Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları;
Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım artık, hiçbirimiz kendimizi insani krizlerin etkilerinin dışında tutamayız. Buna, silahlı çatışmalardan terör saldırılarına, doğal afetlerden iklim değişikliğine kadar tüm insani krizler dahildir. Sınırlar, mesafeler, yükseltilmiş duvarlar, tel örgüler, bizi sorunlardan uzak tutmaya yeterli olmayacaktır. Bunun en son örneğini 6 yıldır süren Suriye krizinde hem de çok acı bir şekilde yaşıyoruz. Akdeniz'in azgın dalgalarının yuttuğu hayatlar, sahillere vuran masum çocuk bedenleri bu mesajı adeta bir tokat gibi insanlığın suratına çarpıyor.
(Suriye'de) 12 milyon insanın yerinden edildiği, bunlardan 5 milyonunun çeşitli ülkelere dağıldığı bu insani kriz karşısında, birkaç komşu ülke dışında kimse iyi bir sınav verememiştir. Artık bu konuda gelişmiş ülkeler başta olmak üzere herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Maalesef bugün insani krizlere maruz kalan yüz binlerce kişi imkan ve kaynak kıtlığından değil, merhamet yoksunluğundan kaybediyor, hayatını kaybediyor. Küresel vicdanın yaşanan trajediler karşısındaki kayıtsızlığı, bugünkü sorunlarımızın da temel nedenidir.
Birleşmiş Milletler resmi verilerine göre, Dünya İnsani Zirvesi'ne 173 ülke ve 9 bin katılımcı katıldı. Türkiye'den katılım takriben bin kişi ve bu arada 900 medya mensubu yer aldı. Toplam katılımcı ise 10 binin üzerinde. Temennim odur ki sonucu da hayırlı olur, bereketli olur.
Gelişmiş teleskoplarla, uydularla uzayın derinliklerini araştıran insanlık, hemen yanı başındaki acıları, sorunları, krizleri adeta görmüyor. Bu çarpıklığı düzeltmek için küresel vicdanı hayata geçirmeliyiz. Bizleri, çocuklarımızı, torunlarımızı ve insanoğlunun gelecekteki tüm nesillerini ilgilendiren bu sorunun çözümü için iki gün boyunca çalıştık. Şayet bu zirve vesilesiyle insanlığın ortak vicdanında küçük de olsa bir kıpırdanma sağlayabildiysek kendimizi başarılı olmuş sayacağız.
Türkiye olarak insani yardımlar yanında sorunun asıl çözümü olduğuna inandığımız insani kalkınma yardımları alanında da çok ciddi faaliyetler yürütüyoruz. Somali örneğinde olduğu gibi, kendi adımızla anılan insani kalkınma modelleri ortaya çıkardık. Balkanlardan Orta Asya'ya, Afrika'dan Ortadoğu'ya kadar geniş bir coğrafyada gerçekleştirdiğimiz yardım faaliyetleri, tarihi bağlarımız yanında insanlığa karşı sorumluluğumuzun ürünüdür. İnsani zirve, bu çalışmalarımızla ilgili birikimlerimizi tüm dünya ile paylaşmamıza vesile oldu.
Bütün gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, az önce Sayın Genel Sekreter'in ifade ettiği gibi G7 ülkelerinin, Sayın Şansölye dışında, burada olmayışı bana göre de üzüntü vericidir. Bunu G7 ülkelerinin yakın takibe alması gerekir. Bu kadar imkan var, bu kadar güç var ve bu imkanı, bu gücü en azından düşüncelerinizde, 'Ne gibi katkılarda bulunuruz ', Bunları buralarda ortaya koymak suretiyle diğer ülkeleri de teşvik etmek, herhalde gelişmiş ülkelerin en önemli görevleri arasında olsa gerek.
Terörden arındırılmış, güvenli bölge olarak Suriye'nin kuzeyinde bir bölge kurulması teklifimiz var, Türkiye olarak. 'Orada yeniden bir şehir inşa edelim' diyoruz ve inşa ettiğimiz bu şehre Suriye'den göç etmek isteyenleri yerleştirelim, Türkiye'de kamplarda yaşayanları oraya yerleştirelim. Bunu dünyadaki gelişmiş ülkelerin liderleriyle görüştüm. Sayın Obama'yla da görüştüm, Sayın Merkel'le, Şansölyeyle dün de görüştüm. Ve hala da görüşüyorum, görüşeceğim. Fakat tabi herkeste şu endişe var. 'Bunun güvenliği ne olacak ' Ben de diyorum ki, şu anda hani bir zamanlar Amerika - Meksika arasında, malum güvenlik hattı vardı, Kıbrıs'ta yeşil hat var, o da bir güvenlik hattı. Buralarda bunu nasıl sağlamışsak, nasıl başarmışsak, orada da uçuşa yasak bölgeler ilan ederiz ve BM burada gerekli güvenlik tedbirini alır, hatta hatta gerekirse NATO'yu devreye sokmak suretiyle buranın güvenliği temin edilir. Yeter ki biz terör örgütünden, DAİŞ'ten, PYD, YPG, bunlardan ne yapmayalım Çekinmeyelim, korkmayalım ve tüm terör örgütlerinin üzerine korkusuzca gidelim. Şunu unutmayalım ki eğer biz teröristler kadar cesur değilsek insanlığın bağımsızlık mücadelesini veremeyiz.
Zirvede ikili görüşmelerimizde Merkel ile bu para konusunu görüştük. 2016 için 3 milyar euro verilen bir sözdü, daha sonra sayın Davutoğlu'nun görüşmelerinde 2017 için de 3 milyar euro verileceği şeklindeydi. Destekler söz verildiği gibi yürümüyor. Bu destekler Türkiye'ye verilen destek değildir, mültecilere verilen destektir. Türkiye lütuf beklemiyor ama dürüstlük bekliyoruz.
Türkiye ne kriteri yerine getirecektir. Kriter konusu bir yere kadar çekilir sonra siz düşünün deriz.Bize ikide bir kriter dayatmasınlar. Görüşmede netice alındı, alındı yoksa Meclis'ten yasa çıkmaz.