Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de Milli Savunma Üniversitesi Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu Komutanlığı'nda bin 518 muvazzaf astsubayın mezuniyet törenine katıldı.
Törende bir konuşma yapan Erdoğan, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından Milli Savunma Üniversitesi'nin hayata geçirildiğini hatırlatarak, "15 Temmuz öncesinde askeri okullarımızda 10 bin 238 öğrencimiz eğitim görüyordu. Şu anda askeri okullarımızda öğrenci sayısı 10 bin 348'dir. Dolayısıyla hiçbir boşluğa ve zafiyete mahal vermeyecek şekilde bu reform süreci başarıyla tamamlanmıştır. Elbette bu önemli değişimi gerçekleştirirken çeşitli engellerle karşılaştık. Ama kararlı tutumumuzla hepsinin üstesinden geldik. İnşallah bundan sonra değerli rektörümüz ve üniversite yönetimimizle beraber aynı doğrultuda çok daha güçlü yolumuza devam edeceğiz' dedi.
"Maziden atiye köprü kurmaya çalışıyoruz" diyen Erdoğan, "Biz her fırsatta, binlerce yıla sari medeniyetimize, devlet geleneğimize, kültürümüze atıfta bulunarak, maziden atiye köprü kurmaya çalışıyoruz. Geçmişini bilmeyenin geleceğini göremeyeceği inancıyla ecdadımıza, tarihimize, kültürümüze sahip çıkıyoruz. Mezuniyet töreninde bir araya geldiğimiz astsubay okulumuzun geçmişine baktığımızda, karşımıza çıkan manzara dahi tek başına bu hassasiyetimizi teyit ediyor. İnşallah bir başka mezuniyet töreninde bu alanı da böyle görmeyeceksiniz. İnşallah kapalı tribünleri, tartan pistiyle çok daha farklı bir tören alanı göreceksiniz" diye konuştu.
"BİZİM ORALARA YÖNELİK HASSASİYETİMİZİN ALTINDA TARİHİ GERÇEKLER YATIYOR"
1909 yılında astsubay okullarının ilk nüvesi olan zabit mekteplerinin 7 bölgede faaliyet gösterilmesine karar verildiğini hatırlatan Erdoğan, "İstanbul, Konya, Selanik, Erzincan, Halep Bağdat ve Yemen'di. Dikkat ederseniz sadece bir asır öncesinden bahsediyor olmamıza rağmen, 7 bölgenin 4'ünü bugünkü sınırlarımızın dışında kaldığını görürsünüz. Biz bu hakikatleri bilmezsek, Suriye, Irak politikamızı Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya politikamızı nasıl oluşturabiliriz? Bu coğrafyaların hiç biri yerlerden bir yer değildir, hepsi de canımızdan bir parçadır. İnsan, vücudunun herhangi yeri zarar gördüğünde tepki göstermeden durabilir mi? Bölgemizdeki hadiseler sebebiyle birilerinin çıkarları güçleniyor veya zayıflıyor olabilir. Bizim canımız yanıyor. Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle misak-ı milliyi bir kenara atabilir misiniz? Orada bizim şehitlerimizin kanı var. Canı var. Öyleyse, bizim de hem aklımız, hem ruhumuz var. Bunu unutmayalım. Daha dün astsubay okulumuzun benzerini kurmaya çalıştığımız yerler harap olurken, oradaki kardeşlerimiz zulüm görürken biz nasıl sırtımızı döneriz? Fırat Kalkanı Harekatının ne olduğunu acaba anlayabiliyor muyuz? Şu anda 2 bin kilometrekare alanda niye olduğumuzu anlayabiliyor muyuz? Bizim oralara yönelik hassasiyetimizin altında işte bu tarihi gerçekler yatıyor. Elbette diplomasimizle, insani yardımlarımızla, gerektiği yerde askeri gücümüzle kardeşlerimize destek olacağız. Bir kardeşin bir kardeşe yardım etmesinden daha doğal ne olabilir? Her iş bizim gönlümüzün istediği şekilde yürümüyor. Bu durumda da işin oluru neyse ona bakıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Soçi'de düzenlenen zirve, Suriye konusunda, işte bu anlayışla, insani trajedileri önlemeye, bölgenin geleceğini en adil şartlarda oluşturmaya yönelik çabaların bir ürünüdür. Terör örgütü eliyle, bu örgüt bahane edilerek yerle yeksan edilen medeniyetimizin kadim şehirlerindeki yıkımları durdurmak, oluk oluk akan Müslüman kanını durdurmak boynumuzun borcudur" dedi.
"BUNLAR MÜSLÜMAN DEĞİL KATİL"
Cuma namazında Mısır'da DEAŞ terör örgütünün namazda yaptığı katliamda 250'yi aşkın Müslümanı şehit etmesine tepki gösteren Erdoğan, şunları söyledi: "Bunlara nasıl Müslüman deriz? Bunlar katil. Bunların İslamla yakından uzaktan alakası yok. Bu gerçekleri bilmemiz lazım. Bütün bu bölgede; yeni terör oluşumlarının ortaya çıkmasını engellemek için de biz bu hamleleri yapmak mecburiyetindeyiz. Bizden, gözümüzün içine baka baka, 911 kilometre Suriye sınırı, 350 kilometre ırak sınırı boyunca bir terör koridoru oluşturulurken, kenara çekilip beklememizi isteyen olabilir. Onların ne istediği değil, bizim ülke ve millet olarak ne istediğimiz önemlidir. Bunlarla ilgili kararı birileri bizim adımıza veremez, biz veririz. Bu kararı biz tüm üst yönetici kadrolarımızla oturuyoruz, değerlendiriyoruz ve adımlarımızı buna göre atıyoruz. Türkiye, Soçi zirvesi başta olmak üzere, bölge ile ilgili tasarruflarını bu anlayışla yürütmektedir. Maruz kaldığımız çok yönlü saldırıların, bizi oyundan çıkartıp yedek kulübesine bile değil, sahanın dışına atmaya matuf hamleler olduğunu biliyoruz. Biz, ülkemize güvenimizle, milletimizin desteğiyle, ordumuzun gücüyle, bu oyunu kendimiz ve kardeşlerimiz için en hayırlı neticeye ulaştıracak şekilde yönlendireceğiz. Biz şairin o güzel ifadesiyle şuna iman etmiş insanlarız. Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır. Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır"
"GÜÇLÜ ORDUYA SAHİP OLMAK ZORUNDAYIZ"
Ordumuzu daima güçlü tutmak zorunda olduğumuzu ifade eden Erdoğan, "Yaşadığımız her hadise bize gösteriyor ki, Türkiye güçlüdür, güçlü olmaya mecburdur. Siyasette, diplomaside, uluslararası ilişkilerde güçlü olmak zorundayız. En çok kaybettiğimiz alanların bunlar olduğunu görüyoruz. Geçmişte hep savaş alanlarında kazanıp masa başında kaybeden ülke olduğumuz söylenir. Bunun doğru olmadığını biliyoruz. Kimsenin aklına böyle bir ihtimali dahi getirmemesiyle mükellefiz. Güçlü siyaset için güçlü ekonomiye, ileri teknoloji ile desteklenen orduya sahip olmaktan geçiyor. Türkiye 15 yılda güçlü bir ekonomi yolunda çok büyük mesafe kat etti. Milli gelirimizi 3 kat arttırarak cumhuriyetimizin tamamında yapılan eğitim, sağlık, ulaştırma, enerji, konut, diğer altyapı yatırımlarından kat kat fazlasını gerçekleştirerek, ülkemizi önemli yere getirdik. Hedefimiz Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi halinden birine getirmektir. Ordumuz bizim tarih boyunca gurur duyduğumuz en kıymetli varlığımızdır. Yahya Kemalin güzel şiirini duyup yüreği kıpır kıpır olmayan var mıdır? Bin atlı ile dev gibi orduyu yenen bir ecdadın mirasçısı olarak ordumuzu daima güçlü tutmak durumundayız" diye konuştu.
"FETÖ MENSUBU OLMAYAN SUBAY ASTSUBAYLARIMIZIN GÖSTERDİĞİ SAĞDUYU VE FİRASETİN ÖNEMİNİ BİLİYORUM"
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ele geçirmek isteyenlerin 40 yıllık sinsi planlarını bir gecede boşa çıkardıklarının altını çizen Erdoğan, "Geçmişte darbe, cunta, vesayet gölgesi sebebiyle ordumuz çok yıprandı. Ordumuz zaman zaman siyasi tartışmaların hedefi haline getirildi. Ordumuzu yönetenlerin sorumluluğu yanında, onlara bu ortamı sağlayanların ihmalini sorgulamak gerekiyor. 15 Temmuz, ülkenin yöneticileri ve milletimiz dik durduğunda, cuntacıların ne kadar aciz, ne kadar çaresiz olabildiklerini gösteren en çarpıcı örnektir. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, 40 yıllık ince sinsi planla ele geçirmek isteyen ihanet şebekesini, milletimizle bir gecede hamdolsun başarısızlığa ulaştık. FETÖ mensubu olmayan subay ve askerlerimizin gösterdiği sağduyu ve firasetin önemini biliyorum. Polislerimizin, güvenlik güçlerimizin çok önemli rolü olduğunu biliyorum. Çok yerde şehadeti göze alıp darbecilere fiilen karşı koyan, talimatlara uymayarak darbecilere direnen bütün subaylarımıza, askerlerimize buradan şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum. Ömer Halis Demir astsubayımız başta olmak üzere, Bülent Aydın astsubayımız aynı şekilde, bu mücadelede şehit olan bütün askerlerimize, vatandaşlarımıza Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Yerleri cennet olsun inşallah. Gazi sıfatına erişen bütün askerlerimize, vatandaşlarımıza sağlık ve esenlik diliyorum" dedi.
"ÖNCE KENDİMİZİ DERLEYİP TOPARLAYACAĞIZ"
"Uluslararası siyasette ve ekonomide, savunma sanayiinde çok daha büyük hamleler yapmamız gereken dönemden geçiyoruz" diyen Erdoğan, şunları söyledi: "Potansiyeli, hedefleri iddialı, ki mevcudu korumakla arzuladığımız yere gelemeyiz. Kimin ne dediğine bakmadan ileriye doğru adımlar atacağız. Dünyanın en güçlü ekonomilerinden, en güçle ordularından birine sahip olmadan bize durmak, dinlenmek yok. Ecdadımız dönemin en güçlüsünü yene yene bu yurdu vatan olarak bize miras bıraktı. Biz de bu vatan topraklarımızı alın terimizle, gerektiğinde kanımızla yoğurup torunlarımıza emanet edeceğiz. Dünya maalesef haklı olmanın tek başına yetmediği, hakkını alabilmek için güçlü olmanın gerektiği düzenle yönetiliyor. Orman kanunları, hiçbir otoritenin olmadığı ücra köşelerde değil, devletlerin bulunduğu yerlerde de geçerli olabiliyor. Mağdurların ve mazlumların gözyaşları, acıları üzerinde kurulan zulüm düzeninin hiçbir zaman kalıcı olmadığını biliyoruz. Her şey harap olduktan sonra gelen adaleti adalet olarak kabul etmek mümkün değildir. Biz mağdurları ve mazlumları hemen, değilse en kısa sürede huzura, güvene, refaha kavuşturmanın mücadelesini veriyoruz. Bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak için önce kendimizi sağlama almamız, güçlü bir şekilde ayakta kalmamız gerekiyor. Kardeşlerimize, kalbini ve ellerini bize açmış herkese yardım edeceksek, evvela kendimizi derleyip toparlayacağız. Milletin birliğini, ülkesinin bütünlüğünü sağlamayan bir devletin kendisine bile faydası olmaz. Bunun pek çok örneğini çevremizde görüyoruz. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Buna karşı her tutum ve her adım doğrudan bizi can evimizden vurmayı hedefliyor demektir".
"Birliğimizi bozmaya yönelik fitne atom bombasından farksız"
Birlik ve beraberliği bozmaya çalışan fitnecilere fırsat vermeyeceklerini belirten Erdoğan, "Ha ülkemize atom bombası atmışsınız, ha milletin birlik beraberliğine yönelik fitneyi ateşlemişsiniz. Bizim için bunlar arasında fark yoktur. Birileri ısrarla milletimizin içine fitne sokmanın gayreti içinde olabilir. FETÖ'den PKK'ya pek çok örgüt bu yöntemi denedi. Hepsinin foyası ortaya çıktı. Milletimizden ve devletimizden hak ettikleri şamarı yiyip yerlerine oturdular. Şimdi başka birileri farklı görünümle aynı misyonu üstlenmeye çalışıyor. İnşallah onlar da başarılı olamayacaklar. Bu milletle, bu milletin değerleriyle, sinir uçlarıyla oynayıp da iflah olan kimse hatırlamıyoruz. Milletimizin hangi köken, hangi mezhep, hangi görüşten olursa olsun, mutabık kaldığı, bizim bir Rabia'mız olarak söylediğimiz 4 ilke bizim güvencemizdir: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Biz 80 milyonuyla tek milletiz, bizi kimse ayıramaz. Rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız her şehidimizin ta kendisi. Bizi paçavralar ilgilendirmiyor. Tek bayrak. Kimse de bunlarla karşımıza çıkmasın. 780 bin metrekare ile tek vatan. Bu vatanda kimse operasyon düşünmesin, aklından böyle bir şey geçirmesin. Tendürek'te, Cudi'de, Bestler derelerde F 16 olur, bombalarla üzerine yağarız. Tek terörist kalmayıncaya dek terörist ve terörizmle mücadelemiz devam edecek. Tek devlet; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka devlet asla kabul etmiyoruz. Böyle bir şeyi aramıza kimse sokamaz. Bir meseleyi Türk milleti topyekûn sahiplenmişse, artık önünde kimse duramaz. Bu millet, söz konusu vatanı, söz konusu ezan ve bayrağı olduğu, özgürlüğüne kastedildiği zaman, İstiklal Marşı'ndaki gibi, kükremiş sel gibi bendini çiğner aşar, dağları yırtar, enginlere sığmaz olur. Dün Mısır'da DEAŞ terör örgütünce düzenlenen derin üzüntüyü tekrar ifade etmek istiyorum. Kalleş saldırıda şehit olan bütün kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Mübarek cuma günü ibadet ederken yapılan kalleş saldırı, DEAŞ'ın İslam dışı yüzünü bir kez daha göstermiştir. Türkiye kardeş Mısır halkının yanındadır. Acısını paylaşmaktadır" diyerek sözlerini tamamladı.