AK Parti'de seçim sonuçlarıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapılıyor. SETA gibi kurumlar sahada araştırmalar yapıyor; ama seçim öncesi olduğu gibi seçim sonrasında da yanlışlıkta ısrar ediliyor. Bu ısrar ve yöntem AK Parti'ye doğru getirmez; öncelikle…
Özellikle karar aşamalarında yer alan yetkililerin, daha çok kendilerini başarılı gösterme gayretiyle, sorunu; parti dışı, tek boyuta indirgemeye çalışmaları, yeni hataların yaşanmasına sebep olabilir. AK Parti'nin güç kaybı; AK Parti'den bağımsız etkenler ve AK Parti'den kaynaklanan etkenler olmak üzere iki ana eksen üzerinden analiz edilebilir.
Hükümete yakın büyük bir basın grubu olmasına rağmen; son derece zayıf, kimi zaman yıpratıcı rol oynayan, sloganik bir yayın politikasının hakim olduğu bir gerçeklik mevcuttur.
AK Parti, 2015-Haziran seçimlerinde seçmen-parti tanımlamasında seçmenin de AK Parti'nin de 2002-2007 şartlarına sahip olmadığını göz ardı etti. 2014 seçimlerinde ise “Paralel Yapı” tartışmaları, bu eleştirilerin bir süre daha ertelenmesine zemin hazırladı. Ancak 2015 seçimlerinde, “Paralel” vurgusu da ciddiye alınmadı ve “Seçmen-AK Parti muhasebesi” ertelenmedi.
Tehdit vs. gibi söylemlerle zayıf aday listeleri kamufle edilmeye çalışıldı. Oysa kamuoyundaki algı; listelerin toplumsal karşılığının olmadığı ve topluma, genel merkezden adayların dayatıldığı şeklindeydi. 10 ve 15 ay önce yapılan iki seçimden bugüne, bu kadar kısa sürede, ne değişti? Tehdit, milliyetçilik vs. gibi argümanlarla konu kapatılmamalıdır.
“Güçlülük” psikolojisi ve HDP'nin seçim barajını aşamayacağı anlayışıyla hareket edilerek, “Hangi adayı gönderirsek, o adaya mahkumsunuz” anlayışının genel merkezde hakim olduğu algısı halkta oluşmuştur.
Yapılan işlerden ziyade, ilişkilerin belirleyici olduğu algısı hakimdir. Aday adaylarının özgeçmişlerine yeterince bakılmamıştır. “Aday önemli değil, zaten süreç böyle gidiyordu” yaklaşımı, doğru bir yaklaşım değildir.
AK Parti'nin, tüm süreçleri “prosedürel” olarak işlettiği; ancak elde edilen verilerden “uygun gördüğünü” kullandığı kanaati yaygındır. Aday gösterilen bakanların bile fikrini almak bir yana kendileri dahi son anda aday gösterildikleri yerden haberdar oluyorsa, burada bir sorun var demektir.
Teşkilat temayülü, Genel STK, İslami STK, Kanaat Önderleri ve Kamuoyu yoklamalarının sonuçlarının yeterince dikkate alınmaması, bu paydaşların AK Parti'den ciddi anlamda kopmalarına neden olmuştur. AK Parti; ya bu süreçleri işletmeden HDP gibi “değerler partisiyiz” anlayışıyla merkezden adaylar belirlemeli ya da CHP gibi işlettiği süreçlerin sonuçlarına saygı duymalıdır. AK Parti, “CHP yöntemi-HDP uygulaması” anlayışını terk etmelidir.
Emekli, taşeron, asgari ücretle çalışan, dar gelirli geniş bir kesimin sorunlarına yönelik, makul çözümler üretilmedi.
Türkiye'nin bir Kürt sorunu olmasına, hükümetin bu sorunun çözümüne dönük projeleri ve hedefleri bulunmasına rağmen; aday listelerinde ciddi bir hata yapılmış ve bu konuya gereken özen gösterilmemiştir.
İslami kesim, uzun zamandan beri; dışlanmışlık, kendi evinde misafir, taleplerinin karşılanmaması ve hep “taşıyıcı güç” olarak kullanılmışlık hissi içindedir.
Paralel Yapı'ya bağlı hâkim, savcı, polis vs. görevlilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine sürgün edilmesi, sorunu daha da derinleştirmiştir.
Özellikle 4 bakanın, yargılanmadan dosyalarının kapatılması kamuoyu vicdanında olumlu bir izlenim bırakmamıştır.
AK Parti sorunun kaynağını gerçekten ciddi masaya yatırmak istiyorsa benim de alıntıladığım rapor gibi raporları dikkate alır, meselenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sahaya inip inmeme olmadığını anlar.
Başbakan Davutoğlu inşallah tamamen dışarıdan kişilerle bu süreci sağlam verilerle analiz edecek verileri toplar.