe çıkılabileceğini sanmıyorum) 2) Bir Batı dili, Avrupa'yı, imtiyazlı birkaç
züppenin vesayetine ihtiyaç duymadan bizzat tetkik etmek için bir batı dilini bilmekten başka çare yoktur. Sonra “ikra” emr-i celiline uymak.."
Meriç'in eserleri
Cemil Meriç, deneme, inceleme dalında "Balzac", "Hind Edebiyatı", "Saint Simon / İlk Sosyolog - İlk Sosyalist, Dillerin Yapısı ve Gelişmesi", "Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde Pierre Joseph Proudhon: 1809-1865", "İdeoloji", "Bu Ülke", "Umrandan Uygarlığa", "Hind ve Batı", "Bir Dünyanın Eşiğinde", "Mağaradakiler", "Kırk Ambar", "Bir Facianın Hikayesi", "Işık Doğudan Gelir", "Kültürden İrfana", "Jurnal I-II", "Sosyoloji Notları ve Konferanslar" eserlerini kaleme aldı.
Yazar ayrıca 1943'te "Altın Gözlü Kız", 1945'te "Otuzundaki Kadın", "Onüçlerin Romanı", 1946'da "Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti", 1956'da "Hernani", 1966'da "Marion de Lorme", 1980'de "Ziya Gökalp Türk Milliyetçiliğinin Temelleri" (Uriel Heyd'den), 1981'de "Köprüden Düşenler", 1983'te ise "Batıyı Büyüleyen İslam" adlı eserlerin çevirisine imza attı.