DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuştu.
"2002'ye kadar iktidarın büyük ortağıydınız. Sonraki seçimleri kaybettiniz. 2007'de katılmadınız. 24 Haziran'da yoktunuz. DSP'ye ne oldu da ortadan kayboldu ve şimdi ne oldu da adını bu kadar sık duyar olduk?" sorusuna Aksakal'ın yanıtı, "Bunun ilk ayağı 2007 yılıdır. 2007 seçimlerinde DSP seçime sokulmamıştır. Ben Parti Meclisi üyesiydim. Seçimlere katılma kararını YSK'ya ilk bildiren parti bizdik. Bütün Türkiye'yi dolaşmıştık, iddia ediyorum ki yükselişe geçmiştik. Fakat ‘derin yapı' diye tarif edeceğim yapı bizim o yükselişimizin karşısında CHP'nin muhtemelen zafiyete uğrayabileceği düşüncesiyle o günkü genel başkanımız Zeki Sezer'e ziyarete geldi" oldu.
Aksakal, şöyle devam etti:
"Seçime katılmaması yönünde telkin ve baskıda bulundular. Gelenler de emekli generaller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'du. Ben parti binasındaydım. Özel Kalem Müdürü telefon açtı ve 'Genel Başkan sizinle görüşmek istiyor' dedi. Dedi ki, 'Ne yapacağız, seçimlere katılmamızı istemiyorlar.' 'Kim istemiyor' dedim, yüzüme baktı. 'Askerler mi?' dedim, 'Yani' dedi. 'Bakın Sayın Genel Başkan, yıllardır Zeki Sezer diye dağlara, taşlara yazdık. 60 minibüsle köy köy dolaşıyoruz. Biz seçime katılırsak ne olacakmış, Cumhuriyet elden mi gidecekmiş' dedim. 'Öyle diyorlar' dedi. Ben de sayın genel başkana 'Eğer 1.2'lik DSP bu seçime katıldı diye bu cumhuriyet elden gidiyorsa bunu gönderen de siz olun, tarihe de öyle geçin" dedim. Nitekim parti seçime giremedi. Diyorlar ya, "DSP gitti CHP'nin sırtına yapıştı', kesinlikle reddediyorum. O dönem Deniz Baykal CHP Genel Başkanı. Rahşan Ecevit ile anlaşıp, DSP'nin kapatılması ve vakıf yapılması üzerinde anlaşıp, 12 DSP'li vekilin, CHP'den parlamentoya girmesi üzerine anlaşmışlardı. Ama başarılı olmadı. DSP'li genetiği partisinin kapanmasına müsaade etmedi. Ama toplumdan uzak tutuldu, yok sayıldı. Sanki solun tek partisi CHP imiş gibi bir algı yaratıldı. Şimdi olay tekrar toparlanmaya başladı, siyaset yapmak isteyen düzgün insanların sığınacağı kapı oldu DSP."
İpek Özbey'in yönelttiği sorular ve Önder Aksakal'ın verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:
-DSP'yi yok etmeye çalıştıklarını anlatıyorsunuz, bugün ise sizi ‘AKP-MHP koalisyonu tarafından oyları bölmekle görevlendirilen kurtarıcı melek' olmakla eleştiriyorlar. Genel Başkan yardımcınızın ‘CHP kapatılmalı' açıklamasından hareketle sorayım: DSP olarak CHP'nin oylarını bölmeye, onu yok etmeye mi çalışıyorsunuz?
Genel Başkan yardımcımız, CHP'nin devleti yönetme arzusunun hiçbir zaman olmadığını da söyledi. ‘Hiçbir zaman' tarihini şöyle koymalıyız. Türkiye'de 1980'de bir milat yaşandı. Kartlar yeniden karıldı. Bu yüzden CHP'yi değerlendirirken Atatürk'ün kurduğu CHP'yi değerlendirmeye sokmak en yanlış iş.
-Şunu mu demek istiyorsunuz: CHP bugün Atatürk'ün kurduğu CHP değil…
Öyle değil mi? 1992'de Deniz Baykal tarafından yeniden açıldı. Onlar Atatürk ile özdeşleştirebilirler, külliyen haksızlar demiyorum ama işleyişi ve misyonu Atatürk'ün kurduğu CHP misyonunun dışındadır.
-2007 seçimlerine katılmama gerekçenizi anlattınız, peki ya 24 Haziran?
İYİ Parti kuruldu. MHP, İYİ Parti yapılanması içindeki blokun karşılarına rakip olarak çıkmasını istemedi. Muhtemelen iktidarla da anlaştı. "Bunları nasıl seçime sokmayız" hesapları yapılmaya başlandı. Seçimlere katılabilme kriterleri yasalarda belli. Oy verme gününden 6 ay önce 41 ilde örgütlenmiş ve büyük kongresini yapmış olacak. 41 ildeki teşkilatlanmayı da "o ilin ilçelerinin üçte birinde teşkilat kurmayı gerektirir" diye bağlıyor. İYİ Parti bu kriterleri tamamlamak üzere ya da tamamlamış iken YSK bunu engellemek için kendince uyduruk bir kriter daha ortaya atıp, teşkilatlanmanın gerçekleşmesini o ilçe teşkilatının kongresini de yapmış olmasına bağladı. Halbuki yasada öyle bir şey yok. Bu arada bizim de 25 ilçemiz bu pozisyondaydı. Yani kurulmuş ama kongresini yapmamış. 8 Aralık 2017'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan ‘seçime katılabilir' diye yazı almışız. Ancak 19 Ocak'ta bir liste hazırlandı ve içinde DSP yok. Nasıl olur, yazı var elimizde. İşte o zaman biraz önce anlattığım kriteri önümüze koydular.
'20 GÜNLÜĞÜNE 20 VEKİL DE BİZE VERSELERDİ'
-Ancak İYİ Parti seçimlere girebildi…
Bu durumu ilk Bekir Bozdağ'ı aradım, anlattım. "Araştıracağız" dediler, ses çıkmadı. Ertesi gün o zaman CHP Sözcüsü olan Bülent Tezcan'ı aradım. Aydın'dan arkadaşımdır, pastanede buluştuk. Evrakları gösterdim, şaşırdı. "Ben basın toplantısında bu konuyu gündeme getireceğim, gerekirse YSK'nın önünde ortak açıklama yaparız" dedi. Sonra ses kesildi. Derken CHP, 15 milletvekilini İYİ Parti'ye transfer etti.
-Aynısını size yapmalarını da beklediniz mi?
Demokrasinin önünün açılması için yaptılarsa biz de beklerdik tabii. Eğer siz ‘Hak hukuk adalet' diye Ankara'dan İstanbul'a yürüyen bir anlayışa sahipseniz 20 günlüğüne bize de 20 milletvekili verebilirdiniz. O zaman demokrasi kahramanlığı olabilirdi. CHP yöneticileri, "DSP o zaman seçime sokulmadı, şimdi niye sokuluyor" diyor. Sokulmadığını biliyorlar çünkü. Neden seçime giremediğimizi sorgulamayanlar, bugün nasıl seçime girdiğimizi sorguluyor, sizce de tuhaf değil mi? Legal bir siyasi partinin seçime girmesinden daha doğal ne olabilir ki?
-Eğer CHP 24 Haziran'da size el uzatsaydı, bugün Türkiye'de ne değişmiş olurdu?
Biliyorsunuz 24 Haziran seçimlerine giderken yeni anayasa çerçevesinde bir seçim sistemi gerçekleştirildi. İttifaklar yasallaştırıldı. Bizi seçimlere sokmadılar. Dolayısıyla CHP, DSP'nin öyle bir ortamda seçimlere katılması halinde devleti yönetme arzusu olan bu partinin onların önüne geçebileceği kaygısı taşıyarak bu işe ilgisiz kaldılar. O dönemde bir televizyon kanalına çıktık, ittifak teklifi gelirse bu ittifaklara katılır mısınız diye soruldu. Ben de "DSP olarak bizim yasal anlamda ittifaklara parti olarak katılma imkanımız yok. Ama tabii ki parlamentoda partimizin temsilini isteriz. Kim istemez? Bu durumda ittifaklardan herhangi biri bize milletvekilliği teklif ederse o zaman bunları konuşuruz. Çünkü bizim için AKP, MHP, HDP, CHP diye bir ayrım olmaz, hepsi ile aynı mesafedeyiz.
-CHP ile AK Parti size aynı mesafede mi? Biri muhafazakar, diğeri sol parti olduğu için soruyorum…
Partilerin sağ, sol tanımını toplum belirler. Kendisine solcu diyebilir ama sol değildir. Herkes kendine sol diyor. Yasal olarak devletin kanunlarına göre kurulmuş tüm partilere aynı mesafedeyiz.
- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu "DSP ile ittifak kuramaz mıydınız" soruma, "arkadaşlarımız görüştü" yanıtını verdi. Kuramaz mıydınız?
Size de söylediği gibi ‘arkadaşlarımız' görüştü. Peki partiler arası ittifakta arkadaşlar mı görüşüyor yoksa genel başkanlar mı? Bizim Kılıçdaroğlu ile böyle bir diyaloğumuz olmadı. 2015 yılında kendilerine kurumsal işbirliği teklif ettik. İlk görüşme DSP'nin talebi üzerine yapıldı. Kurumsal işbirliği teklifimize Kemal Bey, "Çok iyi olur" dedi. İkişer kişi görevlendirildi. Buraya geldiler, 15-20 dakika goy goy muhabbeti. Havalar, sular… Fenerbahçe, Galatasaray vs. Hadi dedik "sadede gelelim." Engin Altay, elini şöyle attı, "Kapatın gelin şu partiyi artık" dedi. Durun yahu, parti kapatmak bakkal dükkanı kapatmaya benzemez. DSP'nin logosunu da CHP logosunun bir yerine koyacaklar… Bunun için kurultay toplaması lazım, toplayamaz. Sonra tekrar toplanma kararı aldık. O arada Kılıçdaroğlu bir televizyon programında "Ben onlara söyledim, partiyi kapatıp gelsinler" dedi. Benim genel başkan yardımcım çıkıp, "CHP kapatılmalı" dediğinde ortalığı yıkıyorlar. Aynısını siz söyleyince neden ortalık yıkılmıyor?