Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

İki kadının hikâyesi!

7 Yıl Önce Güncellendi

2018-08-14 08:40:40

İki kadının hikâyesi!

Ünlü romancı Charles Dickens, Paris ile Londra ekseninde ve hattında geçen olayları kurguladığı İki Şehrin Hikayesi adında bir roman kaleme alır. Bu eserden ilhamla iki kadının hikayesini yazmak istedim daha doğrusu aklıma düştü. Birkaç gün evvel nedense aklıma Rabia Kazan düşmüştü. Ardından meraklı çocuklardan birisi onunla ilgili yeni bir haberi paylaştı. Ortak bir karede Trump'ın yanında duruyor veya görünüyordu. Trump ile aynı karede yer alan fotoğrafını tetkik ederken yanında yer alan zenci bayan bir yerlerden gözümü ısırdı ve tanıdık geldi. Ne tesadüf ben de tam bu esnada bu siyahı kadının içeriden (Beyaz Saray'ın içinden) kaleme almış olduğu bir kitabıyla ilgili haberleri takip ediyordum. Dikkatimi çekmişti. İşte ikisini aynı karede Trump ile birlikte gördüm. Bahsettiğimiz kadın Beyaz Saray eski iletişim Müdürü Omarosa Manigaumt Newman'dan başkası değil. Omarosa'nın yolları Trump ile birden fazla biçimde kesişmiş. Bunlardan ilki Trump ile birlikte anılan NBC Kanalında 2004 ile 2015 yılları arasında yayınlanan The Apprentice programının stajyeri veya katılımcısı sıfatıyla gerçekleşmiş. Sonrasında yolları ayrılıncaya kadar Trump ile birlikte Beyaz Saray'a yerleşmiş. Yolları kesiştikten sonra kesilmiş ve ardından Trump'ın ipliğini pazara çıkaran UNHİNGED/Matuh/Kaçık kitabını kaleme almış. The Guardian Gazetesi yayınlanmadan evvel kitabın bir nüshasını ele geçirmiş ve bu vasıta ile de yayınlanmadan evvel kitabın şöhreti afakı kaplamıştı. Eskiden dilimizde matuh ifadesi kullanılırdı ve İngilizce tabiriyle moron/embesil yani gerizekalı anlamına geliyor. Bilindiği gibi Zeynelabidin Bin Ali'nin eşi Leyla da saraydan kaçarken kocasına 'embesil' diye hitap etmiş ve acele etmesini istemişti. Muhtemelen bu tür ifadeler Trump ile eşi Melania Trump arasında teati ediliyor almalı.

Trump ile birlikte Beyaz Saray'a argo dili hakim oldu. Bush'a da bay moron yani aptal diyorlardı. Bush gitmiş yerine Amerikan seçmeni sayesinde daha aptal biri huzurlara teşrif etmişti. 11 Eylül rüzgarını arkasına alan Bush aptallığıyla silah gücü sayesinde Ortadoğu'yu esaret altına almak istemişti. Şimdi de dolar silahıyla birlikte Trump dünyaya ticaret savaşı dayatıyor.

Trump ile birlikte Beyaz Saray'a argo dili tam olarak yerleşmiştir. Bu zeka kat sayısıyla da alakalı bir durumdur. Sayelerinde Beyaz Saray birkaç yüz kelime hazinesiyle konuşan Harlem'e dönmüştür. Omarosa Manigaumt Newman'ın Unhinged kitabında yazdığı gibi Trump yaptıklarından dolayı değil de siyah olmasından dolayı Obama'dan nefret etmekte ve onun mirasını küllendirmeye çalışmaktadır. İran ile nükleer anlaşmayı tek yanlı olarak askıya alması da bunun bir sonucudur. Kellyanne Conway'ın kocası ve yarı Filipinli olan George Conway hakkında bu tavsifte bulunmaktadır: "F**ing FLIP! Disloyal! Fucking Goo-Goo… Sadakatsiz olarak tasvir ettiği George Conway hakkında küfürler yağdırmaktadır. CNN muhabiri Don Lemon hakkında ise şunu söyleyecektir: "Televizyonda gördüğüm en sersem, budala adam, karakter!" Anlaşıldığı gibi adamın dilinin kemiği yok. Kitabında Omarosa Manigaumt Newman siyahiler için ABD'de çirkin kabul edilen Negro ifadesi kullandığını ifade etmektedir. Kitapta Trump üç vasıfla anılmaktadır: "Irkçı, yobaz ve kadın düşmanı…" NBC Kanalında The Apprentice programını yürütürken çevredeki kadınlarla ilgili fantazilerini anlatır ve haklarında ağır ifadeler kullanır ve şakalar yaparmış. 'Üslüb-u beyan ayniyle insan' dedikleri gibi The Apprentice programındaki üslubunu uluslararası ilişkilere taşımıştır. Unhinged adlı kitabında Omarosa Manigaumt Newman Trump'ın çevresine karşı saldırgan bir dil kullandığını belirtiyor. Gerçekten de bu saldırgan dilini küresel dil ve üsluba çevirmiş durumda. Talimatlarını dikte ediyor ve herkese karşı tehdit dili kullanıyor. Kuzey Kore ile bu dil üzerinden anlaşmaya çalışmıştı. İran'la da bu dil üzerinden konuşmak istemiş ancak pek de muvaffak olamamıştır. Sonrasında alttan alma yolunu seçmiştir. Kitapta da bahsedildiği gibi adam şerir bir adam. Nitekim Omarosa kitabında Trump'ı çok dakik bir vasıfla anıyor, tanımlıyor: Tasmalarından boşalmış köpek! Bunun üzerine Trump da Omarosa hakkında şöyle bir tanım kullanıyor: Seviyesiz, düşük! Sözcüsü, Evanjelik kızı Sarah Sanders de tartışmalara katılarak Uhhinged adlı kitabın yalanlarla dolu ve temelsiz suçlamalara isnat ettiğini ileri sürüyor. Halbuki, Trump'ın en kısa zaman dilimine en uzun ve en fazla yalanı sığdıran bir yalancılık şampiyonu olduğu gerçektir. Kimse bu alanda onun eline su dökemez. Gelmiş geçmiş en geri zekalı ve en kaçık başkan. Beyaz Saray'da kaldıkça davranışlarıyla çok sayıda kitaba daha ilham kaynağı olacaktır.

ZİNCİRLERİNDEN BOŞALMIŞ KADIN

Omarosa'nın tasvir ettiği gibi Trump tasmalarından boşanmış bir köpek ise Omarosa ile birlikte üçlü karede görülen ikinci bayan Rabia Kazan da zincirlerinden boşalmış bir kadın olmalı. Seyri seferini takip ederken insanın başı dönüyor. Hızına yetişemiyor. Milli 'Mesih'imiz Mehmet Ali Ağca ile birlikte nişanlanıyor. Sonrasında İtalya'ya yerleşiyor ve orada geldiği ülkücü kesimin tam zıt istikametini temsil eden Marksist bir avukatla dünya evine giriyor, hayatını birleştiriyor. Bu kendisinin hayatı bizi ilgilendirmez. Lakin bir de salındığı bir dünya var. Türkiye'de Ortadoğu gazetesinde yazarken İran'a gidiyor ve Tahran'ın Melekleri kitabını yazıyor. Bununla birlikte siyah kıyafetlerin yurduna beyaz kıyafetle giderek dikkat çektiği için midir nedir -bilinmez- sarkıntılıklara maruz kalıyor. İtalya'da Marksist bir beyle evlenmesi bize Tuğçe Kazaz adlı bir mankeni hatırlattı. O da aşkı uğruna Yunanistan'a giderek din değiştirmişti.

Lakin İtalya'nın son durağı olmadığı anlaşılıyor. Tuğçe Kazaz gibi yapıp İtalyan eşiyle yollarını ayırdı mı, bilemeyiz. Ama Marksist bir beyle evlilik yaptıktan sonra Evanjelik sularda dolaşmaya başlıyor. Takip ederken başımız dönüyor; icra ederken acaba kendisinin başı yerinde mi?

MESİH'İN YANINDAN MESİHÇİLERİN YANINA

Omarosa ile birlikte Trump'ın yanında görünmesi bana 11 Eylül sürecinde başka bir kadın sergüzeşti hatırlattı. Somalili Ayaan Hirsi Ali, Hollandalı çılgın derbeder Theo van Gogh ile, sözde belgesel nitelikli 'Submission/Teslimiyet' filmini çevirmişti. İslam'a teslim olmayan Ayaan Hırsi Ali aksine imalarda bulunmuş olmasına rağmen sonra Evanjeliklere teslim olmuştur. Fikren ve dinen orta malı haline gelmiştir. Ayaan Hırsi Ali, sahtekarlıklara imza atmasına rağmen birilerinin elinden tutmasıyla Hollanda'da milletvekili seçilmiş ve sonunda Neoconlar tarafından keşfedilerek devşirilmiş ve ABD'ye transfer edilmiştir. Infidel/Gavur kitabını yazmış ve bu suretle mesaisini İslamiyet'in inanç hürriyeti noktasında ne kadar tahammülsüz olduğunu ispatlamaya, anlatmaya adamıştır. Rabia Kazan da böyle. Demek ki Beyaz Saray'ın yeni efendileri Evanjelikler tarafından keşfedilmiş olmalı. Rabia artık Evanjeliklerin Rabiası. Tahran'a Mehdicilerin yanına giden Rabia Mesih ile birlikte çıtayı yükseltmiş nihayetinde Mesih'in yanından Mesihçilerin yanına geçmiştir.

İki kadının hikayesi kısaca budur. Omarosa Trump'ın baş belası ise aynı karedeki Rabia Kazan da tatlı telaşı olmalı.

FİKRİYAT

Haber Ara