CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin hukuk ve seçim işleri genel başkan yardımcılığı tarafından düzenlenen, Anayasa Çalıştayı'na katıldı. Ankara'daki bir otelde gerçekleştirilen çalıştayın açılış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin anayasa tarihine değindi. En çok değişikliğe uğrayan anayasanın 1982 Anayasası olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Bütün bu değişikliklere karşın acaba darbe ruhu hala varlığını koruyor mu bu anayasada? Bunun üzerinde de durulması ve düşünülmesi gerekir. Kuşkusuz tek başına anayasayı ele almak da doğru değil. Anayasa darbe ruhunu taşıyan bir üst hukuk normuysa aynı ruhu taşıyan alt hukuk normlarının olduğunu da bilmemiz gerekiyor. O nedenle biz tartışmalarımızda sürekli olarak bir darbe anayasasından değil, bir darbe hukukundan söz ederiz. Anayasaya uygun olarak yani darbe ruhunu içine sindirmiş bir anayasaya paralel bir darbe hukuku oluşturmak. Darbecilerin temel görevlerinden birisi bu olmuştur. Bugün Türkiye'nin önündeki tablo, bu acı tablodur" ifadelerini kullandı.
'YENİ ANAYASA' VE 'BAŞKANLIK' AÇIKLAMASI: ÜLKENİN REJİMİNİ BİR KİŞİ BELİRLEYEMEZ
Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili değerlendirmede bulunan CHP lideri Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Bugün deniyor ki bir anayasa değişikliği yapalım. Arkasından cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra 'Sistemi değiştirelim, parlamenter demokratik sistemden vazgeçelim, yerine başkanlık sistemi getirelim'. Nasıl bir başkanlık sistemi? Türkiye'ye özgü bir başkanlık sistemi. Bir ülkenin rejimini bir kişi belirleyemez. Bir kişinin arzusu üzerine rejim değişmez. Bir ülkenin rejimini, o ülkenin tarihsel koşulları belirler. Siyasal, sosyolojik koşulları belirler. Amerika'nın tarihini bilirseniz başkanlık sisteminin neden olduğunu anlarsınız. Türkiye'nin en temel sorunu, Türkiye'nin tarihini bilmeyen, sığ bir kültüre sahip kişiler tarafından yönetilmiş olmasıdır"
"PARLAMENTER SİSTEM, BEDELLER ÖDENEREK YAŞATILDI"
Başkanlık sistemiyle ilgili eleştirilerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "140 yıllık bir parlamenter sistem deneyimimiz var. Bedeller ödenerek, bu parlamenter sistem yaşatılmıştır. Bir kişinin arzusu üzerine 140 yıllık çabayı alıp, bir tarafa atacağız ve Türkiye'ye özgü bir başkanlık sistemi getireceğiz. Neden? Bir Allah'ın kulu çıkıp, haklı bir gerekçe söylesin. Bir kişinin arzusu üzerine bunlar yapılır mı?" dedi.
"PARLAMENTOLAR KANUN ÇIKARMA FABRİKALARI DEĞİL"
Hükümetin parlamentoya bakış açışını da eleştiren Kılıçdaroğlu, "Şunu söylüyorlar. 'Parlamento yeteri kadar çalışmıyor'. Parlamentoyu kanun çıkarma fabrikası olarak görmek kadar büyük bir hata olamaz. Parlamentolar kanun çıkarma fabrikaları değildir. Hala bu gerçeği eğer bu ülkeyi yönetenler öğrenememişlerse biz bunlara neyi öğreteceğiz? Alfabenin A harfinden başlasınlar. Sadece bunu öğütleyebiliriz. Eğer parlamentolar her olaya özgü yasa çıkarırlarsa mahkemeleri kapatalım o zaman. İçtihatlar niye vardır? Bu gerçek dahi iktidar tarafından algılanmış değildir. Olaya özgür parlamentoya yasa getirmek, o sorun çözüldükten sonra çözülen sorunun yeni sorunlar yarattığını fark etmek kadar cahilce bir şey olamaz" diye konuştu.
"YÜZDE 10 SEÇİM BARAJI DARBECİLERİN ÜRÜNÜDÜR"
Sağlıklı işleyen, güçlü bir parlamenter sistem kurmak için neler yapılması gerektiğini anlatan CHP lideri Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, darbe hukukundan arındığı süreç içinde süratle bu sorunlarını çözebilecek güce sahiptir. Güçlü bir parlamenter sistem gelebilir. Anayasayı değiştirmek yetmiyor. Eğer Seçim Yasasını değiştirmezseniz yüzde 10 seçim barajı hangi demokratik ülkede var? Çıkıp bunu, bu ülkeyi yönetenler söylesin? Sabah, akşam, öğle, ikindi milli iradeden söz ederler. Peki milli iradenin parlamentoya tam yansımasını niye engellerler? Yüzde 10 seçim barajı kimin ürünüdür? Darbecilerin ürünüdür. Yüzde 10 seçim barajını Adalet ve Kalkınma Partisi savunuyor. Yüzde 10 seçim barajını askeri darbeciler getirmişlerse yüzde 10 seçim barajını kaldırmak da demokrasiyi savunanların görevi olmalı"
"GÜCÜ ELİNDE TOPLAYAN KİŞİ ÜLKEYİ FELAKETE SÜRÜKLERSE NE OLACAK?"
Başkanlık sistemine yönelik eleştirilerini yineleyen Kılıçdaroğlu, "Bütün bunlar olurken, sadece bunları seyredip, 'Parlamento çalışmıyor. Darbeciler de iyi yapmış, elime bir fırsat vermiş. Şimdi ben kalkacağım, başkanlık sistemi kuracağım ve başkan olacağım. Tek söz söyleme hakkı ve yetkisi bende olacak'. 'Güçler ayrılığı, ne gerek var? Güçlerin uyumu olmalı. Bir kişi söylemeli, herkes buna uymalı'. Ne olmalı? Hep beraber çay toplamaya gitmeliyiz. Ne güzel, elimizde makaslarla çayları kesiyoruz. Ülke huzur içinde. Peki güç zehirlenmesi dediğimiz kavram ne olacak? Gücü elinde toplayan bir kişi ülkeyi felakete sürüklerse ne olacak? Hitler, bütün güç elindeydi. Öyle bir sürecin içine girdik ki Türkiye de aynı normları neredeyse benimser hale geldi. Bizi rahatsız eden budur" ifadelerini kullandı.
"ANAYASALAR BİR PARTİNİN MUTFAĞINDA HAZIRLANMAZ"
Olağanüstü hal uygulamasının olduğu bir dönemde, anayasa değişikliğinin sağlıklı olarak yapılıp yapılmayacağına ilişkin değerlendirmede bulunan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: "12 Eylül 1982 Anayasası'nın hazırlandığı ve kabul edildiği koşullarla birlikteyiz. Aynı koşulları yaşıyoruz. O günün tablosuyla bugünün tablosu arasında bir fark yoksa 12 Eylül darbe anayasasını eleştiriyorsak yeni bir anayasa yapıp, tartışmadan, konuşmadan, düşüncelerimizi özgürce açıklamadan nasıl daha güzel bir anayasa yapabiliriz? Anayasalar bir partinin mutfağında hazırlanmaz. Bir partinin dünyaya bakışıyla hazırlanmaz. Anayasalar aynı zamanda evrensel kuralları da içermek zorundadır. Uzlaşma olmadan, dayatma kültürüyle anayasalar hazırlanmamalı"
"NEDEN PARLAMENTER DEMOKRATİK SİSTEMİMİZDEN VAZGEÇİYORUZ?"
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi televizyon kanallarına gönderdiği metni okuyan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Parlamenter demokrasi vurgumuzu o gece de yaptık. TBMM Başkanı'nın imzaladığı 4 partinin ortak bildirisi var. Orada da parlamenter demokratik sistemimize vurgu yapıyoruz. 15 Temmuz'dan bu yana ne oldu? Neden parlamenter demokratik sistemimizden vazgeçiyoruz? Neden parlamentoyu aşağılıyoruz? Milli iradeyi bir kişinin iki dudağı arasına neden hapsediyoruz? Bir kişiye koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni neden teslim ediyoruz? Öğreneceğimiz çok şey var"