Türkler en önemli kararlarını sekizinci yüzyılda verdiler. Talas savaşında Müslüman Araplarla tanışan Türkler, İslam'a düşman ya da dost olma seçeneklerinden birisini seçmek zorunda kaldılar.
Dokuzuncu yüzyılda İslamiyet'i topluluklar halinde kabul eden Türkler, böylece gelecekleri adına önemli bir karar vermiş oldular.
Bu tercihle farklı bir inanç, kültür ve medeniyet dairesine gönüllü olarak girmiş olduk. Oldukça zor bir karar değil mi?
Bu örnek, Türk milletinin gerektiğinde radikal kararlar almak hususunda tereddüt göstermediğini ortaya koyuyor.
26 Ağustos 1071'de de Anadolu'yu vatan edinip edinmeme şeklinde belirginleşen iki farklı seçenekle karşı karşıya kaldık.
Ya tarihin gündeminden düşmüş topraklarda silik bir topluluk olarak kalmayı seçecek ya da kıtalara hükmedecek bir millet olma ülküsüne doğru ilerleyecektik.
Elbette bize yakışanı seçtik ve kısa bir süre içinde Anadolu'yu kendimize vatan eyledik. Bu süreçte İslam'ın bayraktarı bir millet olarak dünya mazlumlarının da umudu olduk.
29 Mayıs 1453'te de bir karar vermek zorunda kaldık. II. Mehmet'in şahsında mücessem hale gelen Müslüman Türk bilinci, “Ya İstanbul bizi alacak ya biz İstanbul'u” diyerek dönüşü olmayan kararını açıkladı.
O verdiğimiz tarihi kararlar neticesindedir ki, bugün Anadolu'dayız, İstanbul'dayız. Bugün geçmişte verdiğimiz kararların kaderini yaşıyoruz yani…
Çanakkale Savaşı'nda olduğu gibi İstiklâl Harbi'nde de önemli bir karar vermek zorundaydık ve kararımızı kölelikten değil “bağımsızlıktan” yana verdik.
İstiklâl Marşı'nın ilk mısraında geçen “Korkma!” ifadesi, doğru kararı vermek konusunda tereddüt göstermememizi istiyor bizden.
Ey Türk milleti korkma ve geleceği değiştirecek olan önemli kararını vakit geçirmeden ver!
Müslüman Türkler, önlerine konan varlık-yokluk seçeneklerinden birisini seçmek zorunda kaldılar sürekli…
15 Temmuz'da da böyle bir tercih süreci yaşadık. Çok şükür ki bu süreçte de, var olmayı, özne olmayı, bölgesel güç olmayı seçtik.
Bu durum kıyamete kadar böyle devam edecek. Çünkü yaşadığımız topraklar, bizi sürekli karar vermeye zorluyor.
Binlerce yıldan bu yana hanlarımız, hakanlarımız, sultanlarımız, liderlerimiz değişti ama karar verme zorunluluğumuz hiç değişmedi.
Dünya sahnesinde ya varlığımızı güçlü bir şekilde ortaya koyacaktık ya da silik bir tarihi figür olarak kalacaktık.
Millet olarak sürekli güçlü olmayı, var olmayı, gelişmeyi seçtik. Bu sayede üç kıtada at koşturduk, küresel sistemin nesnesi değil öznesi olduk.
Bugün de önümüzde iki seçenek var;
Ya kendi içine kapanık, iddiasız, güçsüz, korkak, sürekli iç ve dış çatışmalarla boğuşan istikrarsız bir ülke olacağız,
Ya da cesurca küresel güç olma ülküsüne sahip çıkacak, yer küredeki özne ülkelerden birisi olmak için elimizden geleni yapacağız.
Kader, Türk milletinin önüne yine iki seçenek koydu. Millet olarak bu iki seçenekten birisini seçmek zorundayız.
Ya özne olmayı ya da pasif olmayı seçeceğiz. Ya bölgesel güç olacağız ya da bölgesel bir istikrarsızlık merkezi…
Ya Fatihlerin, Kanunilerin, Sultan Abdülhamidlerin yarım kalan hayallerini gerçekleştireceğiz ya da Batılıların hayallerine meze olmaya devam edeceğiz.
Ya geleceğimizi kendimiz belirleyeceğiz ya da Batılı efendilerin kölesi olmayı bir onur sayacağız.
Bu kararımızla devletimizin rejimini değil yönetim şeklini değiştirmeyi seçeceğiz/ ya da seçmeyeceğiz.
Küresel güç odaklarının nesnesi olmadığımızı, onlarla eşit statüde olduğumuzu haykıracağız/ ya da haykırmayacağız.
1699 Karlofça antlaşmasından beri kaybettiğimiz itibarımızı yeniden kazanacağız/ ya da kazanmayacağız.
Müslüman Türk milletinin karar anı yaklaşıyor.
Geçmişte olduğu gibi yeniden bir seçim yapmak zorundayız.
Bu durum ne ilk olacak, ne de son…
Milletimizin önünde geçmişte olduğu gibi yine iki seçenek var.
Kararı Türk milleti verecek. Batılılar değil…
Ya ayrışmayı ya da bütünlüğümüzü muhafaza etmeyi seçeceğiz.
Ya özerklik istekleriyle boğuşacak ya da merkeze bağlı bir bütünlükle bütün bölünmelerin önüne geçeceğiz.
Ya özne olacağız ya nesne…
Ya var olacağız ya da silik bir gölge…
16 Nisan günü yaklaşıyor.
Kararınızı verin artık!
Çünkü kararsızlık, yenilginin en birinci sebebidir.