O gece İstanbul'un Ulus semtinde bir arkadaşımlaydım. Emniyet'ten arayan bir arkadaşım, darbe girişimi iddiaları olduğunu ve bu nedenle dikkat etmem gerektiğini ifade etti. Bunun üzerine yoğun bir telefon trafiğine başladım ve daha sonra asker içerisinde bir grubun kalkışmaya başladığını öğrendim. Hızlı bir şekilde Vatan Caddesi'nde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü arkasındaki evime doğru yol aldım. Gittiğimde, Emniyet'tekilerin araçlarıyla çıktığını ve çelik yelekler giydiklerini de gördüm. Ne olduğunu sorduğumda, darbe olduğunu ve tankların Vatan Caddesi'ne doğru geldiğini söylediler. Hızlı bir şekilde yolları kapatmamız gerektiğini ifade ettim ve arabaları yollara bırakıp anahtarlarını aldık. Saat 21.30 civarı Vatan Caddesi'ndeki yollar kapatıldı. Daha Türkiye, darbe girişimi olup olmadığından emin bile değildi. Beylerbeyi'nde, Boğaz Köprüsü'nde yaşananlar ve Ankara'daki uçuşlar üzerinden kamuoyu sorgulama yapıyordu.
TANKIN ÖNÜNDE DURDUK
Vatan Caddesi'nde yolları kapattıktan sonra İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve diğer arkadaşların bulunduğu Vatan Emniyet'in arkasındaki çay bahçesine geldim ve kalabalığa askeri darbe yaşandığını, yollara barikat koyduğumuzu anlattım. Ne yapmamız gerektiğini konuştuk. Çok yakın olan evime geçip pasaportumu aldım. Beni korumaya gelen iki kardeşimi, kayınbabamı ve kayınbiraderimi alarak tekrar Vatan Caddesi'ne gittim ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve yanındakilerle buluştum. Polis, askerin ateş açabileceğini ve saklanmamız gerektiğini söylese de, ilk başta tanka hızla ulaşan Hayrettin isimli arkadaşımıza katıldık. Vatan Caddesi'nde çok az kişiyle de olsa tank önünde durduk. Tankın üzerindeki kişi sürekli havaya ateş açarak bizi korkutmaya çalıştı. Biz bir taraftan tankın önünde dururken diğer taraftan gerek sosyal medya, gerekse telefonlarla milleti Vatan Caddesi'ne çağırdık.
MİLLET AKIN AKIN GELDİ
Saat 22.30 olmuştu. Yaptığımız çağrılarla kısa sürede çok büyük sonuç aldık. Vatan Caddesi'nde darbeye karşı ilk direnenler, Sulukule'den gelen Roman vatandaşlar, oraya yakın olanlar ve İHH çevresi oldu. Kısa videolar çekerek milleti davet ettik ve bunları sosyal medya gruplarında yoğun biçimde paylaştık. Milletin hızlı bir şekilde gelmesi ile birlikte yoğun bir baskı kuruldu ve tankın hareket etmesine izin vermedik. Bunları yaparken diğer taraftan da meydan güvenliğini sağlamaya çalıştık. Sürekli olarak bana ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım'a bakan asker, ara sıra havaya ateş açarak bizi korkutmaya çalışıyordu. Biz meydandayken Başbakan Yıldırım'ın HABERTÜRK'teki konuşmasını öğrendik ve bu konuşma ile birlikte meydan daha hızlı hareketlenmeye başladı. Etrafımız, kendimizi güvende hissedeceğimiz kadar kalabalıklaşmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştuktan sonra meydanlara adeta insan akmaya başladı. Onun yaşıyor olduğunu öğrenmek bize ciddi motivasyon sağladı.
TESLİM OLMAYA İKNA ETTİK
Çok uzun mücadeleden sonra en baştaki tankın üzerine çıkmayı başardık. Tankın üzerinden ateş açılsa da yaralanma olmadı. Tankın içersindekileri ikna etmeye çalıştık ve bu çok uzun sürdü. Bu arada Vatan Caddesi üzerinde helikopter gördük ve bunlar inmeye çalıştı ama Emniyet mensupları ateş açarak inmelerine izin vermedi. Bu helikopter daha sonra Vatan Caddesi'nin diğer tarafına inmeye çalıştı. Orada da başaramadı ve insanları taradı, ölümlerine sebep oldu. Tankın içindekileri teslim olmaya ikna ettik ama halkın o kadar yoğun tepkisi vardı ki bunları linç ettirmeden nasıl Emniyet'e ulaştırabiliriz diye kafa yormaya başladık. Diğer tanklar daha önce ikna edildiği için geri dönmüştü ama bu ilk tank çok uzun süre direndi. Daha sonra bunun nedenini öğrendik, çünkü bize ateş açan, sürekli telefonla konuşan askeri üniforma içindeki kişi, eski İstanbul Güvenlik Şube Müdürü Mithat Aynacı'ydı. 17 Aralık soruşturması kapsamında görevden alınan ve meslekten ihraç edilen, açtığı davayı kazanarak mesleğe geri dönen Aynacı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Personel Şube Müdürlüğü bünyesinde görev yapıyordu ve darbe girişimi gecesi askeri elbise giyerek Vatan Caddesi'ne gelen tankların en önünde hareketi yönetiyordu.
O GÜN BUGÜN NÖBETTEYİZ
Polis zırhlı bir araç getirdi ve tanktan çıkarılan darbeci askerleri Emniyet alıp gitti. Vatan Caddesi kurtulduktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin darbeciler tarafından ele geçirildiğini öğrendik ve yine hızlı bir şekilde oraya ulaştık. Burada tablo Vatan'dan farklıydı ve darbeciler halka ateş açıyordu. Arkadaşlarımız yanımızda vuruldu; onları hızlı bir şekilde ambulanslara yönlendirdik. Ne yazık ki daha sonra bunların şehit olduğu haberini aldık. Polisin silahlı mücadelesi ve halkın psikolojik baskısı ile birlikte uzun mücadeleler sonrası burayı da darbecilerden arındırdık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni temizledikten sonra CNN Türk'ün askeri baskına uğradığı haberi geldi. Hızlı bir biçimde etrafımızdakileri oraya yönlendirmeye çalıştık, sosyal medyadan çağrılarda bulunduk. Oraya vardığımda askerler CNN içerisinde etkisiz hale getirilmişti ama bir kısım darbeci Hürriyet Gazetesi'ne girmişti, polis onlarla çatışıyordu. CNN binası içerisinde yoğun bir gayretle yalan söyleyerek milleti dışarı çıkardık, çünkü halk darbeci askerleri linç etmek istiyordu. Giyimkent'te çatışma yaşandığını CNN'i boşaltmazsak polisin oraya gidemeyeceğini, bu nedenle hemen oraya gitmemiz gerektiği yalanını söyledik. Bahçede toplananları ikna etmek için iki Emniyet yetkilisi aşağı indi ve durumu anlattı, halk dağıldı. Vatan Caddesi'ne döndüm, orada beklemeye başladık. Sabah ezanı okunuyordu ve ciddi bir yorgunlukla kendimi çimlerin üzerine bıraktım. Arkadaşlar nasıl bu kadar yoğun mücadele verdiğimi sorduklarında “Mısır'da darbeyi yerinde yaşamak bana çok şey öğretti. Bütün deneyimimi orada kazandım” dedim. O gün bugündür nöbet tutuyoruz.