Raporda, “Irksal adaletsizlik, kuruluşundan bu yana ABD demokrasisi için bir felaket oldu ve çok ilerleme kaydedilmiş olsa da ülkede hala derin ve yıkıcı eşitsizlikler var. Yıllardır, büyük kampanya bağışlarının ve diğer mali teşviklerin siyasi sisteme akışı, her yeni seçimde arttı; sıradan seçmenin elde edemeyeceği nüfuz ve erişim satın aldı. Ve partici kutuplaşma bir nesilden fazla bir süredir artarak birçok Amerikalı'yı birbirine düşman kamplara sürükledi, komplo teorilerini ve hatta şiddeti körükledi; demokrasinin vazgeçilmez bir kalesi olan bağımsız, gerçeklere dayalı gazeteciliğe olan güveni aşındırdı” denildi.
ABD raporu, ülke demokrasisinde on yıldır devam eden düşüşe yanıt olarak, Freedom House'un küresel karşılaştırmalı araştırmasına dayandırıldı.
Ocak ayında doruğa çıkan sorunların aslında yıllardır biriktiğini belirten Freedom House, raporda son on yılda ABD'de siyasi haklar ve sivil özgürlüklerle ilgili kademeli bir düşüşü takip ettiğini kaydetti. Düşünce kuruluşu, bozulmanın başlangıçta oy vermeye yönelik zararlı yeni kısıtlamalar, ülkenin ciddi kamu politikası sorunlarını ele almasını neredeyse imkansız hale getiren yasama tıkanıklığı ve iyi finanse edilen özel çıkar gruplarının artan siyasi etkisinden kaynaklandığını belirtti; ancak “Düşüş eğilimi, Trump yönetimi otoritesine karşı duran kurumsal ve normatif kontrolleri ayaklar altına aldığı, yolsuzluğa karşı önlemleri bir kenara bıraktığı, göç ve iltica ile ilgili sert ve ayrımcı politikalar empoze ettiğinden, son dört yılda önemli ölçüde hızlandı” dedi.
Rapora göre bu üç büyük sorun birbirini şiddetlendiriyor, güvensizlik ve işlevsizlik kısır döngüsü yaratıyor. Rapor, bunları aciliyet ve inançla ele almanın, Amerikalılar'ın sadece hükümetlerine değil, aynı zamanda demokrasinin kendisine olan inancını geri kazanmak için çok önemli olduğu sonucuna varıyor.
Raporla ilgili açıklama yapan ve ABD demokrasisinin zor durumda olduğunu söyleyen Freedom House'un başkanı Michael J. Abramowitz, "Amerikan demokrasisinin gücü sadece burada değil, her yerdeki insanlar için önemlidir. Kongre ve Biden yönetimi, kurumlarımızı güçlendirmeyi, sivil normları geri getirmeyi ve ulusumuzun üzerine kurulduğu evrensel özgürlük sözünü korumayı öncelik haline getirmelidir" dedi.
Freedom House araştırma ve analiz başkan yardımcısı Sarah Repucci de "ABD demokrasisinin durumunun dünya genelinde özgürlük ve demokrasi üzerinde etkileri var. Diğer ülkelerdeki demokrasi hareketleri ilham ve destek için ABD'ye bakıyor ve otoriter liderler kasıtlı olarak yanlış bir şekilde Amerika'nın sorunlarını demokrasinin doğasında var olan bayağılığın bir kanıtı ve kendi iktidar suiistimallerinin bir gerekçesi olarak gösteriyorlar" diye konuştu.
Raporda ABD'deki gerilemenin nedeni olan üç temel sorun ayrıntılandırıldı.
Eşitsizlik
Farklı ten renginden insanlara eşitsiz muamele bölümünde; “Bir ulus ve toplum olarak ABD, kölelik ve Jim Crow yasalarını geride bırakmak için mücadele etti. Resmi olarak ırk ayrımcılığına son verilmesi ve sivil hakların kanunlaştırılması açısından büyük adımlar atılırken, beyaz olmayan kişilere uygulamada eşitsiz muamele büyük ve acil bir sorun olmaya devam ediyor. Siyah Amerikalılar'a yönelik polis şiddetinden beyaz olmayanların orantısız bir şekilde hapsedilmesine kadar ceza adalet sistemindeki ayrımcılık, özellikle ABD toplumuna ve Amerikalılar'ın hükümete olan inancına zarar veriyor” denildi.
Raporda Amerikan toplumunun yapısının beyaz olmayan insanlara karşı hala ayrımcılık yapması ve büyük eşitsizliklere yol açması yıllardır artan şekilde incelense de geçen yıl George Floyd'un öldürülmesini izleyen kitlesel protestoların, soruna netlik kazandıran anlardan biri olduğu belirtildi. Barınma ve banka kredisi alma, eğitim ve istihdam, adil ücretler ve sağlık hizmetlerine erişimdeki taraflı tutumun, milyonlarca insana sosyal ve ekonomik ilerleme için daha az fırsat ve gereksiz zorluk yarattığına dikkat çekildi. Bu çarpıklıkların, siyasi hayata katılım seçeneklerini de sınırladığı kaydedildi.
Ceza sistemindeki ayrımcılığın özellikle zarar verici sonuçları olduğunu yazan Freedom House, “Milyonlarca kişi polis tarafından kötü muameleye maruz bırakıldı ve etkili telafi yolları olmaksızın uzun süre hapis cezasına çarptırıldı. Siyah sivillere yönelik keyfi polis cinayetlerinin sürmesi ve faillerin sık sık yararlandığı dokunulmazlık, Amerikalılar'a, yasal sürecin anayasal garantilerinin nüfusun büyük bir kesimi için erişilemez olduğunu sürekli hatırlatıyor. Onlarca yıllık ceza kanunları ve diğer politikalar, özellikle uyuşturucu maddelerle ilgili olanlar, genelin nüfusun yaklaşık üçte birini temsil etmelerine rağmen hüküm giymiş mahkumların çoğunluğunu oluşturan Siyah, Latin ve yerli Amerikalılar'ı orantısız bir şekilde etkileyecek şekilde yapılandırılmış ve uygulanmıştır” ifadelerine yer verdi.
Raporda, ceza davalarında suçlanan düşük gelirli kişileri temsil eden kamu avukatları için yetersiz finansman dahil olmak üzere bir dizi etkenin, bu orantısızlığa katkıda bulunduğu da kaydedildi. İnsanların küçük ihlaller nedeniyle yeniden hapsedildiği katı ve affetmeyen bir denetimli serbestlik ve şartlı tahliye sistemi, yüz tanıma sistemleri gibi ırksal olarak önyargılı gözetleme teknolojisi, beyaz olmayan insanları orantısız bir şekilde takip eden polisiye taktikler ve aşırı kefalet, mahkeme ücretleri ve yerel bütçe gelirlerini arttırmanın bir yolu olarak küçük suçlar için para cezaları, bu etkenler arasında sayıldı.
Freedom House ABD seçimlerinin adilliği ve kapsayıcılığının, çoğunluğu son on yılda uygulamaya konan ve beyaz olmayanları orantısız bir şekilde etkileyen oy verme kısıtlamaları nedeniyle önemli ölçüde bozulduğunu da kaydetti. Genellikle paradan tasarruf ettikleri ya da seçim hilelerini azalttıkları gerekçesiyle desteklenen bu kısıtlamalarla ilgili bu yönde çok az kanıt olduğunu da söyleyen Freedom House, bu sayede Siyah Amerikalılar da dahil olmak üzere belirli nüfus gruplarının seçimlere katılımının sınırlandırıldığını bildirdi.
Raporda bu kısıtlamalar arasında eyaletlerin oy verme merkezlerinin sayısını azaltması, erken oylamayı ve daha az esnek programları olan kişilerin oy vermesini kolaylaştıran diğer girişimleri geri alması ve kişilerin seçmen kayıtlarını sürdürebilmesi için işlem yükünü etkili bir şekilde arttıran titiz kriterleri kullanarak seçmen listelerini tasfiye etmesi sayıldı.
Freedom House, bu temel sorunlarla ilgili son olarak ABD'nin, vatandaşlarına eşit muameleyi sağlayamamanın yanı sıra, yurtdışındaki baskıdan kaçanlar için bir özgürlük ve fırsat ülkesi olarak kendi imajıyla doğrudan çelişen ve ABD anayasası ile federal hukukta yer alan uluslararası insan hakları standartları ve korumalarını ciddi şekilde ihlal eden göçmenlik ve sığınma politikaları benimsediğini yazdı.
Raporda göçmenlik kurallarının, güvenlik endişelerini diğer önceliklerin üzerine çıkaran ve gerekli süreç için yeterli güvencelerden yoksun, genişleyen ve agresif bir yaptırım aygıtının yaratılmasına yol açan 11 Eylül 2001 terör saldırılarından bu yana sertleştiği belirtildi ve “Obama yönetimi, belirli kayıtdışı göçmen kategorilerini korumak için çalışsa ve mültecileri karşılamaya devam etse de, bu kusurlu sistemi sabıka kaydı olmayan yüzbinlerce insanı sınır dışı etmek için kullandı. Trump yönetimi, neredeyse her türlü girişi engellemek için dramatik adımlar attı. Ülkeye yerleştirilecek mülteci sayısını azalttı, çoğunluğu Müslüman olan birkaç ülkeden seyahat etmeyi yasakladı, güney sınırındaki sığınmacıları Meksika'da kalmaya zorladı veya onları güvenli olmayan üçüncü ülkelere sınır dışı etti. Orta Amerika'da ve ABD'de ikamet eden belgesiz göçmenlerin tutuklanmalarının hızlandırılması, zaten aşırı sayıda olan davaların daha da birikmesine yol açtı. Bu politikalara, aileden ayrılma ve çocukların alıkonulması gibi acımasız ve bazen yasadışı önlemler eşlik etti” denildi.
Siyasette nüfuz mücadelesi
Özel çıkarların siyaset ve politika oluşturmaya ölçüsüz etkisi de halkın hükümete olan güvensizliğinin önemli bir nedeni olarak sayıldı.
Amerikalılar arasında yaygın kanının cebi derin veya elit bağlantıları olmayanların seçilmiş temsilcilere erişemeyeceği şeklinde olduğunu yazan Freedom House, “İnsanlar kendileriyle hayatlarını etkileyen kararlar alan politikacılar arasında bir kopukluk hissediyorlar ve Washington'a hakim olan haberler, çoğu zaman bireylerin günlük endişeleriyle pek alakalı görünmüyor. Son anketler, Amerikalılar'ın yalnızca yüzde 13'ünün Kongre'ye güçlü bir şekilde güvendiğini gösteriyor” dedi.
Raporda, “Şirketler ve diğer tüzel kişilerin siyasi reklam vermesine yönelik hükümet kısıtlamalarının anayasaya aykırı olduğuna dair Anayasa Mahkemesi'nin 2010 yılındaki Vatandaşlar Birliği davası kararı sorunu daha da kötüleştirdi. ABD, kampanya harcamalarının ölçeği, süresi ve bu harcamaları körüklemek için gereken bağış toplama çabaları açısından emsalleri arasında aykırı bir durumda. Demokratik çok az benzer ülkede, özel sektör parasının siyasi alan üzerinde bu kadar büyük bir etkisi vardır” ifadeleri yer aldı.
ABD Anayasa Mahkemesi kararı ifade özgürlüğünün sadece bireylere değil şirketlere de uygulanabilmesini öngördü ve kampanya harcamaları sınırsız hale geldi.
Trump yönetimi skandallarının, uygunsuz nüfuza, yolsuzluğa ve çıkar çatışmalarına karşı alınan önlemlerin kırılganlığını daha da ortaya çıkardığını savunan rapor, “(Eski) Başkan, zayıf veya sembolik etik standartlarını göz ardı ederek, resmi kararlarının sonuçlarına kişisel mali çıkarları olan bireyleri atadı ve iyi kaynaklara sahip özel çıkar grupları için politika oluşturma sürecine daha derin katılımı kolaylaştırdı. Kişisel düzeyde, Başkan Trump, geniş gayrimenkul faaliyetlerinin sahipliğini elden çıkarmayı reddetti ve ticari mülklerini sürekli ziyaret edip etkinlikler düzenleyerek tanıtım ve gelir elde etti. Washington'daki oteli, başkanın nüfuzunu talep eden veya pazarlayan yerli ve yabancı aktörler için bir faaliyet merkezi haline geldi. En önemlisi Trump, genel müfettişleri görevden alarak, Kongre denetimini reddederek, Adalet Bakanlığı üzerinde baskı uygulayarak ve geleneksel soruşturma sürecini, yakın ortakları ve yolsuzluktan hüküm giymiş politikacılar da dahil başkaları için af çıkarmak için devre dışı bırakarak, kendisinin ve müttefiklerinin hesap vermemesini sağlamaya çalıştı” dedi.
Kutuplaşma
Üçüncü sorun olan partizan kutuplaşma ile ilgili de “Seçmenlerin yalnızca bir adayı seçebildiği ve hatta küçük bir çoğunluğa sahip bir adayın bile kazanabildiği Amerika'nın ilk geçmiş seçim sistemi, Demokratlara ve Cumhuriyetçilere alternatif herhangi bir üçüncü partinin ortaya çıkmasını zorlaştırarak kutuplaşmaya zemin hazırladı” değerlendirmesi raporda yer aldı.
Ancak Freedom House, ABD siyaseti üzerinde en aşındırıcı ve radikalleştirici etkiye sahip olan sorunun “stratejik taksimat” denen uygulama olduğunu yazdı.
Rapor, “Derinleşen partizan bölünmeler siyasi ve sivil söylemi çarpıtmış, aşırıcılığı teşvik etmiş ve hükümet işlevsizliğine yol açarak ülkenin ortak sorunları ele almasını ve kamu yararını ilerletmesini engellemiştir. ABD seçim sisteminde seçim çevrelerinin, bir siyasi partinin yararına olacak şekilde düzenlemesi (stratejik taksimat) gibi zayıflıklar, önseçimlerde radikalizmi, radikal partizan tutumları teşvik ederek, partizan bağlılığı demografik özelliklere bağlayarak ve ortak ulusal kimlik duygusunu baltalayarak, kutuplaşmayı besliyor” değerlendirmesine yer verdi.
Stratejik taksimatın Amerikan sisteminde derin köklere sahip olduğunu belirten Freedom House, “Ancak son yıllarda stratejik ve teknolojik gelişmeler sayesinde daha sofistike hale gelmiştir ve iki partinin belirli nüfus gruplarıyla artan ilişkileri, belirli bir topluluğun oy verme modellerini daha isabetli şekilde tahmin etmeyi mümkün kılmıştır.
Freedom House, partizanlık ve kutuplaşmanın, ABD yargı sistemini bile etkilediği uyarısında bulundu. Ülkede eyalet düzeyindeki birçok yargıcın, doğrudan halk tarafından, partisine göre seçildiğine dikkat çekilen raporda, “Federal yargıçlar ise ömür boyu atanır ve uygulamada önemli ölçüde bağımsızdır. Ancak Başkan'ın aday gösterdiği isimlerin Senato'daki onay süreci yıllar içinde oldukça siyasallaşmış ve kamuoyunun yargıçların tarafsızlığına olan güvenini sarsmıştır” tespitinde bulunuldu.
Artan kutuplaşmanın ve yeni medya platformlarının ortaya çıkışının, komplo teorileri, kışkırtıcı görüşler ve dezenformasyon çağının ana akım siyasette yer almasına yardımcı olduğunu da belirten Freedom House, “Sosyal medya nefret söylemi ve göz korkutma taktikleri için bir kanal haline geldi ve bazı insanları dijital kamusal meydanın dışına itti” dedi.
Freedom House Başkanı Michael J.Abramowitz, "Umutlanmak için hala bir sürü neden var. Eski başkanın son seçimlerde halkın iradesine karşı ciddi girişimlerine rağmen, nihayetinde 20 Ocak'ta barışçı bir iktidar devri oldu. Demokratik kurumlarımız tekrarlanan saldırılara dayandı. Tehdit bitmedi, ama daha önce demokrasimizde karanlık günlerle karşılaştık ve temel değerlerimize geri dönerek kurtulduk. Bunu tekrar yapmanın zamanı geldi" dedi.
VOA