Van'da kanaat önderleriyle bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sadece bölgede yaşayanların değil Türkiye'de 83 milyonun büyük acılar yaşadığını, büyük sorunlarla karşılaştıklarını, bu sorunları aşmak zorunda olduklarını söyledi.
Bu sorunları kavga ederek, birbirlerine kin ve öfke duyarak değil akıl, irfan, hoşgörü ve ilimle aşmak zorunda olduklarını anlatan Kılıçdaroğlu, bu konuda herkese görev düştüğünü aktardı. Bütün meselenin toplumu kaynaştırmak, bireylerin birbirlerine saygı duymasını sağlamak olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Farklı düşünebiliriz, farklı düşünemezsek zaten Türkiye'yi büyütemeyiz. Farklı düşündük diye birbirimize kin ve öfke duymamalıyız. Tam tersine oturup uygarca tartışabiliriz. Biz beraber ve birlikte ülkemizi bu bölgenin ve dünyanın saygın ülkelerinden biri haline getirebiliriz. Bunun için devleti yönetenlere büyük görev düşüyor. Halkın hakemliği demokrasilerde temel kuraldır. İçinde bulunduğumuz sorunları anlatırken çözümleri de anlatmaya çalışacağım. Anayasamızın 5. maddesi var. Devletin yönetimiyle ilgili temel kurallar vardır. Belki çoğunuz Anayasa'yı hiç eline almadı.
Dedi ki 'Bu darbe anayasasıdır, darbe anayasasını tamamen kaldıracağız.' Doğrudur, bir darbe anayasası olduğu, darbe ürünü olduğu, darbenin koşullarını taşıdığını biliyoruz zaten. Ama içinde her dönemde değişik ülkelerin anayasalarında da yer alan temel kurallar var. Bu kurallar önemlidir. Mesela diyor ki devletin temel amaç ve görevlerini belirtirken, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumaktır diyor. Şimdi şu soruyu sormak lazım, devleti yönetenler demokrasiyi koruyorlar mı acaba? Demokrasiyi savundular mı yoksa var olan demokrasinin kırıntılarını bile yok mu ettiler? Her birimizin bunu düşünmesi lazım. Eğer Anayasa'da devleti yönetmenin kurallarından birisi Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumaksa ve demokrasi korunmuyor ve bir anlamda yok ediliyorsa oturup düşünmemiz lazım."
'YASAMA ORGANI VESAYET ALTINDA'
Vatandaşların milletvekillerini seçmediğini sadece genel başkanların belirlediği listenin altına mühür bastığını aktaran Kılıçdaroğlu, "O zaman ne oluyor, parlamentoda milletvekilleri, genel başkanların vesayeti altında oluyor. Bugün bir gerçek, bir kişi diyor ki Cumhur İttifakı'na 'Bu kanun geçecek.' diyor. Hiç kimse bu kanunda acaba yanlış bir yer var mı, oturup tartışalım, böyle bir şey yok. Bu geçecek dediği andan itibaren AK Parti ve MHP'li bütün milletvekilleri hep beraber ellerini kaldırıp ve indirirler. Bu yasama organının vesayet altında olduğunu gösterir. Bu vesayetten kurtarmamız lazım. Darbe hukukundan arındıracaksak Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesi, milletin vekilini milletin seçmesi lazım. Bu olmadığı takdirde demokrasi sağlıklı bir raya oturmaz" ifadelerini kullandı.
Demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü, medya özgürlüğünü, farklı düşünceye saygıyı, üniversitelerde bilimsel özgürlüğü yeniden inşa etmek sorunda olduklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, demokrasisi gelişmiş ülkelerin hızlı büyüyüp geliştiğini, gelişmemiş ülkelerin de hep birbirleriyle kavga ettiğini söyledi.
Anayasa'nın 5. maddesinde "Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak zorundadır siyasi iktidar" denildiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Devlet yönetmenin kurallarından biri. 'Kişilerin refahını, huzurunu ve mutluluğunu sağlamak zorundadır devleti yönetecek olan iktidar.' diyor. Refah sağlandı mı? Konteynerlerden geçinen, çöplüklerden yiyecek toplayan yüzbinlerimiz var. Bu mudur refah? 10 bin 822 dolardı kişi başına gelir, bugün 8 bin 599 dolara düştü. Her birimizin geliri düştü. Mutluluğu mu sağladılar? Uluslararası mutluluk istatistiği sağlandı. Türkiye 104. sırada. Kimsenin yüzü gülmüyor. Herkes bir endişe içinde.
Bu endişeyi gidermek zorundayız. Biz gidereceğiz, beraber yapacağız. Bunu yapmadığımız sürece çocuklarımıza hesap veremeyiz. Çocuklarımız güzel bir Türkiye'de yaşamak istiyor, neden umudu dışarıda arasın? Kendi ülkesinde kendi coğrafyasında huzur içinde yaşayabilmeli, gelir elde edebilmeli, kültürel hayatını yürütebilmeli. Bunları yapabiliriz."
'DEVLETİ CAM GİBİ ŞEFFAF YAPACAĞIM'
İktidar olduklarında bir hafta içinde 'barış akademisyenleri'nin tamamını yeniden üniversitedeki görevlerine iade edeceklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, farklı düşünceden oldu diye insanların üniversiteden atılmasının doğru olmadığını, buna izin vermeyeceklerini dile getirdi.
Irkçılığı, inanç, kimlik, yaşam tarzı üzerinden siyaseti bitireceğini iddia eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Geçmişte bizim kabahatimiz vardı. CHP olarak kabahatimiz vardı. Toplumdan uzaklaşmıştık. Halktan yabancılaşmıştık. Şimdi onu yapmıyoruz artık, değiştik. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP'dir. Bunu rahatlıkla ifade edebilirim. Devleti cam gibi şeffaf yapacağım. Bakın hepiniz vergi ödüyorsunuz. Nereye gidiyor bu paralar? Demokrasinin çıkış noktası vatandaşın siyasi iktidara dönüp 'Benim vergimi nereye harcadın ey hükümet?' demesiyle başlamıştır. Allah'ın izniyle devleti cam gibi saydam yapacağım. Böyle devlet yönetilmez. Hani yeri geldiği zaman söylüyoruz. Kul hakkı yemek en büyük günahtır.
Kul hakkı yemek en büyük günahsa kul hakkı yiyenlere neden oy veriyoruz o zaman? O günaha ortak olmuyor muyuz? Adalette olana oy vereceksin sen. Gerçek anlamda demokrasiyi getireceğim. Kitabımız Kur'an-ı Kerim bile 'Aklınızı kullanmıyor musunuz?' diyor. Aklı kullanmak zaten bizim görevimizdir. Yüce Yaradan'ın bize verdiği en değerli şey akıldır. Aklın kullanılması istişare demektir. Bir devletin yönetimini bir kişiye teslim edemezsiniz."
'OTURACAĞIZ SURİYE'YLE BARIŞACAĞIZ'
Sığınmacıların en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Suriyeli kardeşlerimi, ırkçılık yapmadan, onların hakkını yemeden, evlerini, yollarını, okullarını, hastanelerini, kreşlerini yaptıktan sonra memleketlerine göndereceğim. Hiçbir tereddüt yok bu konuda. En geç 2 yıl içinde bunu yapacağım. Kendi ülkelerine gitsinler. Bu dış politikayı 180 derece değiştireceğim. Bu dış politika Türkiye'nin başına bela. Birilerinin talimatıyla dış politikayı oluşturuyorlar. Suriye ile niye kavga ediyoruz? Suriye gerçeğine bakalım. İki taraf var değil mi? İki taraf da Müslüman? İki taraf da birbirini nasıl öldürüyor? Allah Allah diye. Ellerindeki silahlar egemen güçlerin. Niye buna izin veriyoruz?
Oturacağız Suriye'yle barışacağız. Büyükelçiliği göndereceğiz. Onlar da gönderecekler. Buradan gidecek olan Suriyelilerin can ve mal güvenliğini sağlayacağız. Onları şöyle veya böyle şiddetin ortasına atmayacağız. Ayrıca kendi iş adamlarımıza diyeceğiz ki gidin kardeşim orada yeni fabrikalar kurun. Bütün Suriyeliler gitsin o fabrikalarda çalışsınlar. Hepsi üretsinler. Mallarını gerekirse biz satın alacağız. Yapacağım. Yetki verirseniz en geç 2 yıl içinde bunu yapacağım."
'AFGANİSTAN'DAN SÜRÜLER HALİNDE GELİYORLAR'
"Şimdi Afganistan'dan sürüler halinde geliyorlar. Binlerce kişi geliyorlar. Kimden talimat aldılar?" diyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Erdoğan, Biden ile yaptığı görüşmede Afganların Türkiye'ye gelmesini kabul etti. Sonra bunu gizlediler uzun süre. Bir baktık Amerika Birleşik Devletleri'nden bir yetkili açıklama yaptı. Kendileri Afganistan'dayken, kendilerine yardım eden Afganlarla iş birliği yapmışlar. O işbirliği yapan Afganlardan 1 milyon kişi gelecek. Türkiye'de bir süre kalacaklar. Türkiye demiyor, üçüncü ülke diyor. Kalacaklar ve bir süre sonra içinden seçecekler bazılarını götürecekler. Diğerleri bizim başımızda kalacak. Niye kardeşim? Burası sömürge deposu mu? Burası sığınmacı deposu mu? Onlar bize para vereceklermiş. Devletin itibarını, saygınlığını parayla mı satacaksın. Gencecik insanlar 2 bin 400 kilometreyi aşıyorlar Türkiye'ye geliyorlar. Devletin gözetiminde, bu hükümetin gözetiminde geliyorlar tamamı.
Hepsi genç, askerlikten yeni gelmiş gibi. Biz ne yapıyoruz bunun karşılığında. Pırıl pırıl evlatlarımıza, gençlerimize siz de gidin Kabil'e savaşın diyoruz. Onlar buraya çalışmaya, biz oraya ölmeye gidiyoruz. Niçin? Hangi akıl bunu kabul eder? Bizim Afganistan ile tarihsel dostluğumuz var. Afganistan'ın kendi iç işlerinde barış için gidebiliriz, tarafları barıştırabiliriz ama kavganın parçası olmak son derece yanlıştır. Bu yanlış bir politikadır ve bedeli çok ağırdır. Daha gelecekler, 1 milyondan daha fazla gelecek. Oturup İran'la konuşmuyor, 'Neden gönderiyorsun?' demiyor. Geri İran'a gönderebilir uluslararası sözleşmelerde, onu da iade etmiyor. Türkiye'nin başına önümüzdeki süreçlerde büyük felaketler gelebilir. Büyük iç çatışmalar olabilir, hepimiz sakin olmalıyız. Bunları, demokratik yollarla göndermek zorundayız. Sandığa gideceğiz ve bunları göndereceğiz sonra ülkeye huzuru getireceğiz. Bunu yapmak zorundayız. Dış politikayı barış üzerine inşa edeceğiz."