Davutoğlu’ndan Erdoğan’a ağır eleştiriler
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, dün gece katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ağır eleştirilerde bulundu. ‘Türkiye bir kişiden büyüktür” diyen Davutoğlu, Erdoğan’ın başörtüsünü, yolsuzlukları örtmek için kullandığını öne sürdü.

Oluşturma Tarihi: 2021-10-08 13:50:53

Güncelleme Tarihi: 2021-10-08 13:50:53

Habertürk TV'de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ahmet Davutoğlu, AK Parti içerisindeki laiklik tartışmalarına değinerek, "Anayasa'nın ilk 4 maddesini özgürlükçü laiklik olarak yorumluyorum. Bunun da Türkiye'ye barış ve huzur getireceğine inanıyorum" dedi.

Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Arkadaşlarıma 'Siyasetin Nevruz'u 1 Ekim'dir' dedim. Siyaset önümüzdeki 10 yılı belirleyecek kadar hareketli olacaktır. Bu hareket içinde bizim Gelecek Partisi'ni kurduktan sonra tempolu yürüyüşümüz devam ediyor.
Bütün muhalefet partileriyle görüşüyoruz. Sayın Akşener misafirimizdi, geçen hafta sayın Karamollaoğlu misafirimiz olmuştu. 1 Ekim itibariyle iktidarın bazı hamleleri olacağı bekleniyordu. Siyasi mühendislik hamleleri, sosyal medya düzenlemesi bekleniyordu. Dün sayın Akşener geldiğinde parlamenter sistemi görüştük. Parlamenter sistemle ilgili Türk siyasetinde ilk kapsamlı, çerçeveli açıklamayı geçen sene 9 Kasım 2020'de Gelecek Partisi olarak yaptık.
Sayın Akşener ve Kılıçdaroğlu da ifade etti. En kapsamlı parlamenter sistem çalışmasının bizim tarafımızdan yapıldığını kadirşinaslıkla ifade etti. Sayın Kılıçdaroğlu ve Akşener'e teşekkür ediyorum. Sayın Akşener 26 Mayıs'ta açıklamış olduğu çalışmayı getirdiler. Karşılıklı görüşülecek.
Üç tür ilişki tasavvur ediyoruz. Sistematik bir şekilde. Diyalog, işbirliği, ittifak. Bu üçü ayrı şeyler. Diyalog konusunda kapımız kimseye kapalı değil. Bütün partilerden, sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Bahçeli'den de randevu istedim. Bize en ağır hakaretlerde de bulunsalar, memleket meselesi varsa ben Hz. Mevlana'nın torunuyum, kimseye git demem. Kimseye önyargılı bakmaksızın görüşürüz.
İşbirliği ise ilkeseldir. Parlamenter Sistem ilkesel olarak bu 6 partinin anlaştığı konudur. 6 parti bu konuda mutabakat halinde. Türkiye tek başına kişiselleştirilmiş bir Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi'yle değil kurumsallaşmış bir Parlamenter Sistem ile yönetilmeli konusunda anlaşıyoruz. Başka partilerle de çalışma yapıp açıklama yapmayı planlıyoruz. İttifak ise farklı bir şey. Bir seçimle ilgili kader birliği yapmaktır. Parlamenter Sistem ile ilgili işbirliği bir ittifak asla değil.

'DÜZENLEME YAPAR, ALTINDA BOĞULURSUNUZ'

Bir, temsilde adalet, iki, siyasette istikrar. Bu iki hususu gerçekleştiren her seçim yasası faydalıdır. Bugünkü iktidarın hesabı, öyle bir seçim düzenlemesi yapalım ki siyasi istikrarı sağlıyor gibi olsun ama temsilde adaleti sağlamasın. Biz temsil ederim, diğer partiler temsil edilmesin. Burada bir matematik yapmaya çalışıyorlar. Matematiksel mühendisliğin geçerli olmadığı yer siyasettir. Öyle bir hesap yaparsınız ki, statik bir varsayımda bulunur, düzenleme yapar ama altında boğulursunuz.
Önce dereyi görelim sonra paçayı sıvarız. Siyasi parti kurmuşsam, bir siyasi ekibi harekete geçirmişsem, 'Gelin demokrasiyi, devleti ayağa kaldıracağız' diye çıkmışsam, arkadaşlarımla birlikte hedefim Türkiye'yi tek başına yönetme iddiasıdır. Ama tablo ne şekilde tecelli ederse memleket hizmetinden asla kaçmam.

'SORUMLU DEĞİL AMA YETKİLİ'

6 partinin istişaresi devam ediyor, bir deklarasyon yapılmadı. Ortada şu anda ortak açıklaması var. Partilerin görüşleri var. Çerçeve belli, Parlamenter Sistem. Sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Bahçeli milleti korkutmak için 'Eskiye mi gideceksiniz' diyor, asla geriye gidilmez. 12 Eylül sonrası ortaya çıkan çarpık bir sistem. Ceremesini Başbakan olarak ben çektim. Bir genel müdür yardımcısını atamak için seçilmiş başbakan ve cumhurbaşkanının çatışma alanını doğurdu.
Cumhurbaşkanlığı hesap verecekse o zaman yetki vereceksiniz. Cumhurbaşkanı sorumlu değil ama yetkili. Parlamenter sistemin doğasında sembolik, yetkisiz ama sorumlu tutulmayan bir cumhurbaşkanı makamı vardı. Almanya, İngiltere ve birçok yerde böyledir. Parlamenter sisteminde tüm yetkiler Başbakanlık makamında olmalı. Dolayısıyla hesap vermesi gereken, sorumlu da Başbakan olmadı. Cumhurbaşkanı makamı bütün toplumun temsili, vicdani ve psikolojik, moral bir ağırlığı olacak. Hesap sorulmayacağı için yetkili olmayacak. O zaman halk tarafından seçilmesi doğru olmaz. Ayrıca seçim kampanyasında ne diyecek? Ben Türkiye'ye şunları getirmek istiyorum dediğinde bunları yapacak gücü olacak mı? Olmayacak.
12 Eylül Anayasası'nda Evren hep şöyle düşündü, bundan sonra hep genelkurmay başkanları olacak diye düşündü. Ama rahmetli Özal o dengeyi bozdu. En son sayın Erdoğan onu bir güç haline getirip ele geçirmeye çalıştı. Sayın Erdoğan ile sayın Bahçeli bir araya geldiklerinde kısa süreli çay içmeleri oluyor. Kurumsal bir bir araya geliş yok. Biz siyaseti bu anlamda farklı geçmişte farklı ırmaklardan akan siyasi partilerin bir araya gelmesi bizatihi önemlidir. Biz Türkiye'nin geleceği için elimizin taşının altına koyabiliriz. Bu mesaj önemlidir topluma. Bunları konuşarak karşılıklı anlayışla yürütürüz. Parlamenter Sistem'i kabul ettikten sonra o sistemin doğasına uygun bir Cumhurbaşkanlığı oluşur. Orada bir sıkıntı yaşanacağını tahmin etmiyorum.

'TÜRKİYE BİR KİŞİDEN BÜYÜKTÜR'

Son dönemde yapılan tartışmaların en büyük zaafı, sayın Erdoğan'ı tek adamlığa alıştırdığı için herkes tek adam arıyor. Sanki Türkiye ve geleceği bir kişinin başarı ya da başarısızlığına endeksli gibi. Türkiye bir kişiden büyüktür. Dünya beşten büyük olduğu gibidir. Benim için gelecek dönemin garantisi Meclis'in oluşumudur. Biz tek kişiyi seçmeyeceğiz, bir de Meclis seçecek. Dikkatlerimizi tek kişiye odaklamak, cumhurbaşkanı kim olacak diye muhalefet içinde tartışma başlatmak yanlış. Önemli olan seçilmiş Meclis'te parlamenter sistemi inşa edecek olan partilerin belli bir sayıya ulaşması.
O zamana kadar yanlış yapılmazsa, taraflar kendi şahsi hesapları içinde davranmaya kalkışmazlarsa o sayıya ulaşılır. Diyelim ki şu anda Cumhur İttifakı'nı oluşturanların istemediği bir Cumhurbaşkanı seçilmişse onlar da o yetkilerin kullanmasını istemeyeceklerdir.

'O KURUMLARIN ŞİMDİ NASIL ÇÜRÜDÜĞÜNÜ GÖRÜYORUZ'

Gelecek dönemde kimse tereddüt etmesin. Bir seçimler adil ve normal şekilde yapılacak. İki seçim neticesinde çıkacak tablo Türkiye'yi yeni döneme taşıyacak. Bir daha bu ülkede kimse hesap veremeyeceği yetkiyi kullanamayacak. Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz. Devlet mimarisini yeniden kuracağız. Kurumları ayağa kaldıracağız. Ben o kurumlarla çalıştım. O kurumların şimdi nasıl çürümüş olduğunu görüyorum. O kurumları ayağa kaldırdığımızda başta bulunan Cumhurbaşkanını eğer otoriteye yönelirse durduracak o kurumlardır. Bu konuda halkın önce rahatlaması lazım. Önümüzdeki seçimler adil olacak. Bu adalete halel getirecek tutum sergilenirse onu engellenmek için her türlü mücadeleyi vereceğim.
Bütün Türkiye'de seçim eğitimi veriyoruz. Sandık müşahitlerimizi atamaya başladık. Bizim olduğumuz Meclis'te bir daha kimse tek adam idaresini Türkiye'ye getiremeyecek.
Geçen sene 9 Kasım 2020. Çarpıcı bir tarih. Pazar akşamı damat bakan Instagram'dan istifa etti. Damat bakanının gitmesi tek adamın çöküş yönetimi olduğunu gösteriyor. Biz ise yarın sabah aydınlık gelecek için plan hazırlayacağız dedim. Gelin konuşalım dedik. Sayın Cumhurbaşkanı sırf bana öfkesi dolayısıyla, can evimden vurarak Şehir Üniversitesi'ni kapattı. Benim için yastır ve en büyük zulümdür o üniversitenin kapanması. 40 yıllık emeği yok eden barbarca bir şey. Buna rağmen sayın Cumhurbaşkanından randevu istedim. 1 yıldan bu yana cevap gelmedi.

'İKTİDAR 'GELİN KONUŞALIM' DESE HİÇBİR
MUHALEFET PARTİSİ İTİRAZ ETMEZ'

Konuşmak isterlerse diyalog açık, her an konuşurum. 'Tecrübe ettik, gelin beraber konuşalım' dese hiçbir muhalefet partisi buna itiraz etmez. Ben hiç etmem. Etyen Bey (Mahçupyan) bu işin ne kadar zor olduğunu realist bir şekilde ortaya koyuyor. Ben de bu zorluğu aşarız diyorum. Bu zorluğu aşmaktan kastım, karamsar bir tablo sergilemek isteyenler var. Türkiye'de öyle gerilim ortamı oluşacak ki, Türkiye adil bir seçim yapamayacak. Böyle bir ihtimal anında biz buradayız. Demokratik yollarla bu ihtimale karşı mücadele edeceğiz.
1961 senesi, 27 Mayıs'tan 1 yıl sonra. Adnan Menderes ve arkadaşları şehit edilmiş. 1965'de Adalet Partisi'nin tek başına iktidara gelebileceği düşünülebilir miydi? Sene 1983 Özal. Bütün baskılara rağmen seçiliyor. Sene 1999 Türkiye Anasol-D hükümeti ile yönetiliyor. Bir anlamda darbe hükümeti. Başbakan Yardımcısı sayın Bahçeli. '28 Şubat bin yıl sürecek' diye yaygara kopuyor. O dönemde 2002'de içinde bulunmaktan gurur duyduğum Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye demokratik bir süreci başlatmıştır. Bütün bu tarihi görmüş biri olarak ifade ediyorum, biz bu zorluğu aşarız. Otoriterlerin kaybedeceği, demokratların tekrar Türkiye'yi şekillendirecek gücü olduğu bir seçim olacak.
Partiyi kurarken seçmene bakarak kurmadım. Türkiye'nin bütün kanatlarından kuvvetli bir ekip kurdum. Bunu zamanla fark edeceksiniz. Her siyasi kanadın en cesur insanlarını toplamaya çalıştım. Partimin içinde her kanat var. Türk, Kürt, Sünni, Alevi, Çerkes, Süryani, Ermeni, Rum. Musevi arkadaşlarıma da teklif ettim. CHP, MHP kökenliler var. Seçmen olarak bakıldığında, Anadolu'yu yatay ve dikey olarak tarıyorum. Ankara'dan siyaseti takip ediyor değilim. Hakkari, Aydın, Diyarbakır, Bingöl, Yüksekova, Şemdinli, Derecik, Büyükçiftlik, Sadaklı, Solhan. Genç, Lice, Hani, Kulp, Uşak, Denizli, Muğla, Sivas, Kırşehir. Sabah 7'de Kayseri'ye gidiyorum. Gelecek hafta Ağrı, Van, Mersin ve daha sonra Amasya'ya gidiyorum.

'HER PARTİDEN OY ALIYORUZ'

Büyük bir segment AK Parti tabanından, gidişattan memnun olmayanların oluşturduğu bir segment var ama her partiden oy alıyoruz. Uşak'ta tam da sayın Bahçeli bana sert şekilde tweet attığı zaman, bazı hakaretlerine güler geçerim. 1 gün önce sert açıklama yapmış. Benim Diyarbakır'da yaptığım konuşmalar üzerine. Uşak'ta yolda beni biri çevirdi, 'Sayın Başkanım 65 yaşındayım, 60 yıllık ülkücüyüm. Sizi de tanıyorum, Bahçeli'yi de tanıyorum. Bundan sonra asla vermiyorum, beni nereye isterseniz yazabilirsiniz' dedi. Daha sonra Serok Ahmet dendi.
AK Parti'nin ne kadar zor çözüleceğini biliyorum. Çözülmeseydi keşke. Keşke doğru iş yapsalardı. Ama ülkeyi kötü yönettiler. Çok ah aldılar. Her yerden adaletsizlik feryatları yükseliyor. Gücün insanları birbirlerine nasıl yapıştırdığını biliyorum. İsraf, kibir, dört maaşın nasıl bir yapışkan rolü oynadığını biliyordum. Ama şunu da biliyorum, halktan kopuk olan iktidarların çökmesi mukkadderdir. Bundan sonra bu ivmenin artacağını düşünüyorum. AK Parti'den kopma ivmesi. Bir an için kısa bir sürede büyük sıçrama yapan parti olmaya çalışmadım. Önemli olan Süleymani'ye'nin temeli 7 yılda atılmıştır. Türkiye'de yeni bir siyasi hareketin temellerini doğru atmak. Sonra nasıl olsa yükselir.

'BU ÜLKENİN GELECEĞİNİ
ANKETÇİLER BELİRLEMEYECEK'

Dürüst çalışan anketçileri bir kenara koyalım. Anketçilerle konuştuğumda, alanda gördüğüm tablo bu diyorum. Siz bizi nasıl yüzde 2-3 görüyorsunuz diyorum. Dedikleri şey şu; efendim 10 kişiden 3 kişi cevap veriyor. Önemli olan o 7 kişi. Telefonla cevap vermekten korkanlar da olabiliyor. Burada metodolojik bir sapma var. Anketçilere şimdiden kara haberi vereyim. Yaptıkları maniplasyonlar sonuç vermeyecek. Son 1 ay içinde 3 kurucumuzun yaşadığı olay var. Sevda Hanım, kurucumuz. Bir gün telefonu çalıyor, 'hangi partiye oy vereceksiniz' diyor. 'Gelecek Partisi'ne vereceğim' diyor. Diyorlar ki, 'Gelecek Parti listede yok, siz bir başka partiyi tercih edin'.
Sayın Cumhurbaşkanının sözü vardı. 'Manşetlerle çarpışa çarpışa geleceğiz' demişti. Allah ve millet şahit olsun bu anketlerle, manşetlerle çarpışa çarpışa geleceğiz. Sahada görecekler. Bir kısmı doğrudan iktidar tarafından yönlendiriliyorlar. Biliyorlar o tabanın bize kaydığını. Bu ülkenin geleceğini anketçiler belirlemeyecek. Dürüst anketçileri tenzih ederim. Diğerleriyle seçim sonunda görüşeceğiz. Onlar bir dahaki seçimde halkın karşısına çıkıp da anket yapma cesaretini bulamayacaklar.

'ERDOĞAN'IN YAPTIĞI ŞANTAJDIR'

Ben 28 Şubat'tan çıktım. Eşim ihtisas sınavına girdiğinde kapısında bekliyordum. İçeride bir hakarete maruz kalmasın diye. Kızlarım da aynı dönemde aynı baskıyı yaptı. Sayın Erdoğan'ın yaptığı açık söylüyorum şantajdır. Meclis kürsüsünden tankları göstermek ciddi bir hata. Sayın Akşener rahmetli Necmettin Erbakan hocımızın kabinesinde bakandı. Aynı baskıya maruz kaldı. Sayın Erdoğan hicap duymalı. Yanında ortaklık yaptığı sayın Bahçeli 28 Şubat sonrası oluşan Anasol-D hükümetinde başbakan yardımcısı. Kur'an-ı Kerim eğitimini 8 yıl sonrasına erteleten, bu konuda yasakları imzalayan, uygulayan sayın Bahçeli'nin hükümetidir. Şimdi siz onunla ortaklık yapacaksınız. Ben bu riyakarlığı endişeli muhafazakar dediğimiz kitlenin önüne koymak istiyorum. Doğu Perinçek gibi başörtüsü yasaklansın, ezan Türkçe'ye dönsün, şapka devrimi uygulansın diyen kanal kanal dolaştıracaksınız. Sonra 28 Şubat'tan bahsedeceksiniz.
28 Şubat'ta zulmü yaşayan her evdeki kızların sığındığı yer Bilim Sanat Vakfı'ydı. Üniversiteye gidemeyen kızlarımız Pazar günleri hiçbir gün tatil yapmadım. Başörtülü öğrencilere bu eğitim döneminde acısını unutturabilmek için. O zaman vakıflara baskın yapılacak, bir müddet kapatın diye telkinde bulunulduğu dönemde, gelip bizi götürsünler, biz bu kızlara sahip çıkacağız dedim. 28 Şubat'ta sayın Erdoğan'la Bilim Sanat Vakfı'nda oturup konuşmuştuk. Şimdi sayın Erdoğan 28 Şubat'ın yapmadığını yaptı, Bilim Sanat Vakfı'na kayyum atadı. Şehir Üniversitesi'ni kapattı. Şimdi Allah aşkına kime 28 Şubat? Bu riyakarlıktı. Bütün 28 Şubat mazlumlarına sesleniyorum. 28 Şubat'ı sizin üstünüze tehdit ve şantaj unsuru yapan sayın Erdoğan'a güvenmeyin. Bugün de yarın da sizin hakkınızı biz koruyacağız.
Bu bir şantaja dönüştü. Sayın Erdoğan ısrarla kendi kitlesini kontrol altında tutabilmek için varolan olumsuzlukları örtmeye çalışıyor. 'Biz yolsuzluklara bulansak da, yanlış iş yapmış olsak da bize mecbursunuz, biz gidersek başörtüsü yasağı geri gelir, imam hatipler kapatılır' demeye çalışıyor. Bütün o muhafazakar değerlerin bittiği yer burasıdır. Bir kez kurtlu bulguru yemeye razıysanız, iyiliklerin düşmanı ehven-i şerdir. İktidar bizden diye, vaktinde 28 Şubat'a karşı çıkanlardan oluşmuş diye yolsuzluklara karşı niye çıkmayalım? Sayın Erdoğan 'Benim yolsuzluklarıma, kendi şirketinden dezenfektan satan bakanlara, bir gece yarısı hesap vermeden çekip giden damadıma, hiçbir soruşturma açılmayan İçişleri bakanıma ses çıkarmayın, yoksa 28 Şubat geri gelir'. İşte bu korku iklimi muhafazakarları kendi kendileriyle çatışır hale getirdi.

'BAŞÖRTÜSÜNÜ YOLSUZLUKLARI
ÖRTMEK İÇİN KULLANIYOR'

Sayın Erdoğan'ın taktiği varolan yolsuzlukların üstünü örtmek için başörtüyü bir örtü gibi kullanmaya çalışıyor. Biz yolsuzlukların olmadığı Türkiye vaadediyoruz. Sayın Erdoğan bu meseleyi kökünden çözmek yerine, getirsin bir yasal düzenleme, bütün partiler destek verir. Başörtüsünü yasal ve anayasal düzenlemesi yapılması lazımdır. Bir hafıza var. Evlendiğimizde Sare hanım üniversite 2. sınıf öğrencisiydi. Yıllar geçti ihtisas sınavında başörtülü iken hakarete uğramasın diye kapıda bekliyordum. Ben Erdoğan gibi davranmam. Hiçbir şekilde başınızı öne eğecek hiçbir yolsuzluğa izin vermeyeceğim. Bugün muhafazakarların başı öne eğik.
Bütün AK Partililer hem yolsuzlukların var olduğunu söylüyor, hem ona karşı olduğunu söylüyor. Yapacağımız ilk işlerden birisi başörtüsü veya dini vicdan özgürlüğü konusunda yasal ve anayasal teminatı devreye sokacağız. Tek başımıza gelirsek ilk işimiz başörtüsü özgürlüğünü her yerde teminat altına alacak anayasal ya da yasal düzenleme yapmaktır. 28 Şubat yasaklarının bir daha gelmemesi konusunda bütün ittifak üyelerinin yazılı teminatıyla o ittifaka gireriz.

'ANAYASAMIZDAKİ LAİKLİK 'ÖZGÜRLÜKÇÜ' LAİKLİK'

(İsmail Kahraman'ın görüşleri) Doğru bulmuyorum. İktidarın bir aldatmacısı olarak görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının yetkisi var, sayın İsmail Kahraman'ı uyarması lazım. Türkiye'deki laiklik 19. yüzyıl 3. Fransa Cumhuriyeti'ndeki laikliktir. 28 Şubat laikliği o laiklik. Yahudileri bile sistemin dışına iten antisemitizm laikliğidir. Fransız jakoben laikliğidir bu. Bunu alıp Türkiye'de dini görünümün her türlüsünü laikliğe aykırı telakki eden bir anlayıştır. Bunun zirvesi 28 Şubat'tır.
Özgürlükçü laiklik olarak yorumluyorum ben Anayasa'nın ilk 4 maddesini. Herkesin dini ve felsefi özgürlüğünün olduğu. Hiçbir dinin diğer dinin üzerine egemen kılınmadığı. Bir hıristiyanın müslümana, müslümanın hıristiyana egemenliği olmadığı. Devletin inanç farklılıkları gözetmeden davrandığı. Hiç kimsenin diğerine baskı yapmadığı, ayrıcalılı görünmediği anlayış özgürlükçü laiklik anlayışıdır. Laikliği özgürlükçü laiklik olarak yorumlamanın Türkiye'ye barış ve huzur getireceğine inanıyorum.

'S-400'ÜN NEREDE OLDUĞU BELLİ Mİ'

Biz Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıramadık, bir ideolojik kalıba oturttuk. Özgürlükçü demokrasinin kurulması özgürlükçü laiklikle olabilir. Herhangi bir açılışta dua edilmesi batıda da olan bir husustur. ABD'de, Yunanistan'da da oluyor. Parlamento da duayla açılabilir. Önemli olan o yargı kurumunun hüküm verirken bütün vatandaşlara eşit davranacak kurum olması. Yargıyı dua ile açıp, orada adaletsiz yaparsanız. Şu anda yargıya güven sıfır. İster duayla açın, ister marşla açın. Dün yaklaşık 4-5 saat yargı reformu üzerine çalıştık. Daha önceki gün de öyle. Yetkin isimlerle yargı reformu hazırlıyoruz. Adaleti sağlamak en büyük duadır. Adaleti temin ederseniz insanlar size dua eder.
Herhangi kuruluş açısından dua etmenin yanlışı yok ama onu istismar etmek yanlıştır.
Salt Kıbrıs meselesi ya da Kürt sorunu bağlamında 90'lı yılların reaktif politikasına geri dönüldü. Sayın Erdoğan Soçi'ye giderken sayın Erdoğan'a uyarımdır diye yayınladığım video var. Yanlış gidiyorsun, yanına bakanını al dedim. Birinci S-400'ün nerede olduğu belli mi? Nerede S-400 paketi? Türkiye'nin neresini koruyor? Türkiye ulusal güvenliği çerçevesinde gerekli adımları atar. Doğru bir şey yapıldığında doğru yaptınız derim. Libya, Karabağ meselesinde doğru yaptılar diyorum. Ama arkasından Karabağ'da fiilen Rus kontrolü oluşmuştur, Türkiye gereğini yapmamıştır. Bir taraftan tatbikat yapacaksınız diğer taraftan birilerini memnun etmek için onlara son vereceksiniz. Dış politikada maalesef itibar kaybı var. Sayın Cumhurbaşkanına bu konuda gerekli uyarıları yaptık ve yaparız da...

'ERDOĞAN EKONOMİ CAHİLİ'

Bütün bu adımlar sayın Erdoğan ve ekibinin hiç ekonomi bilmediğini, ekonomi cahili olduğunu ortaya koyuyor. Arz ile talep arasında denge problemi varsa market açsan da farketmez. Türkiye'de enflasyon var. Enflasyon, kur ve faiz. Bunun denklemi var. Bunu bilmezseniz faizi tırmandırırsınız, enflasyon ve kur yükselir. Üçünü aynı anda yükseltmek bilenler için yapılamayacak kadar zordur. Önümüzdeki dönem çok daha çetin dönem.
Evvelki gün Etimesgut'ta kahvede iki emekli ağladı. Birisi Düzce'ye oğlunu gönderdiğini, yurt bulamadığını söyledi. Cumhurbaşkanı herhalde işçi diye Beştepe'de çalışanları görüyor. Memur diye orada özel kalem memurlarını görüyor. Onlara sorsa tabii ki söyleyemezler. Çocuk 'Baba ben okula gitmeyeyim, yurt da bulamadım, sana yük olmayayım' demiş. Yanındaki emekli ise '500 lirayla bir fileyi dolduramıyorum' dedi. Dünyada şu anda en yüksek enflasyona sahip ülkelerden biriyiz.

'KIŞI NASIL GEÇİRECEĞİMİZ KONUSUNDA KAYGILIYIM'

Faizde en yüksek biziz. Enflasyonda üçüncüyüz. Faizi aşağı düşüreceğiz diye kur 9 liraya tırmandı. Önümüzdeki kışı nasıl geçireceğimiz konusunda ciddi kaygılarım var. Şu anda enerji fiyatları zirveye gidiyor. Son 1 ay içinde doğalgaz yüzde 30 attı. Şimdi kara kış geliyor. Yazın ucuzlatıcı etkisi gidecek bu yıl zorlu kış olacak. Ama sayın Cumhurbaşkanı bunu görmüyor. Enflasyonda 20'yi bulmamak için ayarlama yapıyorlar. Şu anda üretici ve tüketici enflasyona arasında yüzde 26'lık bant var. Ne yaparsa yapsın Cumhurbaşkanı, 10 bin market açsın. O zaman ne oluyor, çiftçiyi cezalandırıyor. Yüzde 25 zam verdik şeker pancarına diyor. Peki çiftçinin enflasyonu mazot ve gübre. Mazot yüzde 70 artmış. Tohum, yem yüzde 150 artmış. Ardahan'daki hayvancıyı da gödüm Sivas'taki çitçiyi, Aydın'daki pamuk üreticisini de gördüm. Herkes perişan halde.
Maliyet enflasyonu bu halde iken onun girdisini kontrol etmeden nasıl fiyatları düşüreceksiniz? Geçen tanzim açtılar zarar ettiler. Patatesin, soğanın fiyatları yüzde 100 arttı, hiçbir şeye deva olmadı. Cumhurbaşkanı dostlar alışverişte görsün diye marketçilere savaş açtı. Sen bu 5 marketi cezalandırmak mı istiyorsun? Geçen sene pandemi şartlarında bu 5 markete izin verirken küçük esnafı niye kapattın? Türkiye'de gerçekten büyük bir yoksullaşma var. 2002 yılında Türkiye Bulgaristan'ın kişi başına düşen geliri 1,5 katı fazlaydı, şimdi Bulgaristan'ın 1,5 misli gerisindeyiz. Ortada vahim bir tablo var.

'BU KÖTÜLEŞME SON 5 YILIN ESERİ'

Bu ekonomik kötüleşme son 5 yılın eseri. Ben bıraktığımda asgari ücret Avrupa'nın ortalamasıydı. Şu anda Avrupa'da en düşük asgari ücret Türkiye'de. Ben bıraktığımda 450 TL idi burs. Şimdi 650 TL olmakla övünüyor, karşılığı 78 dolar. Üretici enflasyonu yüzde 3,5'ti, şimdi yüzde 44. Biz iyi kadrolarla çalışıyorduk. Hazine Müsteşarını yakını birini getirmek istemişti ben Başbakan iken, 'olmaz' demiştim. Faiz harcaması 2016'da 50 milyardı. Cumhurbaşkanı faizi indireceğim dedi. Şu anda 190 milyar Türk Lirası. 2024'de 300 milyarı bulacak. Vergi gelirlerinin çoğu faize gidiyor.
Pandemide bütün topluma verdikler 20 milyar. 200 milyar lira bastılar pandemi döneminde. Enflasyonu tırmandırdılar. Ama halka vermediler. Benim yakınlarımdan, çevremden hiç kimse zengin olmadı. Ama bugün iktidarın yakınları hepsi servete kavuştu. Ben 1 kuruş yetim hakkı için dünyayı yakarım anlayışındaydım.

Kaynak: Odatv.com