Devrimin kısa hikayesi bu şekildeydi ancak bu hikayenin sonrası hikayenin kendisinden daha karmaşık bazı sonuçlar doğurdu.
Farklı ideolojilere sahip kitleler yeni Mısır'ı inşa etmek için hızla siyasi partiler kurdular.
Yapılan seçimlerden İhvan-ı Müslimin'in siyasi oluşumu Hürriyet ve Adalet Partisi birinci, Selefîlerin desteğiyle kurulan Nur Partisi ise ikinci olarak çıktı. Küresel güçlerin beklentilerinin aksine milliyetçi, liberal ve sol aktörler için seçimler başarısızlıkla sonuçlandı. Oluşan siyasi tablo dahi henüz tam anlamıyla hazmedilmemişken gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda İhvan'ın adayı Muhammed Mursi, oyların yarısından fazlasını alarak Mısır'ın ilk ve şu ana kadar tek sivil cumhurbaşkanı oldu.
Dönüşümün hızı Mısır'a en başından beri olağanüstü ilgili olan uluslararası çevreleri bile şaşırtacak boyuta ulaşmıştı ve Mısır'da eski dönemi temsil eden kitlelere göre devrim 'İhvanlaşıyor', İhvan 'Mısırlaşıyor'du. Hatta İhvan karşıtları sıklıkla "İhvan vatandaşı değil Mısır vatandaşıyız" sloganını kullanarak kendileri açısından devrimin geldiği noktayı tenkit ediyorlardı.
İhvan'ın önlenmez yükselişinin küresel güçlere verdiği rahatsızlık, Mursi'nin tereyağından kıl çeker gibi Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesiyle beraber zirveye çıktı. Devrim sürecinde sessiz kalan ordunun, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini büyük oranda elinden almasına ve seçilmiş parlamentoyu feshetmesine karşılık Mursi, Askeri Konsey'in pek çok üyesini emekliye ayırdı. Mursi'nin orduya "ayar veren" en önemli hamlesi ise Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi'nin yerine "İhvan'ın Adamı" olarak bilinen General Abulfettah Sisi'yi getirmesi oldu. Yükseklerde yaşanan bu kavganın bir parçası olarak eski rejimin yargı ve bürokrasi unsurları, Mursi'nin çözüm politikalarını etkisizleştirdi. Büyük oranda Ordu kontrolünde olan sermaye ve merkez medya da Mursi'yi itibarsızlaştırma kampanyası başlattılar. Eş zamanlı olarak dış güçler de uluslarası enerji ve petrol şirketleri üzerinden devreye girince reform ve ekonomik kalkınma bekleyen halk; beklentilerinin aksine uzun elektrik kesintileri ve sonu gelmez benzin kuyruklarıyla karşı karşıya kaldı. Bütün bunlar olurken Mursi iktidarını, seçimlere girmek istemediği halde Müslüman Kardeşleri seçimlere girmeye zorlayan veya en iyimser ifadesiyle ikna eden Türkiye ve Katar dışında kimse desteklemedi.
Haliyle Mübarek döneminden daha kötü ekonomik şartlarda yaşamak zorunda kalan Mısır, Ordu açısından her geçen gün daha da yutulabilir bir lokma haline gelmekteydi.
Devrimi beraber gerçekleştirmelerine rağmen seçimleri kaybederek siyasal iktidarın dışında kalan yapılar İhvan hareketini devrimi çalmakla ve Mursi'yi sıklıkla diktatörleşmekle itham ediyorlardı. Bu kitlenin 2013 yılında "Temerrüd Hareketi" adını alarak meydanlara akın etmesi ve askerin de desteğiyle 25 Ocak Devrimi'nden bile büyük kalabalıklar toplanması ciddi bir sosyal kırılmaya yol açtı. Devrim sonrası Mursi iktidarından büyük beklentiler içinde olan halkın bir kısmı da Temerrüd'e destek verince zaten geliyorum diyen askeri darbenin sivil ayağı tamamlandı ve 12 Eylül'den mülhem bir ifadeyle söylemek gerekirse "şartlar olgunlaş"tı.
Günlerce devam eden gösterilere ordunun açıktan destek vermesiyle 3 Temmuz 2013'te askeri darbe gerçekleşti. Suud'un, İhvan'ı tasfiye etmesi dışında herhangi şart koşmaksızın sağladığı finansal desteğini arkasına alan General Sisi, darbenin baş aktörüydü. Kameralar karşısında Mursi'nin "Mısır halkının taleplerini karşılayamadığını" söyleyen ve anayasanın askıya alınacağını bildiren Sisi, şiddete teşvik ve toplumun huzurunu bozma suçlamalarıyla İhvan-ı Müslimin liderlerinin tutuklanmasını emretti. Yaşananlar Abdunnasır darbesini hatırlatır cinstendi. Darbe sürecinde İhvan'ın desteğini alan Abdunnasır da başa geçer geçmez İhvan'ı hedef aldı. Binlerce İhvan üyesini tutuklattı. Pek çoğu da çöl kamplarındaki işkenceler altında veya hızlı bir şekilde uygulanan idam kararlarıyla katledildi. Sisi'yi göreve getiren İhvan, bir anlamda aynı delikten ikinci kez ısırılmış oldu.
Mursi'nin ve İhvan'ın önde gelenlerinin tutuklanmasıyla devam eden darbe sürecini, İhvan mensuplarının Rabia ve Nahda başta olmak üzere ülkenin çeşitli meydanlarında gerçekleştirdiği milyonluk gösteriler takip etti. Ordunun karşılığı çok şiddetli oldu. Çatılarda konuşlanan keskin nişancıların yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin göstericileri vurmasına, "Baltacı" adıyla ünlenen Mısır şebbihalarının sokaklarda katliamlar gerçekleştirmesine rağmen Suriye'deki rejim karşıtlarının aksine çok daha örgütlü olan İhvan'ın liderleri canlı yayınlarda "Ülkenin tahrip olmaması için karşılık vermeyeceklerini ve dünyanın Mısır halkının demokratik tercihlerine sahip çıkmasını beklediklerini" söylediler. Aynı liderler darbe öncesinde ise, Suriye halkının Esed rejimine yönelik silahlı mücadelesini "meşru ve desteklenmesi gereken bir mücadele" olarak tanımlıyorlardı. Geçtiğimiz günlerde idam cezası alan İhvan Genel Mürşidi Muhammed Bedii, "Bizim barışçıl gösterilerimiz sizin mermilerinizden daha kuvvetli" diyordu ancak atılan her merminin ardından doğal olarak meydanlar biraz daha bastırıldı ve inisiyatif güç sahiplerinin eline geçti.
Mayıs 2014'te Abdulfettah Sisi, katılımın %40 olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde %97 oy alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Destek beklediği demokrasi mücadelesine, objektiflere yansıyan Rabia işaretinden başka bir karşılık bulamayan İhvan'ın hak arayışı ise düzenli gösterilerle devam etti. Mursi iktidarına verdiği destekle sürecin maddi düzlemde kaybedenlerinden olan Türkiye'nin, Mısır'la ilişkilerin normalleşmesi için attığı adımlar gidişatı nasıl etkileyecek? Bunu henüz bilmiyoruz. Bu kapsamda, Katar'ın ev sahipliğinde Türkiye, Mısır ve Suud arasında kapalı kapılar ardında müzakereler devam ediyor. Muhammed Mursi ve İhvan'ın Genel Mürşidi Muhammed Bedii'nin de aralarında bulunduğu idam mahkumlarının serbest bırakılması ve buna karşılık İhvan'ın geçmişte olduğu gibi hak talebinden vazgeçerek geri çekilmesi pazarlık masasındaki tartışma konularının başında.
Libya, Mısır ve Suriye başta olmak üzere Suud Arabistan'la pek çok meselede karşı karşıya gelen Türkiye'nin, Kral Abdullah'ın ölümü üzerine ulusal yas ilan etmesi, İhvan'ın perde arkasındaki asıl düşmanı olan Kral'ın ölümü üzerine taziye mesajı yayınlaması ve bütün bunların ardından Mısır Temyiz Mahkemesi'nin birkaç ay önce İhvan mensuplarına verilen 37 idam, 491 müebbet kararını bozması devam eden müzakerelerin yansıması olarak değerlendirilebilir fakat bunun aksi yönde göstergeler de var. Yeni Suud Kralı'ının politika değişikliğine gideceği ve bu durumun Sisi yönetimini rahatsız ettiği henüz dedikodu seviyesinde olsa da Mısır Temyiz Mahkemesinin bozduğu idam kararlarının üzerine Giza Ceza Mahkemesi, başka bir davada, İhvan mensubu 183 kişi hakkında idam kararı verdi. Anlaşılan o ki müzakerelerin seyrine göre bu zıtlıklarla daha çok karşılaşacağız.
Dahası; İhvan hareketi içerisindeki yetki sırasına göre yazarsak, Muhammed Bedii, Muhammed Mursi, Hayrat Şatır ve Muhammed Biltaci yargılandıkları Mısır mahkemelerinden içinde idamın da yer aldığı muhtelif cezalar aldılar. İdam cezalarının bir kısmı Mısır Müftülüğü tarafından da onaylandı.
Bütün bu gelişmeler Mısır'da İhvan'ın silahlı direniş yolunu seçebileceği yönünde ihtimallerin tartışılmasına sebep oluyor ancak bu noktada henüz fiili bir karar yok. Buna karşın darbe karşıtı pek çok grubun katıldığı protestolardaki silahlı göstericilerin İhvan mensubu olduğu bazı medya kuruluşları tarafından dillendirilmeye başlandı bile. Her ne kadar İhvan'ın Türkiye eski temsilcilerinden Dr. Eşref Abdulgaffar'ın "Artık yeter! Kısas yöntemine, dişe diş durumuna geçmiş durumdayız" açıklaması bu tezi destekliyor gibi gözükse de bu açıklamanın İhvan'ın genel düşüncesini yansıttığını söylemek çok makul değil. "Ümmetin ve Mısır'ın maslahatları doğrultusunda" silahlı mücadele yöntemini uygun bulmadığını bir çok platformda çok net bir şekilde ifade eden Müslüman Kardeşler Hareketi'nin böyle bir metot değişikliğine gittiğini gösterecek cinsten büyük bir değişim yok ortada. Fakat İhvan'ın genç müntesiplerinin nefsi müdafaa kabilinden davranışlarına İhvan Rehberlik Konseyi'nin hayır demesi pek olası değil.
Elbette İhvan gibi köklü bir teşkilat da 'yeni sorunlara yeni çözümler bulmak'la imtihan olunuyor. Daha önce görmediği türden bir baskıyla karşı karşı bulunan teşkilat, silahlı direnişi kendi tarihinde ilk kez bu kadar ciddi şekilde tartışıyor. Şimdi değil ama İhvan'ın zirvesi gerçekten idam edilirse Mısır'da önü alınamayacak bir şiddet dalgasının başlaması muhtemel. İhvan'ın dışarıda bulunan liderleri de zaten her platformda bu seçeneğin masada olduğunu Sisi yönetimine hissetiriyorlar.
Hasılı Tunus, Libya ve Mısır'da İslamcıların demokrasi tecrübesinin başarısızlıkla sonuçlanması, en azından Arap sokaklarının genç kuşağı açısından İhvan ve benzeri hareketlerin 'barışçıl' yöntemlerini tartışmaya açacak. Son yıllarda içerden ve dışardan darbeler almasına rağmen 'küresel cihad' fikrinin yeniden ivme kazanması da kuvvetle muhtemel. Demokrasi tecrübesi başarısızlıkla sonuçlanan İslamcı grupların, Batı'nın değerler dünyası ile uzlaşma adına daha ne kadar esneyebileceklerini ise zaman gösterecek.
@mikbalkoseoglu