Akdemir: AB, darbe girişiminin ciddiyetini anlayamadı
Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erhan Akdemir, 15 Temmuz darbe girişiminde AB'nin Türkiye'ye bakış açısını değerlendirdi...

Oluşturma Tarihi: 2016-08-15 21:39:32

Güncelleme Tarihi: 2016-08-15 21:39:32

Hükümet darbe girişiminin ardından AB'nin Türkiye'yi yeterince desteklemediğine yönelik eleştirilerini sürdürürken, AB uzmanı Erhan Akdemir, "AB ilk başta olayın ciddiyetini anlayamadı ve mevcut hükümet ile cumhurbaşkanına olan güven kaybı, AB'nin başka ülkeler için gösterebileceği refleksi Türkiye için gösterememesine neden oldu" dedi.

Sputnik'te yer alan habere göre; 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana hükümet, AB'nin Türkiye'yi yeterince desteklemediği yönünde eleştirilerini sürdürüyor. Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Alman Bild gazetesine verdiği demeçte Avrupa'nın, darbe girişiminden sonra Türkiye'yi yeterince desteklemediğini, hatta küçümsediğini belirtti.

Türkiye-AB ilişkilerindeki gerilimi Sputnik'e değerlendiren Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erhan Akdemir, 15 Temmuz'dan önceki süreçte AB'nin, Türkiye'yi hukukun üstünlüğü, temel insan hakları meseleleri, kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğü konularında eleştirdiğini ve o dönemde bu eleştirilerinde haklı olduğunu belirtti. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'nin müzakere sürecinde olan bir ülke olarak AB'den destek beklediğini kaydeden Akdemir, şöyle konuştu:

"Bu beklenti haklı bir beklentiydi. Ama AB ile Türkiye arasında şöyle bir açmaz oldu: AB ilk başta olayın ciddiyetini anlayamadı ve mevcut hükümet ile cumhurbaşkanına olan özellikle son beş yıldaki güven kaybı, aslında AB'nin verebileceği, başka ülkeler için gösterebileceği refleksi Türkiye için gösterememesine neden oldu. Normal şartlar altında Türkiye demokrasisi, az önce bahsettiğimiz kriterler Türkiye tarafından benimseniyor olsaydı ve böyle bir şey gerçekleşseydi AB çok daha net ve sert tepki gösterebilirdi mevcut darbe girişimine karşı. Ama AB'de Türkiye'deki mevcut yönetime karşı özellikle son beş yılda arttığından dolayı AB, bu gerçek mi değil mi, yoksa bu bahane edilerek demokratik haklar, özgürlükler daha da mı kısıtlanacak soru işaretleri olduğu için AB böyle bir tepki veremedi. AB de böyle bir tepki veremeyince Türkiye'de hem karar alıcılar, hem muhalefet, hem kamuoyu bütünüyle yekpare bir şekilde bu sefer ‘AB Türkiye'ye karşı ikircikli yaklaşıyor, çifte standart uyguluyor' zaten var olan algısı daha da arttı. Bu durumun nedeni tarafların birbirine karşı ciddi bir güven bunalımı içinde olmuş olmasından kaynaklanıyor.” 

'ASIL İŞİ KARIŞTIRANLAR AB'DEKİ KRONİK TÜRKİYE KARŞITLARI'

Türkiye-AB ilişkilerindeki 'işi karıştıranlar'ın, AB'de Türkiye'yi kronik olarak zaten istemeyen kesimler olduğunu dile getiren Akdemir, “Avusturya Başbakanı'nın, muhalefetinin ya da Avrupa'daki benzer kültürel ve kimliksel faktörler içinde Türkiye'yi değerlendiren görüşlerin su yüzüne çıktığını gördük. Bu, Türkiye kamuoyunda da tekrar ‘AB Hıristiyan kulübüdür' denmesine neden olmaya başladı. Aslında ilişkilerin bu kadar gerilmesinin nedeni taraflar arasında uzun dönemli, son beş-on yıldır mevcut olan güven eksikliğiydi ve bu güven eksikliği kendisini bu alanda daha da arttırmış oldu” diye konuştu. 

'AB VE TÜRKİYE ŞU ANDA BİRBİRİNİ TARTIYOR'

Hem AB'nin hem de Türkiye'nin birbirlerine ekonomik ve siyasal olarak birbirine ihtiyaç duyduklarını, yakın coğrafyadaki gelişmeler açısından birbirlerinden kopmalarının mümkün olmadığını vurgulayan Akdemir, “AB en çok göçmen meselesinden korkuyor. AB, bu konuda Türkiye'yi bir tarafa itemiyor. Türkiye açısından baktığımız zaman çok önemli bir ticari partner. O yüzden şu anda bana kalırsa taraflar birbirlerini tartıyorlar, birbirlerine karşı güvensizliklerini en üst düzeyden söylüyorlar. Bence bu durum iyiye işaret, en azından taraflar birbirlerine karşı hangi noktada kilitlendiklerini görüyorlar” dedi. 

'AB, TÜRKİYE İLE YARGI FASLINI AÇMALI'

Türkiye-AB ilişkilerindeki gerilimli sürecin, güven temelli yeni bir siyasi süreçle aşılabileceğini dile getiren Akdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye-AB ilişkilerinde 2010-2012 yıllarında yeni mekanizmalar oluşturulmuştu fasıllar yeniden açılabilsin, müzakereler yeniden başlayabilsin diye. Buna benzer Türkiye-AB arasında yeni bir mekanizma ve gündeme ihtiyaç var. Bu oluşturulacak mekanizma ve gündem de bence tarafların birbirine yönelik önyargılarını ve karşılıklı yanlış algılamalarını ortadan kaldırabileceğine işaret eder. Bunun içinde de Türkiye'yi ikna edecek en önemli konu müzakere fasıllarının, özellikle yargı, temel haklar gibi bir faslın açılmasıdır. Bu, Türkiye'yi de AB'yi de rahatlatacaktır. Ve taraflar arasında karşılıklı iletişimin, diyalogun arttırılması gerekir. Daha fazla heyetin AB'den Türkiye'ye gelmesi gerekir, bu Türkiye'nin AB'ye karşı bakış açısını da güçlendirecektir. Bu tür bir diyalog sürecine ihtiyaç var. Bu aradaki bağlantıyı da arttıracak olan şey Türkiye'nin özellikle yeni reformlarla birlikte AB'ye kendini ispatlaması, AB'nin de yeni fasıllar açarak Türkiye'ye karşı kendini ispatlaması gerekir diye düşünüyorum.” 

'SIĞINMACILAR VE VİZE MESELESİ İLİŞKİLERİ YA KOPARTACAK YA İYİLEŞTİRECEK'

Sığınmacı meselesi ve Türkiye vatandaşlarına AB'nin tanıyacağı vize serbestîsi konularının Türkiye-AB ilişkilerini “ya tamamen kopartacak, ya da tamamen iyileştirecek” konular olduğunu vurgulayan Akdemir, Türkiye-AB arasında “restleşme” olması durumunda müzakerelerin askıya alınmasının ihtimal dahilinde olduğunu belirtti. “Kurumlarla yaptığımız görüşmelerde de görüyoruz, müzakerelerin askıya alınması ciddi bir şekilde masada ve düşünülüyor artık” diyen Akdemir, şöyle konuştu: 

“Türkiye-AB ilişkilerinde böyle bir yıkıma gidilebileceğini düşünmüyorum ama AB tarafının da bu anlamda adımlar atması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'nin eli burada biraz daha güçlüymüş gibi duruyor, çünkü bir mağduriyet durumu içinde şu anda, bir darbe girişiminden çıktı. Ve bu çerçevede haklı olarak AB'den daha fazla destek bekliyor. Türkiye bu desteği niye bekliyor; çünkü ‘daha önce beni çok sert eleştirdin' diyor. AB oradaki eleştirilerinde ne kadar haklıysa bugün de Türkiye'ye vermediği destek konusunda haksız, Türkiye'ye daha fazla destek vermesi gerekir. Türkiye'nin en zayıf yanı da şu; reformda ciddi şekilde geriye gitmiş olması. Bir de bu olağanüstü halde mevcut terör örgütü yapısının dışındaki kişiler de hedef alınırsa, genel olarak muhalifleri temizleme durumuna doğru giderse zaten müzakereler askıya alınacaktır. O yüzden de tarafların birbirlerine karşı samimiyetlerini ortaya koymaları lazım. Bu da Türkiye'nin özgür, demokrat kimliğine kavuşabilmesi, AB'nin de Türkiye'ye biraz daha dost elini uzatması, ‘Seni anlıyorum' demesi gerekir diye düşünüyorum. Aksi takdirde Türkiye bence geri kabul anlaşmasından vazgeçer, AB de müzakereleri durdurur, bir beş yıl ya da Rusya krizinde gördüğümüz gibi bir sene herkes kaybeder, göçmenler kaybeder, kötü bir sonuçla karşılaşırız.”

'AB, DARBE GİRİŞİMİ SONRASI TÜRKİYE SİYASETİNİ OKUYAMADI'

Darbe girişiminden sonraki süreçte AB'nin Türkiye'yi doğru okuyamadığını, Türkiye'de iktidar ile muhalefet arasındaki olumlu havaya dâhil olamadığını kaydeden Akdemir, “Bugün Türkiye'nin iç politikasına baktığınız zaman cumhurbaşkanlığı ve iktidar partisi ile muhalefet arasında ciddi bir yumuşama var, inşallah bu uzun sürer. O havanın içine AB de dâhil olsaydı bence Türkiye-AB ilişkileri bu olumlu havadan muhalefetin de desteğiyle hızlı şekilde daha da iyileşmeye gidebilirdi reform sürecine doğru. O noktada AB bunu gerçekten okuyamadı, olayı çözemedi diye düşüyorum. Bu, gerçekten özgürlük ve demokrasiyi daha da ileriye götürebilecek bir adımın ilk aşaması mı, bu Türkiye'de de büyük bir soru işareti şu anda. Ama bugün itibariyle baktığımızda böyle bir endişe yok. Bu endişe, olağanüstü hal üç ay daha uzatılır, o kapsamda bütün muhaliflerin sesinin kesilmesine yönelik bir operasyona dönerse o zaman AB haklı diyebiliriz. Ama şu anda AB'nin haksız olma pozisyonu bugün itibariyle baktığımızda geriye dönük bir aylık süre içinde AB refleksini veremedi. Onun da nedeni güven bunalımıydı. O yüzden bence AB bunu tam olarak okuyamadı, değerlendiremedi, nasıl tepki vereceğini de süzemedi” diye konuştu. 

'AB'NİN DIŞ POLİTİKA REFLEKSİ KONUSUNDA SIKINTILARI VAR'

AB'nin dış politika refleksi konusunda sıkıntıları bulunduğuna dikkat çeken Akdemir, “Bu, AB'nin sadece Türkiye'ye özgü pozisyonu değil, Arap Baharı meselesine, bu coğrafyadaki diğer meselelere baktığımızda da AB'nin dış politikada refleksi konusunda bir sıkıntı var zaten. Bunu Türkiye özelinde de görmüş olduk. AB; ortak bir dış politika takip edemiyor. O yüzden de bunu tam olarak göremedi, bir güven bunalımı içinde baktı diye düşünüyorum. Eğer Türkiye'deki olumlu hava değişmezse, hükümet yeni bir operasyonla tüm muhalifleri sindirmeye kalkmazsa, bunu cadı avına dönüştürmezse, muhalefetle iktidarın bir araya gelme süreci, Türkiye'deki birlik-bütünlük süreci devam ederse AB, Türkiye'den özür dileyecektir, ‘biz yanlış anladık ama artık Türkiye'ye tam olarak destek veriyoruz' deme noktasına gelecektir. O da müzakereleri hızlandırmasıyla, diyalog ve temasın artmasıyla olur” dedi. 

'İKİ TARAF DA İLİŞKİLERİN TAMAMEN KOPMASINI İSTEMEZ'

İdam tartışmalarına da değinen Akdemir, Türkiye'nin idam cezasını geri getirmesi durumunda ilişkilerin kesin olarak kopacağını, ancak bu meseleyi daha çok Türkiye iç kamuoyuna yönelik bir tartışma olarak gördüğünü, idam cezasının geri geleceğini düşünmediğini söyledi. Akdemir, “İki taraf da ilişkilerin tamamen kopmasını istemez. İdam tartışmasını da ben Türkiye'nin iç kamuoyuna yönelik bir tartışma olarak görüyorum. Türkiye'nin bunu yapacağını, muhalefetten ve hatta iktidar partisinden çok destek alacağını düşünmüyorum. Ben idamın tekrar Türkiye'de kabul edileceğine inanmıyorum. Bu Türkiye'de yeni bir seçim süreci olursa yeni bir siyaset malzemesi olarak gündeme gelir. Türkiye'de terör meselesi çok hassas olduğu için kamuoyu her zaman bu konuda alıcı oluyor, siyasetçiler de maalesef bunu kullanma yoluna gidiyorlar” diye konuştu.