Çay kahvenin hatırı bitti, uzun sohbetler yapılan duvar dipleri yerin dibine girdi.
Biz eleştirdiklerimize benzemeye başladık… Arsızlığı, hırsızlığı, iftirayı ve bizden uzak olan bir çok değeri pelikanlarımız, trollerimiz, tetikçilerimizle, gazete sayfalarımızla, ekranlarda ve sosyal medyada “Dava” uğruna heba ettik. Ne dava bizden bir şey anladı ne de biz davanın ne olduğunu anlayabildik. Kişisel çıkarlarımızı nereye gidersek gidelim baş tacı ettik. İlkeli duranı “aptal” her ipte oynayanı “bilge” ilan ettik
Dava, liberal bir basında savunduklarımızı eleştiri oldu, mahalle değişince eleştirenler ihanetçi oldu. Şahin görünümünde akbabalarımız, kekliklerimiz oldu. Hiçbir fikri olmayan tamamen iftira atan köşe yazarlarımız, konferanslarda “Dava satıp” zengin olan yeni ticari zekâlılarımız oldu
Sarılmalar, hüzünlenmeler, beraber gidilen toplantılar ve geziler, imamın “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” dediği cami bahçelerinde abdest alınan sularda kirlettik.
Televizyon odalarında özel sohbetlerde, “Beş para etmez, şerefsizin tekidir” denilen kişilerle kol kola programlar yapıldı, davalar savunuldu, beynamazlıktan terfi almış yeni İslamcılar geldi sokaklara, nargile kafelere ve siyah birden beyaz oluverdi.
Beğenmez ve doymaz oldu. Bir makam arabası, bir polis koruması alınca hele üzerine bir de siyasilerin uçaklarına binince, kendimizi kaybettik. “Namus” köpeğin önüne atılmış köpek bile yememiş denilince, “O köpeğin aptallığı” sözlerini duyduk
Daha dün mahallelerde beraber olduklarımız, haktan adaletten bahsedenlerimiz kendilerine hak etmediği görevler verilince ses çıkarmayanlarımız, görevlerden alınınca hakkı, hukuku adaleti ve ehliyeti hatırlamaya başladı
Anamızı babamızı savunmadığımız kadar siyasileri savunduğumuzu zannettik ama akşam eve gittiğimizde aslında bize verilen makamları, şöhreti kaybetmek istemediğimizi anladık. Ne olur ne olmaz diye kah Ergenekoncu kah İslamcı kah Liberal kah Kemalist olduk. Alanın satanın memnun olduğu bir piyasa yakaladık ve böyle gidiyoruz.
Milleti köşelerimizden, televizyonlarımızdan tehdit ederken efelendik… Fikri tartışmalara girmedik otomatiğe bağladık ateş edip durduk…
Ben Reisçiyim (Erdoğan) ben Hocacıyım (Davutoğlu) diyenlerin sadece yeşil dolar hastaları olduğunu gördük. Gazeteleri satmayan genel yayın yönetmenlerimiz kendilerini sabah akşam kandıra dursun, basın ilan kurumundan şişme faturalarla yüksek gösterilen tirajlardan alınan ilan paralarını haramken helale çevirdik…Aslanların savunmasını çakallara verdik yetmedi çakallara boğdurduk.
Kullandığımız tetikçiler başka yere geçip bize ateş etmeye başlayınca “Dünün makulünü bugünün rezili” yaptık. Dün de rezildi bugün de rezildi diyemedik.
Akademisyenlerimiz, düşünce kurumlarımız devletçilik oynamaya kalktı sesimizi çıkarmadık. “Dindarlar sivilliğini kaybetmemeli dedik” dün bizi “burası Darül Harptir” diye bizi Cuma Namazlarına göndermeyen ağabeylerimizin sesini “Resmi hizmete mahsustur” kısmından işittik. Bir insan nasıl olur da hem Kemalist hem Enverci hem de Abdülhamitçi olur diye soramadık. Sormaya kalktık “Milli” itirazlarla karşılaştık
Kısacası biz köşe tutarken kirlendik, kendi kirlenmemizle Erdoğan'ı da,Davutoğlu'nu da, Gül'ü de ve diğerlerini de kirlettik, o kirlenme ile kalmadı siyaseti, gençliğimizi, dini değerlerimizi de çamura bulaştırdık… Kendi cemaatimizin derneğimizin vakfımızın çıkarını ümmetin çıkarlarının önüne koymaya başladık... AK Parti'nin bize açtığı alanı doğru kullanmak yerine kendimize yonttuk ve ayıp ettik... İktidarla olan sınavı kaybetmek üzereyiz... Sistem için adam yetiştirmekten vazgeçelim... Biz doğru, dürüst, hakkaniyetli adam yetiştirelim, devlet ihtiyacı olanı alsın ama devletin birimleri için özel adam yetiştirmeyelim. Kendi cemaatlerimizi birer iş ve işçi bulma kurumlarına dönüştürmeyelim kadro almak için falan bakanlığı ele geçirmek için sefere çıkmayalım...
”Biz” artık biz değildik, değiliz. “Biz” olmak için arınmak lazım. Arınmadığımız için dün televizyonlarda yüksek maaş verdiklerimiz bugün iyi dönek olabiliyor. Arınamadığımız için binalar, kadrolar alarak, ihaleler alarak “bereketsiz” büyüyoruz. Yapmayın, etmeyin içinizdeki namussuzları bugün size yaradığı için kullanmaktan vazgeçin... Dün başkası için tetikçilik yapanlar, bugün sizin için tetikçilik yaparlar ama yarın siz düşünce yine size dönerler…
Şükredin diyorsunuz. Halimize bakıp neyin şükrünü yapacağız. Tetikçiliğimizin mi, adaletsizliğimizin mi yoksa benzediklerimizin mi? Yoksa Müslümanlardan kaçıp İslam'a sığınacak hale getirdiğiniz için mi?
En güçlü olduğumuz zamanda adalet dağıtamazsak ne Selahaddin ne Ömer Bin Abdülaziz ne Ebu Zer olabiliriz.
Sahi siz kim olmak istiyorsunuz? Siz kimlerle yol yürümek istiyorsunuz… Haktan-adaletten-çoğulculuktan yana iseniz ya sizin yerinizde problem var ya da sizin yanınızdakilerden… Ayıklayın gitsin…