Vampirlerin uydurulması
Korku filmleri repertuvarından vampirleri çıkarmak zalimce olurdu. Amatör ürkütücüler Kont Drakula’dan, onun dudaklarından ve hemoglobin alemlerinden mahrum kalsalardı ne yaparlardı?

Oluşturma Tarihi: 2022-11-19 00:14:13

Güncelleme Tarihi: 2022-11-19 00:14:13

Ne yazık ki bundan vazgeçmek gerekiyor; bu yaratıklar cehalet ve batıl inancın sıradan evliliğinden doğdu ve bitmek bilmeyen kendi kendini aldatma eğiliminden beslendi. CNRS'nin (Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi) bir tarihçisinin yakın tarihli bir araştırması, vampirleri bir şekilde fanteziler sınırının ötesine uğurladı.

Bu tarihçi, Koen Vermeir; bu konuyla ilgili kaynaklardan birini bulmuştu: XVII. yüzyılın edebiyat gazetesi Mercure Galant'ın bir raporu. Mayıs 1693 sayısında, Polonya kraliçesi Marie-Louise'in eski sekreteri ve bilgin Pierre Des Noyers, Rusya'da ve Polonya'da ölmemiş bir sürü kadavra bulduklarını anlatıyordu. Bu yaratıklar mezardan kaçıyordu veya şeytanlar onların biçimini almıştı; ailelerini veya tanıdıklarını ziyaret edecekler ve kanlarını emip onları zayıf düşüreceklerdi, ta ki onlar ölene kadar. Bu canavarlara karşı tek savunma yolu onları topraktan çıkarıp göğüslerine bir kazık saplamaktı; o zaman boğazlarına kadar kanla dolarak şişiyor, başkalarından çalmış oldukları kan ağızlarından ve kulaklarından çıkıyordu. Bu efsane, şüphe uyandırıcı ve kesinlikle hijyenik olmayan uygulamalara neden oldu: Des Noyers'ye göre, bazı kişiler yaşayan ölülerin saldırılarına karşı kendilerini korumak için bu kanı alıp unla karıştırıyor ve bundan bir ekmek yapıyordu.

Bu yaratıklara “oupire” adı verilir. Yarım yüzyıl sonra, bu Slav kökenli sözcük Alman dilindeki bir yenilikçilik çalışması sayesinde şimdiki durumuna ulaşıp vampir olur.

O zaman bu inanç yayılarak sosyal karışıklıklara neden olmuştu. Dönemin bir natüralisti, Joseph Piton de Tournefort buna hiç inanmıyordu; ama bir vampirin topraktan çıkarılışına katıldı ve ailelerin bu canavardan korkarak evden kaçtıklarını rapor etti. XVIII. yüzyılın başında, vampirler bir felâket haline geldi; böylece Macaristan'da bir salgın baş gösterdi. Bilginler olayla ilgili araştırma yapmaya karar verdiler.

Fırsat Belgrad'dan 75 km uzakta bir köy olan Kisiljevo'da doğdu. Orada Peter Plogojowitz adında bir köylü ölmüştü, bir haftada dokuz köylüyü boğmuş, sonra evine dönmüş ve dehşet içindeki karısına ayakkabılarını sormuştu.

Onu yetkililerin gözü önünde topraktan çıkardılar. Anormal tazelikte görünen bir kadavrayla karşılaştılar. Ağzı kan içindeydi! Ve saçları uzamıştı! Tabii gereğini yapıp göğsüne kazığı sapladılar.

O zaman vampir saplantısı Avrupa'yı kasıp kavuruyordu ve çılgınlığa yol açmıştı. Yaşayan ölü olmasından şüphelenilen kadavraları topraktan çıkardılar çünkü bu mide bulandırıcı yaratıklar bu illeti masumlara bile bulaştırıyordu. Tabutta geçen 90 günden sonra ilk günkü gibi taze kalan sekiz günlük bir bebek bulundu. Vampir olmuştu! Hemen bir kazık!

1749'da ünlü İncil yorumcusu Dom Augustin Calmet, ruhların görünüşü ve Macaristan'ın, Moravya'nın vampirleri veya geri gelenleri üzerine bir kitap yayımladı. Aynı yıl, Papa XIV. Benoit vampirlere uzun bir metin adadı.

Derken savaşlar ve halkın eğitimi histeriyi zayıflatarak insanlara başka dehşetler dayattı. Ayrıca yaşayan ölüler hakkında bir açıklama da ortaya atılmıştı: Bütün kadavralar aynı şekilde çözülmüyordu. Morluk bir yana, toprağın niteliğine bağlı olarak, taze görünüşü daha uzun süre koruyanlar vardı.

Ama efsane kök salmıştı. 1925'te bir Hanover canisi ergenlik çağındaki yirmi yedi genci öldürdüğü için başı kesildi; onları eve çağırıp boğazlarını ısırıyor ve kanlarını içiyordu. 1931'de, sakin görünümlü bir aile babası “Düsseldorf vampiri” olduğunu açıkladı; benzer yirmi dokuz cinayetten hüküm giydi ve o da idam edildi.

10 Ağustos 1949'da, "Londra vampiri” John Haigh, kanını içmek istediği dokuz kişiyi öldürmekten dolayı asıldı. Bir mektup bıraktı, mektupta on yıl önce eli yaralandığında kanın “anlatılamaz tadını” keşfettiğini anlatmıştı.

1972'de “Nüremberg vampiri” yakalandı ve aşağılık suçlardan dolayı hapsedildi: Genç kadınları şehrin mezarlığında topraktan çıkarıyor, boğazını kesip kanını içiyordu. O sırada kan pıhtılaşmış olduğundan, ne içtiği ve şiddetli septisemilerden nasıl kaçtığı bilinmiyor.

Bütün bu canilerin hepsi efsanenin kurbanlarıydı: Efsane onları vampire çevirmişti. En acı biçimde aldatılmışlardı. Çünkü efsaneler zehirlidir ve ne artık batı bayramı olan Cadılar Bayramı kutlamaları ne de belli ki kurgu olan vampir filmleri, hayatlarını sırf zayıf kişiler bu efsanelere fazla inandıkları için kaybeden insanların hatırasını silebilir.

4000 Yıllık Tarihi Aldatmacalar- Gerald Messadıe