Yabancı dildeki kitaplar nasıl çevriliyor? Bir çevirmenin çilesi...
Kitap çevirmeni Arzu Altınanıt, ünlü Beyaz Balina adlı hikayenin (Moby Dick) yazarı, Amerikalı edebiyatçı Hermann Melville’in Veranda Hikayeleri’ni Türkçeye çevirirken yaşadığı yoğun süreci anlatmış. Altınanıt, kitap piyasasında ve okur çevresinde zaman zaman tartışma konusu olan eksik, yanlış, çarpık çevirilere ışık tutan yazısında bir çevirmenin zihin ve emek çilesini kaydediyor…

Oluşturma Tarihi: 2021-05-28 12:17:32

Güncelleme Tarihi: 2021-05-28 12:17:32

Bir çevirmenin çilesi; “Ama Ben Öğrenmezsem Ben Olamam ki…”

Yıllar önce birkaç kitap çevirisi yapmış olsam da çeviri ancak emekli olduktan sonra, yani 2007 yılı itibariyle tam zamanlı işim oldu. O günden beri durmadan çeviri yapıyorum desem yalan olmaz. Başlarda arka arkaya değildi elbette. Her çeviri sonrası epey bir süre yenisini bekliyordum ama artık kitaplar sırada beklemeye başladılar.

Herman Melville'in Veranda Öyküleri de ilk yıllarda çevirdiğim kitaplardan biri. 2013 yılında Alakarga Yayınları'ndan çıkmıştı. Onlarla olan telif sözleşmem bitince yeni bir yayınevi arayışına girdim. Bu arayış maalesef ekonomik krizle aynı anda başladı. Birkaç yayıneviyle görüştüm. Kimi kitap sayısını düşürmüştü, kimi klasik basmaktan vazgeçmişti, kiminde Veranda Öyküleri'nin içindeki Bartleby ayrı bir kitap olarak vardı ve o hikâyeyi çıkararak basabilecekleri söylendi ve ben bunu istemedim. Sonunda Vakıfbank Kültür Yayınları eseri görmek istedi ve birkaç gün içinde çeviriyi çok beğendiklerini ve basmak istediklerini bildirdiler. Severek yaptığım ve büyük emek verdiğim bir çevirimin yeniden basılacak olması beni fazlasıyla mutlu etti elbette ama asıl mutlu eden çok beğenmiş olmalarıydı. Neyse görüşmeler yapıldı, sözleşme imzalandı ve süreç başladı. Çeviri doğal olarak yeniden editör incelemesine girdi. “Teslim ettim ve bitti,” diyemedim, son aşamada yeniden gözden geçirmek, son dokunuşları yapmak istediğimi söyledim. Yayınevi bunu memnuniyetle kabul etti ve o son dokunuşlar için bilgisayar başına oturdum.

Ve…

“Ne kadar acemiymişim,” dedirten cümlelerle karşılaştım. Evet, bunu itiraf ediyorum. Kendi çevirimi yeniden okurken, “Ne kadar acemiymişim,” dedim. Oysa kitabın ilk baskısının çevirisi de okurdan olumlu not almıştı. Belki çeviri hatası yoktu ama cümle kuruluşlarının, kelime seçimlerinin, ifade tarzının beni tatmin etmediği epey yer oldu. Hepsi tek tek düzeltildi, içime siner hale geldi -muhtemelen şimdilik:)- ve kitap Ankara Kitap Fuarı'nda okurla buluştu.

Bu süreçte şunu fark ettim ki çevirmenlik asla kendini yeterli hissetmediğin bir meslek. Asla, “Ben oldum,” diyemiyorsun. Teslim ettiğin her çeviriyi yeniden okuduğunda düzeltecek, el atacak bir şeyler buluyorsun. Yarın öbür gün aynı çeviriyi yeniden gözden geçirmem gerekse yine bir şeyleri değiştireceğimden eminim.

Bana sorarsanız olması gereken de bu. “Ben artık oldum, bu işi gözüm kapalı yaparım,” dediğim anda iyi iş çıkarma şansımı kaybederim. Evet, dil biliyorum. Evet, yıllardır bu mesleği yapıyorum. Evet, bir sürü kitabın çevirisinde imzam var. Ama olmadım, asla da olmayacağım. Her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor, yeni beceriler kazanıyorum. Bir denize dalıp her geçen gün derine, daha derine inip asla dibe ulaşamamak gibi.

Beğenilmiş ve basılmaya karar verilmiş bir eseri neden yeniden gözden geçirmek istediğimi merak edenler olabilir. Çünkü herkesten önce benim çok beğenmem gerek. Yeni öğrendiklerimi, yeni deneyimlerimi eskiye katmam şart çünkü kendime yeni bir şeyler katmazsam ben olamam.

17 Şubat 2019 Arzu Altınanıt-Kitap Çevirmeni