Allah'ın bizi Cennete hazırladığı en büyük müjdelerinden ve nimetlerinden olan Ramazan ayı içerisindeyiz. Cennete hazırlık yaptığımız bu ay içerisinde Cenab-ı Hak'ın bize yardımlarının ardı arkası kesilmiyor.
Peygamber Efendimiz (sav) "Ramazan ayı girince Cennet kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve şeytan zincire vurulur" buyuruyor. Yani aslında Ramazan ayında şeytan bizi zorunlu olarak terk ediyor. Bu, insan denilen şerefli mahlûka Rabbinin en büyük yardımlarından birisidir.
Peki, bu zorunlu terk edişin mukabilinde biz şeytanı terk ediyor muyuz? İşte meselenin asıl bel kemiğini oluşturan nokta burasıdır.
On bir ay arkadaşlık yapılan şeytanı bir aylığına da olsa zühd ve takva ayı olan Ramazan'da, onun bizi terk etmesi gibi terk etmemiz gerekiyor.
Öncelik ise bu terk edişin bilinçli, imani hem de ameli bir şekilde yapılıyor olmasıdır.
Bu ayrı kalmayı uzun oruç günlerinde özellikle açlığın ve susuzluğun vermiş olduğu mecalsizlik ile kıvranarak değil, bilinçli bir şekilde şeytanın bağlı olduğunu hatırlayıp, nefsin arzu ve isteklerinden uzaklaşarak gerçekleştirmek gerekiyor.
Ramazan ayı içerisinde yapmış olduğumuz ibadetin ismi Oruç. Maddeleştirdiğimiz İslam'ın şartları arasında olan Oruç ibadeti diğer ibadetlerden ayrı olarak Rabbimizin “oruç benim içindir” dediği ibadettir.
“Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Âdemoğlunun her iyi ameline karşılık on mislinden yedi yüz misline ve Allah'ın dilediği misline kadar sevap verilir. Allah buyuruyor ki: ‘Oruç bundan müstesnadır. Çünkü oruç benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim. Kul benim için yemeğinden ve arzusundan vazgeçer.' Oruç tutanın iki sevinci vardır. Orucunu açtığı andaki sevinci ve Rabbine kavuştuğundaki sevinci. Muhakkak ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruç bir kalkandır, oruç bir kalkandır!” –Buhari, 194; Müslim, 164-
Oruçta şekil yoktur diğer ibadetler gibi. Dolayısı ile riyası ve gösterişi olmayan bir ibadet şeklidir. Bu zaviyeden bakıldığında kişi gıybetten, kötü sözden, nifaktan… vs ne kadar uzak durursa karşılığı misli ile geliyor.
Hazır bir ay boyunca şeytandan ayrı kalıyoruz. Bu ay boyunca amel tohumlarımızı toprağa yarasız beresiz atmalıyız. Ne kadar kaliteli ve dolgun tohumlar atarsak, filizlenme dönemi de o kadar verimli bereketli olacaktır.
Bu ay herkesin neredeyse oruç tuttuğu bir aydır. “Bu Ramazan ben farklı olmalıyım!” Nedir bu farklılıklar; benim topladığım şeyleri kaça sattığıma bağlı bir aydır farklılığım. Topladığım şeyler; okuduğum Kur'an, yaptığım ibadetler, kıldığım namazlar vs…
Beden vasıtası ile terbiye alanıma aldığım aklım ve kalbim, dünya üzerinde iyi ve Cennet'e layık bir insan vasfını çizme noktasında birlikte hareket eder olmalılar. Öfke, kin, inat, kibir, kendini beğenmişlik, yemek, içmek, uyumak ve en önemlisi insan hastalığım olan enaniyet… Kısacası şudur ki; bu duygulardır benim şeytanımı dinleme ve ona itaat etme noktalarım. İşte tam da bu pencereden bakıldığında şeytanın bağlanmış olmasını hesaba katarsak işim kolay diyebilirim.
Ya sizce?
Kolay mı?
Tabi bundan sonrası çok daha önemli. Topladıklarımın ederi ne kadardır Allah indinde? İşin güzel yanı da bu, ederini bilmiyoruz!
İhsanı bol ve sınırsız olanın “karşılığı bende” deyişine güveniyoruz elbette.
Sadece bir ay, belki de bu sefer ki bir ay bir ömür kurtaracak. Çünkü topladıklarımın ederi pahalı olursa Rabbimin verecekleri ona göredir. On bir ay boyunca dostluk yaptığımız şeytan belki bu Ramazan'dan sonra temelli terk edecek bizi.
Tabi bu bir temenni, lakin Allah kendine yaklaşanın işini kolaylaştıracağını, yardımcısı olacağını söylüyor. O sözünde Sadık olandır. Demek ki O'na güvenip çıktığımız bu yolda bir ömrü Ramazan'a çevirmek mümkündür.Cennete varan yol kolay olsaydı, Cennet, Cennet olur muydu?
Şimdi, akıl etme ve yürütmelerden vazgeçerek klişe bilgilerden sıyrılarak bakma vaktidir Ramazan ayına.
Şeytanım bağlandı ve “Ben”i yönlendiren ders veren de yok artık!
Yani ben ve nefsim baş başa kaldık. İşte tamda burada başlar insanın kendini tanıması. Çünkü kendi ile bir başınadır insan, üzerine suç atacağı şeytanından da ayrı kalmıştır.
İşte şimdi “Ben”deki ak ile karanın savaşını, yalnız ve perdesiz gözlerle, taraf tutmadan seyredebilme vaktidir.
Seyrimizden gördüklerimiz ne olacak dersiniz?