Galip Ensarioğlu, 2011 seçimlerinde Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı iken AK Parti'den milletvekili seçildi. Ancak daha sonra “kendisinin de anlam veremediği” bir şekilde 7 Haziran seçimlerine girecek adaylar arasında yer almadı. 12 Eylül günü yapılan kongrede ise bu defa partinin yönetim organı MKYK'ya adını yazdırdı. Al Jazeera'den Gonca Şenay'ın sorularını yanıtlayan Ensarioğlu, AK Parti'nin 7 Haziran seçimlerine kötü bir listeyle girdiğini söyledi. AK Parti'nin HDP karşısında büyük kan kaybettiği Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki listesini ise “daha kötü” olarak tanımladı. Türkiye'nin yeniden içine girdiği çatışmalı süreci değerlendiren Ensarioğlu, devletin çözüm süreci boyunca vergi daireleri kuran, asayiş birimleri oluşturan PKK'yı süreç uğruna tolere ettiğini söyledi. Yaşanan son çatışmaların ardından HDP'nin bölgede tepkiyle karşılandığını söyleyen Ensarioğlu'na göre 1 Kasım'da AK Parti tek başına iktidar olacak, HDP ise baraj sorunu yaşayabilir.
7 Haziran seçimlerinde aday gösterilmemiştiniz ve o dönem buna anlam veremediğinizi söylemiştiniz. Son Kongre'de AK Parti MKYK'ya seçildiniz. Nasıl oldu bu?
Tabii şimdi seçim sonuçlarına bakıldığı zaman ciddi bir ikaz var. AK Parti'den vazgeçmiş değil seçmen. Seçmenin umudu hâlâ AK Parti. CHP ve MHP umut olamadı, hatta bırakın iktidar umudu olmayı, muhalefet umudu bile olamadılar. Türkiye'nin sorunu iktidar sorunundan çok bir muhalefet sorunudur. Ülkede ciddi bir muhalefet yok. Ama bize seçmen bir ikazda bulundu. Bunu sadece listelere, söyleme bağlamak belki tek başına çok doğru olmaz ama çıkarılabilecek bir çok sonuç var. Bunlardan biri de listelerin kötü olduğu kesindi.
“Kötü” ne demek?
Tercihler çok iyi yapılamadı. Çünkü parti bir süreç yaşadı orada. 13 yılın sonunda bu partinin genel başkanı değişti. Hemen arkasından seçime gidildi.
Taban tanımıyor muydu adayları? Ya da teşkilat mı benimsemedi? Nedir tam olarak kastettiğiniz sorun?
Tek tek konuşmak istemiyorum. Listeler iyi değildi. Tabii bu listelerin kötü oluşu Güneydoğu'yu çok daha fazla etkiledi. Çünkü Güneydoğu'nun listeleri çok daha kötüydü. Bu, şahısların iyi veya kötü olduğu anlamına gelmez. Bütün adaylar partimizin adaylarıdır ve başvuruları da kıymetlidir. Ama bazen çok iyi bir insan olur, onu yanlış bir yerden aday gösterirsiniz, halk tepki gösterir.
Aday listeleri bir yana siyaseten değerlendirirseniz siyasi ortam, siyasi söylem açısından AK Parti'nin pozisyonu neydi?
Seçmenin nabzı tutuldu, teşkilat, STK temâyülleri gibi ama aday tespiti yapılırken bunlar dikkate alınmadı.
Yani aday tespiti sizin söylediğiniz doğrultuda “doğru” yapılsaydı HDP bu kadar büyük farkla milletvekili çıkaramaz mıydı bölgeden?
Kesinlikle… HDP yine barajı aşardı ama yüzde 13 ile aşamazdı. Belki AK Parti tek başına iktidar olurdu. Neticede bir süreç yaşandı, bunun çok fazla detaylarına girmeye de gerek yok. Buradan ciddi bir ders çıkarıp, yeniden yapılanmak lazım. Bunu da Parti yapmıştır. Seçmenin ne demek istediğinin analizi yapıldı. Bu seçimde tüm yaşanmışlıklardan ders çıkararak sandığa gidiyoruz. Az önce de dedim CHP ve MHP bırakın iktidar olmayı muhalefet dahi olamadılar. O yüzden AK Parti bu halkın umududur ve bunun gereğinin yapılması lazım.
Siz aday olacak mısınız 1 Kasım seçimlerinde?
Ben müracaatımı yaptım, partim takdir ederse adayız.
Seçim sonrası araştırma kuruluşlarının tespitine baktığımızda ortak söylem AK Parti'nin özellikle bölgede Kürt seçmeni büyük ölçüde kaybettiği yönünde. Kürt seçmen büyük ölçüde ve kalıcı olarak HDP'ye mi döndü sizce?
Sadece doğuda değil batıda da… Ama Kürt seçmen “AK Parti'den vazgeçti ama HDP'ye karar verdi”, böyle bir şey de yok. AK Parti'li olduğu halde, “Ben HDP'ye oy vermezsem, barajı aşamazsa şiddet olur, çatışma yaşanır” kaygısı vardı. Kimi, “Bu defa oy verelim barajı aşsınlar” gibi iyi bir niyetle oy verdi. O gün konjonktür ve bizim adaylarımızın yanlışlığı ile oy veren de oldu. HDP böyle bir süreçte oy aldı. Ama hemen ondan sonraki süreçte HDP'ye siyaset yapma, Türkiyelileşme fırsatı verilmeden HDP 80 kişiyle siyasetin merkezine oturduğu halde PKK devreye girdi. Meclis'in açılmasını bile beklemeden ateşkesi bozdu ve saldırılara başladı. Bütün bölge yeniden şiddet sarmalına girdi. Bu HDP'yi çok boşa çıkaran bir hamleydi.
Seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediği “masa yok” sözleri de Kürt seçmen üzerinde etkili oldu mu sizce? AK Parti'ye oy veren Kürt seçmen bir anlamda çözüm sürecine de oy vermiyor muydu?
Evet çözüm sürecine de oy veriyordu, hizmete de oy veriyordu. Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne Başbakan Ahmet Davutoğlu ne de bir AK Parti yetkilisi “Çözüm süreci bitti, bitiriyoruz, bitecek” lafını hiç bir zaman kullanmadı. Ama PKK cephesinden binlerce defa, “bitiyor, bitecek, böyle giderse bitiririz” ifadeleri kullanıldı. Bu aynı zamanda bir niyet beyanıdır. Hükümet ise her zaman tam tersi, “Tek başımıza kalsak da yürürüz” dedi. Bunca ölüm olmasına rağmen “bitti” demedi Sayın Cumhurbaşkanı. “Buzdolabına koyduk. Silahlar gömülmeden müzâkere olmaz” dedi.
Bu uluslararası konjonktür içinde PKK'nın silahları gömme ihtimalini görüyor musunuz? Bu beklentiyi gerçekçi buluyor musunuz?
Gömmeyecekse o zaman müzâkere de yapmayacak, çözüm sürecinin tarafı da olmayacak. Müzâkerenin amacı PKK'nin silahları bırakması, var olan sorunlarımızı siyasi zeminde tartışabilme fırsatı yaratmaktır. Öcalan'ın da dediği “Silahlı mücadele bitmiştir siyasi mücadele başlamıştır” talimatı ve söylemi buydu. O zaman neyin çözümünü yapacağız ben silah bırakmayacağım diyorsa.
Tel Abyad'da PYD'nin kontrolü ele geçirmesi, bölgedeki diğer gelişmeler, Suriye, İran, Irak üçgeni… Siz bu ortamda PKK'nın “Silah bırakıyorum” diyeceğini düşünüyor musunuz?
PKK silah bırakmayabilir. İran'daki, Suriye'deki gelişmelerden sonra PKK'nin silah bırakmaması refleksini anlayabilirsiniz ama Türkiye'deki silahlı varlığını sürdürmesini anlayamazsınız. Türkiye'deki silahlı varlığına son vermek zorundadır. Bu iradeyi göstermediği zaman da çözüm sürecinin tarafı olamaz. O zaman da devlet bu işi tek taraflı yürütür. Döner Kürt halkına, Türkiye halkına der ki, “Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için şu adımları attım. Kalan şu adımları da atarım. Bütün bu adımları attıktan sonra da dönmek isteyenlere şu kapıyı açarım ama elinde silahla devlete karşı mücadele edenle de her devletin yaptığı gibi mücadelemi ederim.”
Hükümet çözüm sürecinde üzerine düşen her şeyi yaptı mı sizce?
Bu soru çok soruluyor. Evet, hükümet böyle bir süreci başlatma iradesi gösterdi. Ardından muhattaplı müzâkere sürecini başlattı. Operasyonları durdurdu. İki tane demokratikleşme paketi çıkardı, sorunu demokratik haklar temelinde çözecek bir çok yasa çıkardı. Çözüm süreci ile ilgili Meclis'te komisyon kurdu, dışarıda âkil insanlar heyeti kurdu. Çerçeve yasa çıkardı, yani bunu yasal zemine oturttu. Çerçeveyi belirledikten sonra kimlerin bu işi yürüteceğinin de açıklaması yapıldı. Peki örgüt ne yaptı? Saldırıları durdurdu, çatışmasızlığa geçti. O kadar. Ikincisi yok. Ülke dışına çıkacaktı, çıkmadı. 100'ün üzerinde saldırıları oldu. Bütün bölgeyi, işadamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayiş birimleri kurdu, kimlik kontrolleri yaptı, mahkemeler kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Bunların tamamı çözüm sürecine aykırı ve çözüm sürecini bozacak şeyler. Kendileri de söz verdikleri tek şeyi yaptılar, ateşkes ilan ettiler. Ama burada hep sorgulanan “Hükümet ne yaptı?”. Hükümet defalarca yasa çıkardı, operasyonları durdurdu.
RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ