Yiğidin sırtında bir top mermisi: Zaferin 102'nci yılında Seyit Onbaşı
Düşmana geçit vermeyen Seyit Onbaşı, Çanakkale Zaferi'nin 102'nci yıl dönümünde anılıyor...

Oluşturma Tarihi: 2017-03-17 11:44:23

Güncelleme Tarihi: 2017-03-17 11:44:23

TIMETURK | TARİH

Tüm dünya güçlerinin, topuyla, tüfeğiyle üstüne çullandığı bir milletin "Bitmiyoruz!" diyerek son bir gayretle tarihe kazıdığı şanlı zafer Çanakkale, 102. yılında.

Ülke çapında program ve etkinliklerle kutlanacak, anılacak olan Çanakkale Zaferi'nin akıllara getirdiği onlarca önemli hadiseden, olaydan ve kişilerden biridir Seyit Onbaşı.

Savaşın en kritik anlarından birinde düşman topçusuna iman kuvvetiyle dur diyen Seyit Onbaşı'yı sizler için yazdık. 

SEYİT ONBAŞI KİMDİR?

Seyit Ali Çabuk
isimli Seyit Onbaşı, 1889 yılında Balıkesir'in Havran ilçesinin Çamlık Köyü'nde doğdu. 1909 yılında, yirmi yaşında askere alındı.

BALKAN SAVAŞI BAŞLADI

1912 yılında Balkan Savaşı başlamıştı. Seyit Onbaşı, o zaman üç yıllık askerdi. Balkan Savaşı'na katıldı.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI

1914'de Birinci Dünya Davaşı başlayınca, Seyit Onbaşı, terhis edilmedi.

TOPÇU ERİ OLDU

Topçu eri olarak Çanakkale'ye gönderildi. İri yarı çok güçlü olan Koca Seyit, burada Rumeli yakasında ki Kilitbahir'in 28'lik Rumeli Bataryasında topçu eri olarak vazifeliydi.

İNGİLİZLER BOĞAZDA!

18 Mart 1915 tarihinde, İngilizler'in "Ocean" zırhlısı Çanakkale Boğazı'nı zorluyordu. Saat 5.30 sularında Müttefik filosundan bazı gemiler kendilerini son dakikalar zarfında fazlasıyla taciz eden Rumeli Mecidiyesi'ni susturabilmek için, çok şiddetli bir ateş altına almışlardı.

YİĞİDİN SIRTINDA BİR TOP MERMİSİ

Seyit Onbaşı, denize doğru baktı; düşman gemileri karaya iyice sokulmuş taretlerinden alev ve duman yükseltiyordu. Seyit önce gemilere, sonra topa ve nihayet yerde duran 215 okkalık (yaklaşık 275 kilo) mermiye baktı. Kendi deyimiyle mermi ona "Beni namluya sür" diyordu.

Seyit Onbaşı mermiyi sırtına aldı. Sendeleyerek topa doğru yürüdü ve mermiyi namluya sürüp kamasına kapaladı. Namluyu geriye doğru çevirip mesafeyi ayarlayan Seyit Onbaşı topu ateşledi.

İKİNCİ DEFA!

İlk mermi uzun düştü. Bir tane daha getirip namluya sürdü. Bu defa ki de kısaydı.

ÜÇÜNCÜ DEFA!

Fakat üçüncü mermi en öndeki geminin kıç tarafında ve su kesiminde patladı. Seyit Onbaşı, Ocean'ı vurmuştu! Düşman gemisinden yoğun, kara bir duman yükseldi.

RESİM HADİSESİ

Cevat Paşa, Koca Seyit'in 275 kiloluk top mermisini sırtında taşırken resminin çekilmesini istedi. Fotoğrafçı geldi, hazırlıklar yapıldı. Seyit Onbaşı'nın mermiyi o günkü gibi sırtında taşıması gerekiyordu. Ama Seyit Onbaşı bir türlü mermiyi sırtlayamadı.

Fakat fotoğraf da çekilmeliydi.

Tıpkı o mermi büyüklüğünde tahtadan bir mermi yapıldı. Koca Seyit o mermiyi sırtına alarak fotoğrafçının karşısına geçti ve poz verdi.



SEYİT ONBAŞI'YA NE OLDU?

Pek çok isimsiz kahraman gibi Koca Seyit (Seyit Çabuk) hizmetleri de vazifesini hakkıyla yapmış olmanın huzuruyla savaşın ardından köyüne döndü.

Bir müddet geçimini temin etmek için odun kesip sattı. Daha sonra Havran'da bir zeytin fabrikasında hamallığa başladı.

Bu sırada üşüttü ve vereme yakalandı. Adı tarihe altın harflerle geçen kahraman, fakirlik içinde yakalandığı veremden kurtulamayarak hayata veda etti.

"SEYİT ONBAŞI MAAŞ İSTEMEDİ"

Seyit Onbaşı'nın torunu Muhammed Yıkar, 2015'in Mart ayında konu ile ilgili şunları söylemişti:

Koca Seyit'in Kızı benim Babaannem. Koca Seyit öleli 75 yıl olmuş. Ben 44 yaşındayım. Koca Seyit harpten sonra kimseye dememiş “harp anında ben top kaldırdım da savaşın seyrini değiştirdim.” Dememiş. Yıllarca saklamış. 11 yıl sonra Atatürk Havran'a geliyor. Atatürk Havran Nahiye Müdürü'ne demiş ki Seyit Onbaşı olacaktı benin onu görmem lazım. Görecek ama Seyit Onbaşı'nın hangi köyde olduğunu bilmediği için, ne biliyorum diyebilmiş, ne bilmiyorum diyebilmiş. Karşısında tedirgin kalmış. Ertesi gün şubeden ismi öğreniliyor. Şube'den iki jandarma salınıyor. Sabah Edremit'te yola çıkan jandarmalar atla ancak akşam üstü buraya gelebiliyor. Geliyorlar ama Koca Seyit köyde yine değil. Dağa kömüre gitmiş. Akşama beklemişler. Koca Seyit akşam geç saatte evine yaklaşıyor bakıyor evin önünde iki jandarma. “Ah demiş. Bu gün dağdan kaçıra kaçıra iki çuval kömür getirdim ama burada da zabıt tutulacak". Kaçak ya. Asker demiş ki “Seyit. Kaçma”. “Kaçmıyorum ki asker ağa, suçum ne? Neden burada bekliyorsunuz?”. “Hayır. Suçun yok. Biz seni bekliyoruz” demişler. Askerler diyor ki “Seni Paşa çağırıyor” Koca Seyit o zaman demiş ki “hemen gidelim. Paşa nerede?” Koca Seyit sanıyor ki Ankara'da. Demiş ki o “Paşanın yanına ben Ankara'ya nasıl giderim? Ayağımdaki çarık yırtık. Üstüm başım da Ankara'ya layık değil. Ankara'ya kadar tren param da yok ki. Gidemem.” “Hayır” demişler. “Paşa şu anda Havran'da seni bekliyor”. “O zaman hemen gidelim” diyor ve buradan devam edip Havran'a iniyor. Gece varıyor. Nahiye Müdürü görüyor.

Bir bakıyor hal perişan. Seyit Onbaşı'yı paşanın yanına nasıl götürürüm. Hal perişan. Gece bir berber buluyor. Bir tıraş yaptırıyor. Sabah giderken kendi ceketini giydiriyor. Onun da kolları kısa geliyor. İki yakası bir araya gelmiyor. Ve öyle götürmüş. Varmış ve “Paşam hoş geldin” demiş. Paşa “Asıl Seyit sen hoş geldin. İki gündür seni bekliyorum. Neredeydin?”. Koca Seyit'in “Paşam dağda keçilerin yanındaydım. Haberini alınca hemen geldim.”demiş. Paşa “Ne işle meşgulsün” Koca Seyit “Çobancılık ile meşgulüm Paşam” demiş. Paşa “Seyit sen savaşın seyrini değiştirdin. O anda ne istiyorsun dedik. Çift tayin istiyorum dedin.” İki gün yemiş üçüncü gün geri iade etmiş. Paşa demiş “Sana maaş bağlayalım”. Koca Seyit “Hayır paşam. Biz o an görevimizi yaptık. Maaş için değil” demiş istememiş. Çay, kahve içmişler, ondan sonra kalkarken demiş

Paşam senden bir tek ricam olacak. Acaba nasıl görürsün.” Paşa; “Söyle Seyit” diyor. Koca Seyit “Ben keçinin ardında meşe odunu topluyorum. Ondan kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit'te aşçılara gece kaçak satıyorum. Senin emrin ile o ormanda ormancılar önüme geçip baltamı almasa haydi haydi geçinirim.” Atatürk, bunun üzerine bu vatandaş bu işi serbest olarak yapsın. Yardımcı olun. Serbest olarak satsın. Bir müddet hem yapmış, hem satmış. İkinci gelen nahiye müdürü kaderine terk ediyor. Arayıp sormuyor. Yine eski usul kaçak yapıyor. Ondan sonra bir zeytin yağı fabrikasında da hamallık yapıyor. Hamallık yaptığı yıl üşütmeden dolayı zatüre olup 50 yaşında vefat ediyor. 21 yıl öyle bir hayatı geçmiş." şeklinde konuştu.