Kısakürek, çocukluğunu, dedesi, Maraşlı Kısakürekzade Mehmet Hilmi Bey'in Çemberlitaş'taki konağında geçirdi. Henüz 5-6 yaşlarındayken dedesinin okumayı öğrettiği yazar, büyükannesi Zafer Hanım'ın da etkisiyle romanlar okumaya başladı. Okuduğu günlük gazeteleri çevresine de anlattı.
Mahalle mektebinde başladığı öğrenimine, Fransız Papaz Mektebi, Amerikan Koleji ve Rehber-i İttihad okullarında devam eden şair, ilkokulu Heybeliada Numune Mektebi'nde tamamladı.
Üstat Necip Fazıl, 1916'da Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Akseki ve Hamdullah Suphi Tanrıöver'in de öğretmenlik yaptığı Deniz Harp Okulu'na girdi. Tasavvufla ilk teması, edebiyat öğretmeni İbrahim Aşki Bey'in kendisine verdiği "Semarat-ül Fuat" ve "Divan-ı Şah-ı Nakşibend" eserleriyle gerçekleşti.
Şiir yazmaya öğrenciyken başladı
Öğrenciyken şiire ilgi duyan ve "Nihal" adlı haftalık bir dergi çıkaran Kısakürek, şair Nazım Hikmet Ran ile aynı okulda eğitim gördü. Usta edebiyatçı, Lord Byron, Oscar Wilde ve Shakespeare'in de aralarında bulunduğu önemli Batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okudu.
Necip Fazıl Kısakürek, 1918'de Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmed Kudsi Efendi gibi edebiyatçılarla tanıştığı Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Bölümü'nde eğitime başladı. Aynı yıl, Ziya Gökalp'in kurduğu, Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı "Yeni Mecmua" dergisinde ilk kez şiiri yayımlandı.
Maarif Vekaleti'nin 1924'te açtığı sınavı kazanan Kısakürek, Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 20 yaşında Paris Sorbonne Üniversitesine gitti ve bir sene sonra İstanbul'a dönerek ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı çıkardı.
Kısakürek, 1928'de yayınlanan ve "Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;/Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!/Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;/Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları/ dizelerinin de yer aldığı "Kaldırımlar" eseriyle okurun büyük ilgisini ve hayranlığını kazandı.
Usta şair, 1929'da Fikret Adil'in Asmalı Mescit'teki pansiyon odasında, Peyami Safa, ressam İbrahim Çallı, Tanburi Cemil Bey'in oğlu Mesut Cemil ve gazeteci Eşref Şefik gibi ünlü isimlerle kısa bir süre bohem hayatı yaşadı.
Yazarlığın yanı sıra öğretmenlik ve muhasebe şefliği de yaptı
Ankara'da İş Bankasının genel muhasebe şefi olarak 1930'da çalışmaya başlayan Kısakürek, bir taraftan da Ankara'da çıkarılan "Hakimiyet-i Milliye" gazetesinde tahlil yazıları yazdı. Ankara'da bulunduğu dönemde Şevket Süreyya Aydemir'in müdürü olduğu Ankara Ticaret Lisesinde 2 ay öğretmenlik yapan usta kalem, 1931'de Taksim Taşkışla'da bir buçuk yıl askeri eğitimin yanı sıra subaylık yaptı.
Necip Fazıl Kısakürek, daha önce okuyucuya sunduğu "Örümcek" ve "Kaldırımlar" şiirleriyle yeni şiirlerini bir araya getirdiği, "Ben ve Ötesi" kitabını 1932'de yayınladı. Kitapta 1922'den 1932'ye Kısakürek'in yazdığı 71 şiiri yer aldı.
Abdülhakim Arvasi ile 1934'te tanışan yazarın bu tarihten sonraki eserlerinde tasavvufi düşüncenin izleri görülürken, sanat ve edebiyat çevrelerinde "mistik şair" ve "bay mistik" diye anılmaya başladı. Kısakürek, "Tam 30 Yıl" şiirinde bu ifadelere atıfta bulunarak, "Tam 30 yıl saatim işlemiş, ben durmuşum. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum." ifadelerine yer verdi.
"Tohum", sanat çevrelerinin ilgisini çekerken, halktan ilgi görmedi
Kısakürek'in 1935'te Muhsin Ertuğrul'un tavsiyesiyle yazdığı "Tohum" ile 1937'de kaleme aldığı "Bir Adam Yaratmak" eserleri, İstanbul Şehir Tiyatrolarında Ertuğrul'un rejisiyle sahnelendi. İnsanları Anadolu'nun içinde barındırdığı tohumu keşfe çağıran, Maraş'ın Fransız işgalinden kurtuluşunu anlatan "Tohum", sanat çevrelerinin ilgisini çekerken, halktan ilgi görmedi.
Kurun gazetesinde oyunun ana teması olan madde-ruh karşıtlığına değinen Cahit Sıtkı Tarancı, şu ifadeleri kullanmıştı:
"Edebiyatımızın bulutlu göklerine bir kavsi kuzah (gökkuşağı) çizen bu anlayış, Necip Fazıl için, Necip Fazıl'ın tefekkür dünyası için ne zamandan beri, olgunlaşa olgunlaşa dallarını kıracak bir raddeye gelen meyvelerin çatlayıp düşmesi kadar tabii ve deruni bir zaruretti. Zira 'Tohum' Eflatundan Bergson'a kadar insanlığın yüzyıllardır yetiştirdiği bütün büyük kafaların uykusunu kaçırmış olan bir meseleyi ruh ve madde münakaşasını diriltmekte, Necip Fazıl'ın bütün estetiği ise özün kabuğa, ruhun maddeye üstünlüğü prensibine dayanmaktadır."
Usta edebiyatçının "Bir Adam Yaratmak" eseri de olay örgüsü ve diyalogların derinliği bakımından herkes tarafından büyük ilgi gördü ve kendisinin "Türk Shakespeare'i" olarak anılmasının yolunu da açtı.
Üniversitelerde eğitim verdi
Kısakürek'in 1936'da çıkarmaya başladığı ve başyazarlığını yaptığı "Ağaç" mecmuası, 17 sayı boyunca dönemin önde gelen entelektüellerini aynı çatıda topladı. Kendi deyimiyle "mücadele sahası"na girdiği 1938'de yeni bir milli marş yazılması için "Ulus" gazetesinin açtığı yarışmada kendisine yapılan teklifi kabul eden Kısakürek, yarışmadan vazgeçilmesi şartını öne sürdü. İsteği kabul gören Kısakürek, "Büyük Doğu Marşı"nı kaleme aldı.
Fatma Neslihan Baban ile 1941'de evlenen yazarın bu evlilikten Mehmed, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep isimli çocukları dünyaya geldi.
Necip Fazıl Kısakürek, 1939-1943 yıllarında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler verdi.
"At'a Senfoni" adlı bir eser kaleme alan ve atlara özel ilgisi olan yazar, bu ilgisini, "Dokuz yaşında ata bindim ve bir daha inmedim. Her binişimde büyüdüm ve her inişimde küçüldüm." sözleriyle dile getirdi.
Büyük Doğu dergisinde ünlü isimlerin yazılarına yer verildi
İlk kez eylül 1943'te haftalık olarak yayımlanmaya başlanan ve dönemin ünlü isimlerinin yazılarına yer veren "Büyük Doğu" dergisinde Necip Fazıl, ana hatlarıyla "İdeolocya Örgüsü" köşesinde açıkladığı düşünce sistemiyle özgül bir tarih muhasebesi, devlet anlayışı, estetik bakış ve fikri duruş ortaya koydu.
Kısakürek, dergide "Adıdeğmez", "İstanbul Çocuğu", "Fa", "Tenkitçi", "N.F.K.", "Ne-Mu", "Ahmet Abdülbaki", "Abdinin Kölesi", "Bankacı", "Be-De", "Dilci", "İstanbullu", "Muhbir" takma isimleriyle yazılarını yayımladı.
Bakanlar Kurulu kararıyla 1944'te kapatılan dergi, 1945'te yeniden yayımlanmaya başlasa da 1 yıl sonra bir kez daha kapatıldı. Dergi, 1947'de yeniden okuyucuyla buluştu. Kısa süre sonra mahkeme kararıyla dergi yeniden kapatıldı, Kısakürek tutuklandı. Derginin sahibi görünen eşi Neslihan Hanım ile Kısakürek, "Padişahlık propagandası yapmak-Türklüğe ve Türk milletine hakaret" etmekten yargılandı.
Üstad Kısakürek, 1949'da "Büyük Doğu Cemiyeti"ni kurmasından yaklaşık bir sene sonra, eşi Neslihan Kısakürek ile cezaevine girdi ve aynı yıl yapılan genel seçimlerden sonra Demokrat Parti'nin çıkardığı Af Kanunu sonucu serbest kaldı.
Derginin çıkmadığı zamanlarda, "Yeni İstanbul", "Son Posta", "Babıalide Sabah", "Bugün", "Milli Gazete", "Her Gün" ve "Tercüman" gazetelerinde Kısakürek'in günlük fıkra ve yazıları yayımlandı.
Kısakürek'in 512 sayıya ulaşan "Büyük Doğu" dergisinde, Özdemir Asaf, Peyami Safa, Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Cemil Meriç, Şevket Eygi, Sezai Karakoç, Sabahattin Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ziya Osman Saba, Sabahattin Kudret Aksal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sait Faik, Oktay Akbal, Semiha Ayverdi, Reşat Ekrem Koçu ve Ahmet Adnan Saygun'un da aralarında bulunduğu pek çok isim yer aldı.
"Çile" 1962'de okuyucuyla buluştu
Usta şairin "baş eser" olarak gördüğü "Çile" şiiri, 1962'de okuyucuyla buluştu. Edebiyat tarihçisi ve eleştirmen Mehmet Kaplan'ın, "Necip Fazıl'ın düşünce ve estetik dünyasının çok olgun bir örneği" olarak gördüğü esere ilişkin Sezai Karakoç ise "Şiir aslında Necip Fazıl'da sürekli olarak, 'ben'in hiçlikle yaptığı ölümüne savaşın en etkili belki de tek silahıdır." değerlendirmesinde bulunmuştu.
Kısakürek, Büyük Doğu Hareketi'yle 1963'te İzmir, Erzurum, Bursa'dan başlayarak Türkiye'nin her tarafına yayılan konferans dizisine başladı. Yurdun ücra kesimlerinde bile insanlarla bir araya gelen Kısakürek'in konferansları yurt dışında da devam etti.
Necip Fazıl ile oğlu Mehmed Kısakürek, 1973'te Büyük Doğu Yayınevi'ni kurdu. Yayınevi bünyesinde "Esselam" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserleri düzenli olarak yayınlandı.
Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) tarafından 1975'te mücadelesinin 40. yılı münasebetiyle jübile düzenlenen Kısakürek, 1976'dan 1980'e kadar 13 sayı "Rapor" dergisini yayımladı.
Türk Edebiyatı Vakfınca 1980'de "Sultanu'ş Şuara (Şairler Sultanı)" unvanı verilen Necip Fazıl Kısakürek, Baki'den sonra bu unvanı alan ikinci şair olarak tarihe geçti. Kısakürek, 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü, 1981'de Milli Kültür Vakfı Armağanı, 1982'de ise Türkiye Yazarlar Birliği "Üstün Hizmet Ödülü"nü aldı.
Hayatı boyunca "Künye", "Sabır Taşı", "Çerçeve", "Para", "Vatan Şairi Namık Kemal", "İdeolocya Örgüsü", "Son Devrin Din Mazlumları", "Halkadan Pırıltılar", "Çöle İnen Nur", "Maskenizi Yırtıyorum", "Ulu Hakan II. Abdülhamid Han", "Kanlı Sarık", "Sonsuzluk Kervanı", "At'a Senfoni", "Sahte Kahramanlar", "Her Cephesiyle Komünizm", "Babıali", "Ahşap Konak" ve "Reis Bey"in de aralarında bulunduğu çok sayıda esere imza attı.
Usta edebiyatçının "Bir Adam Yaratmak" eseri 1977'de Yücel Çakmaklı tarafından televizyona, "Reis Bey" eseri ise Mesut Uçakan tarafından sinemaya uyarlandı. "Bir Adam Yaratmak" 2002'de, "Reis Bey" 2017'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahneye konuldu. "Reis Bey" oyunu 2012'de, Devlet Tiyatrolarınca tiyatro severlerin beğenisine sunuldu.
Şiirde olduğu kadar Türk fikir, siyaset ve sosyal hayatında emsalsiz izler bırakan şair, pek çok önemli ismin hayatına da yön verdi.
Yaklaşık 80 yıllık ömründe sayısız yazı, "Ağaç", "Rapor" ve "Büyük Doğu" adlarıyla çıkardığı dergi, düzineleri aşan konferans ve söyleşilerle 70 eser sığdıran Kısakürek, Erenköy'deki evinde 25 Mayıs 1983'te vefat etti.
Türkiye'nin her tarafından binlerce gencin katıldığı Fatih Camisi'ndeki cenaze namazının ardından usta edebiyatçı, Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Star gazetesi her yıl, Kısakürek'in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle "Necip Fazıl Ödülleri"ni takdim ediliyor. AA