Çin'in, Uygur Türklerine yaptığı dini ve siyasi baskı temmuz ayı içerisinde Türkiye'de yapılan bir dizi haberle yoğun bir kampanyaya dönüştü.
Çin hükümeti bu kampanyaya IŞİD ve benzeri birtakım siyasi sebepleri gerekçe göstererek karşı duruş sergiledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin gezisi öncesinde, iki ülke arasında yükselen siyasi tansiyon, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne (Doğu Türkistan) gönderilen Anadolu Ajansı muhabirlerinin Ramazan'da iddia edildiği gibi oruç ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanmadığını açıklayan haberleriyle düşürülmüş oldu.
Türkiye, Uygur Türkleriyle ilgili yıllardır var olan sorunlara rağmen Türk-Çin ilişkilerininin bozulmamasına özen göstermeye çalıştı.
Türkiye stratejik bir değer atfettiği bu ilişkilerde “reel politik” tutumunda ısrarlı davrandı.
Çin'le ekonominin, ticaretin gelişmesi ile birçok ortak projelerin yürütülmesi düşüncesi, askeri bakımdan füze savunma sistemi gibi projelerin gerçekleşiyor olması, karşılıklı ticaret için 100 milyar dolarlık bir hedefe kilitlenilmesi, Türkiye'nin Doğu Türkistan'daki Uygur Müslümanlarının sorunlarına muhalif bakış açısıyla değil de, üst düzeyden derin ve sağlam bir işbirliği çerçevesinde yeni bir vizyonla yaklaşması zorunluluğunu beraberinde getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; Uygur Türkleri için Çin devleti içinde güçlü ve birlik halinde bir toplum olmaları dileğinde bulunması, çok önemli ve dikkatle altının çizilmesi gereken reel politik bir durum değerlendirmesidir.
Türkiye'nin birinci dereceden akraba toplulukları olan ülkelerde siyasi, kültürel, dini ve sosyal masaların siyasi değil devlet projesi çerçevesinde ele alınması elzemdir.
KIRIM TATARLARININ KADERİ DE UYGUR TÜRKLERİNE ÇOK BENZER
2014 Mart ayında Kırım'ın ilhak sorunu Türkiye ile Kırım arasındaki resmi ilişkileri tamamen koparma noktasına getirdi. Yaklaşık 30 yıldır Ukrayna'ya bağlı olan Kırım bölgesinin, bu zamana kadar ki Ukrayna hükümetleri tarafından hiçbir sorunu çözülmeden bugünlere gelindi.
Yeni durumda Rusya'ya bağlanan Kırım'da yaşam mücadelesi veren yaklaşık 450 bin Tatar, bütün geleceğini Ukrayna'nın da tek sığınağı, umudu olan AB ve NATO'ya bağlamış durumda.
Geçtiğimiz cumartesi 2. Dünya Kırım Tatar Kongresi, 12 farklı ülkeden 180 Kırım Tatar sivil toplum kuruluşu ve bazı siyasilerin katılımıyla Ankara'da gerçekleşti.
Ankara Bilkent Otel ve Konferans Merkezi'nde düzenlenen kongreye, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kırım Tatarları lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Rifat Çubarov, TBMM Başkan Vekili Naci Bostancı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Kudret Bülbül, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimkin, siyasi parti temsilcileri, çeşitli ülkelerin Ankara'daki diplomatik misyon temsilcileri ve diğer davetliler katıldı.
Kongrenin açılışında konuşan Kırımoğlu, Kırım halkının Sovyetlerin ardından birtakım haklarını elde etmeye başlamışken yeniden işgal altında kaldığını belirterek, Rusya'nın uluslararası hukuku hiçe sayarak, topraklarını ilhak ettiğini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, kongrede her zaman Kırım halkının yanında olacaklarını ve bu ilhakı tanımadıklarını ifade etti. Bu tür kongrelerde yapılan tarihi ve duygusal içerikli konuşmalar her ne kadar normal karşılansa da uluslararası küresel ölçekte bunların birde reel yanı vardır.
Türkiye'nin Kırım siyaseti Ukrayna'nın toprak bütünlüğü çerçevesinde sürdürülmektedir.
AB-ABD-NATO konseptinde Rusya ile karşılıklı siyasi, ekonomik yaptırımlar kıyasıya devam ederken, diğer yandan Türkiye, Rusya ile çok ciddi bir şekilde siyasi ve ekonomik işbirliğini sürdürmeye devam ediyor.
Kırım Tatarları gelmiş geçmiş gerek Türkiye hükümetleri, gerekse diasporaları açısından çok talihsiz hak ettiği desteğin karşılığı bulamamış bir millettir.
Kırım Tatarlarının siyasi pozisyonları Kosova, Makedonya ve Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimize çok benzerlik teşkil etmektedir.
Türkiye, Kırım'ı asla terk etmemelidir. THY, YTB, TİKA, Diyanet ve Yunus Emre gibi sosyal kültürel kurumlar, burada yaşayan insanlarımıza ihtiyacı olan desteği vermeli ve tekrar buralara bir şekilde geri dönmelidir.
Türkiye'nin birinci derecede akraba toplulukları olan ülkelerde yaşayan insanlarımızın siyasi, kültürel, dini problemlerinin çözümü için özel komisyonların kurulması kaçınılmaz bir hal almıştır.
Doğu Türkistan ve Kırım, Türkiye'nin en zor reel politik tutum imtihanlarındandır.