CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "İki kırmızı çizgimiz var. Bayrağıyla sorunu olmayan, vatanıyla sorunu olmayan, 'Bayrak ve vatan benim için vazgeçilmezdir' diyen herkesle kucaklaşacağız. Bayrağımız ve vatanımız için yeri geldiğinde canımızı vereceğiz. Dolayısıyla yeni bir siyaset anlayışı getireceğiz." dedi.
Kılıçdaroğlu, Çorum'da bir düğün salonunda düzenlenen "Kanaat Önderleri Buluşması"nda muhtarlar, oda, dernek başkanları ile sivil toplum kuruluşu ve üretici örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi.
Burada yaptığı konuşmada, Türkiye'ye yeni bir siyaset anlayışı getireceklerini, bir dönemi kapatacaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Ahlaklı, hesap veren, vatandaşını kucaklayan, hiç kimseyi kimliğinden, inancından, yaşam tarzından ötürü ötekileştirmeyen bir siyaset anlayışını getirmek istiyoruz." diye konuştu.
Alın teri dökenlerin, helalinden kazananların yanlarında olduklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bayrağıyla sorunu olmayan, vatanıyla sorunu olmayan, 'Bayrak ve vatan benim için vazgeçilmezdir' diyen herkesle kucaklaşacağız. Bayrağımız ve vatanımız için yeri geldiğinde canımızı vereceğiz. Dolayısıyla yeni bir siyaset anlayışı getireceğiz. Düzgün bir siyaset anlayışı getireceğiz. Bunu yapmak zorundayız." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin nasıl yönetileceğinin, siyaset kurumunun nasıl işleyeceğinin Anayasa'nın 5'inci maddesinde belirtildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Devlet bakidir, devlet kalıcıdır, devleti yöneten siyaset ise geçicidir. Devleti yönetmek üzere siyaset kurumuna yetkiyi millet verir, sandığa gider ve der ki 'X partisi gelsin, devleti yönetsin'. Ama o parti devleti bu Anayasa'ya göre yönetmek durumundadır. Bu kurallara göre devletimiz yönetiliyor mu? 5'inci madde; Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacaktır. Devleti yöneten siyasi irade Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korur. Bağımsızlık ne demektir? İki anlamı vardır; siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Ekonomik bağımsızlığınızı koruyamazsanız, siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız. O nedenle Gazi Mustafa Kemal'in iki temel ilkesi vardır. 'Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir'. Yani 'Bayrağımın altında özgürce yaşayacağım, hiçbir gölgeyi kabul etmiyorum.' diyor. Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle perçinlenmezse siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız. El aleme el, avuç açarsınız. O nedenle Mustafa Kemal ve arkadaşları siyasi ve ekonomik bağımsızlığı beraber düşünmüşlerdir. Bunu niçin ifade ediyorum? Şunun için; eğer biz 83 milyon olarak Londra'daki bir avuç tefeciye mahkum edilmişsek ve onlardan para gelmezse Türkiye'yi yönetemiyorsak, biz dünyanın faizini onlara ödüyorsak ekonomik bağımsızlığımız tehlikededir. Siyasi bağımsızlığımız, eyvallah bir sorun yok ancak ekonomik bağımsızlığımız tehlikededir. O nedenle ekonomisi güçlü olan devletler dünyada her zaman söz sahibi olur. Görevimiz ekonomiyi daha güçlü hale getirmektir." "Demokrasi dediğimiz kavramı büyütmemiz lazım"
Kılıçdaroğlu, Anayasa'da devleti yönetmek üzere halk tarafından görevlendirilen siyasi partinin cumhuriyeti ve demokrasiyi korumakla görevlendirdiğini vurguladı.
"Peki demokrasiyi koruyor muyuz?" diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasinin önemini hepimiz biliyoruz. Demokrasi, halkın iradesine saygı göstermek demektir. Herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesi demektir. Aynı zamanda demokrasi can ve mal güvenliğidir. 'Benim malıma gelir birisi çökerse ben mahkemede bulurum. Nasıl olsa Ankara'da hakimler var.' demektir. Yargının iradesi parayla satın alınamaz demektir. Siyasi gücün yargı üzerine hegemonyası yok demektir. Medyada, basında özgürlük var demektir. Böyle bir demokrasi bizde var mı şimdi? Eğer bu ülkenin gençleri tweet attığı zaman 'başıma bir bela gelir' diye korkuyorsa, burada bir sorunumuz var demektir. Bunu beraber düşünmek zorundayız. Bu işin partisi yoktur. Demokrasiyi ben de savunacağım, benim gibi düşünmeyen de savunacak. Ben de konuşacağım, benim gibi düşünmeyen de konuşacak. 'Sadece ben konuşacağım, kimse konuşmayacak', bu demokrasi değildir. 'Sadece ben ifade edeceğim, kimse ifade etmeyecek. Sadece ben düşüneceğim herkes bana uyacak', bu demokrasi değil. Demokrasi dediğimiz kavramı büyütmemiz lazım."
"Milletin yüzü gülmüyor"Anayasa'ya göre iktidarın toplumun refahı, huzuru ve mutluluğunu sağlamak zorunda olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Milletin yüzü gülmüyor. Sanayici önünü göremiyor, çiftçi ektiğinin karşılığını alamıyor. Neden? Bütün bunları düşündüğümüz zaman, devleti anayasal kurallara göre yönetmesi gereken siyasi iktidar bu toplumu mutlu kıldı mı? Toplumun refah düzeyini yükseltti mi, mutlu bir toplum yaptı mı? Allah aşkına şunu bir düşünün. Bundan 20-30 yıl önce kimse kimsenin kimliğini sormazdı. Şimdi komşumuzun kimliğini soruyoruz, hangi kimlikten diye. Komşumuzun inancını soruyoruz, hangi inançtan diye. Türkiye hangi hale geldi. Bunları aşmak zorundayız. Biz büyümek zorundayız. Bakın, uluslararası mutluluk endeksi yayınlanmış. 150 ülke arasında 104'üncü ülkeyiz. Kimsenin yüzü gülmüyor. Parası olanın da yüzü gülmüyor, sanayicinin de yüzü gülmüyor. Çiftçinin zaten hiç yüzü gülmüyor. İşsizin yüzü gülmüyor. Üniversiteden mezun olmuş, iki çocuğu var, iş bulamıyor, onun da yüzü gülmüyor. Cebinde parası olması fark etmiyor."
Kılıçdaroğlu, demokrasilerde eleştiri hakkının olduğunu söyledi.
Anayasa'da "Siyasi iktidar, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini koruyacak." denildiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Bu da yok. Bir işveren kazaen kalkıp da hükümeti eleştirince derhal vergi müfettişlerini gönderiyorlar. 'Vay sen beni nasıl eleştirirsin'. Olmaz, eleştirecek. Bir siyasetçi için en değerli şey nedir biliyor musunuz? Alkış değil kesinlikle. Bir siyasetçi için en değerli şey akla, mantığa uygun eleştiri, hatasını göstermektir. Toplumdan öğrenecek bunu. Eleştirecek ki ben kendi hatamı bileyim, yanlışımı bileyim. Aynı hatayı bir daha tekrar etmeyeyim ama bir siyasetçi eleştiriye tahammül edemiyorsa orada her şey bitmiştir. Orada demokrasi yoktur." diye konuştu.
Türkiye'de milli gelirin azaldığını iddia eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2018'de kişi başına gelir 10 bin 822 dolardı. Bugün 8 bin 599 dolar. Bırakın büyümeyi, 10 binden 8 bine düşmüşüz. Hepimiz hissediyoruz bunu. Devleti yönetenler adaletle devleti yönetmek zorundalar. Benim aylığım düşerken, sizin aylığınız düşerken, çiftçinin geliri düşerken, esnaf siftah yapamaz hale gelirken, bu tablo varken... Ben iktidara yakınım, bir maaş yetmez, 4 yerden, 5 yerden maaş alayım ayrıca. Bu oldu mu? Vicdan bunu kabul eder mi? Ahlak bunu kabul eder mi? İnsanlık bunu kabul eder mi? Buna itiraz etmek zorundayız. Sandığa giderken de düşünmez zorundayız. Kararımızı ona göre vermek zorundayız. Türkiye'nin çıkarlarına göre, evlatlarımızın ailelerimizin, bulunduğumuz kentin, mahallenin, köyün çıkarlarını düşünerek sandığa gitmemiz ve oyumuzu öyle kullanmamız lazım."
Kılıçdaroğlu, ünlü düşünür Sadi'nin, "Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez." sözünü anımsatarak, şunları dile getirdi:
"Adalet, bu kadar ulvi bir şeydir. Hz. Ali der ki 'Devletin dini adalettir'. Eğer bir ülkeyi adaletle, ahlakla, liyakatle, erdemle, bilgiyle yönetemezseniz ülkenin felaketine yol açarsınız. Bütün peygamberler adalet için gelmiştir. Eğer siz adaleti yok ederseniz, olmaz. Bu Anayasa ve dünyanın bütün anayasaları der ki 'Hakim, hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verir.' Mahkemeler siyasallaşırsa, gelen talimat üzerine karar verirse orada olmaz. Haksızlığa, hukuksuzluğa birisi uğrarsa beraber sahip çıkmaz zorundayız. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Sevgili Peygamberimiz böyle diyor. Eğer bir yerde haksızlık varsa susmayacaksınız. Susmaya hakkımız yok. Kim olursa olsun. Bize oy verir veya vermez. A partisine oy verir veya vermez, hiçbir partiye oy verir ya da vermez. Mesleği, bulunduğu konum ne olursa olsun, haksızlığa uğradıysa o haksızlığın karşısında ortak ses çıkarmak zorundayız. O zaman bir siyaset kurumu olarak görevimizi yapmış oluruz."
Siyaset kurumunun kimsenin aşı ve eşiyle uğraşmayacağını belirten Kılıçdaroğlu, partisinin belediye başkanlarına bununla ilgili talimatlar verdiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Seçilirsiniz, gelirsiniz, güzel ama sakın ola ki kimsenin ekmeğiyle oynamayın. 'Bu, bizim partili değil, ben bunu atacağım'. Atamazsın kardeşim. Bir yolsuzluğu varsa tamam ama atamazsın. Herkes evine ekmek götürmek zorunda. Çalışıyorsa, alın teri döküyorsa kim olursa olsun. Belediye başkanlarımıza şunu söyledim: 'Seçildiğiniz andan itibaren hiçbir ayrım yapmayacaksınız. Beldeye hizmet edeceksiniz. Fakir mahalleler varsa oraya pozitif ayrımcılık yapabilirsiniz.' Siyaseti yeni bir anlayış üzerine inşa etmek zorundayız. Bunu yaptığımız zaman Türkiye büyür, Türkiye gelişir, Türkiye kalkınır. Hiçbir endişem yok bundan." diye konuştu. - "Bizim dış politika hep barış üzerine inşa edilmişti"
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün yurtta ve dünyada barış anlayışıyla hareket ettiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Bizim dış politika hep barış üzerine inşa edilmişti, bütün komşularımızla huzur içinde yaşıyorduk. Suriyelilerle, Iraklılarla, İranlılarla, Mısır, herkesle ilişkilerimiz gayet iyiydi. Sanayicilerimizin işi daha da iyiydi, esnafın işi çok iyiydi. Sınır boyunda hafta sonu otellerde yer bulamazdın. Esnaf memnun, turizmci memnun, otelciler memnun. İnsanlar gelir, Türkiye'de eğlenirler, kendi ülkelerine giderler. Niye kavga ettik? Bana bir Allah'ın kulu çıkıp desin, 'Şunun için kavga ettik'. Bir haklı gerekçe versin. Vermediler. Hadi Suriye ile kavga ettik. Ya Mısır ile ne işin var kardeşim senin? Mısır ile niye kavga ettin? Mısır, o bölgenin kilit taşıdır. Mısır ile Orta Doğu ile bizim tarihsel akrabalığımız var. Ortak kültürümüz var. Kavga etmek değil, barışı büyütmek zorundayız. Bizim iş adamlarımız gitmeli, orada fabrikalar kurmalı. Üretim yapmalı, istihdam yaratmalı. Aldığı kazancı Türkiye'ye getirmeli. Türkiye'yi zenginleştirmeli. Hem onlar kazanmalı hem biz kazanmalıyız. Bunu yapabiliriz, yapmalıyız. Kavganın kime ne faydası olur? Biz kaybettik. 24 saatte Emevi Camisi'nde namaz kılacaktık. 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Bırakın gitmeyi, şimdi Afganlar var. Ben ırkçılık yapmam ve ırkçılığa karşıyım. Allah'ın yarattığı insana her zaman saygılı olurum. Suriyelilere kızmıyorum. Afganlara da kızmıyorum. Onların bir günahı yok ki. Onları Türkiye'ye getirene kızıyorum. Arkadaş, sen bunları Türkiye'ye getiriyorsun. Asıl sorumlu olan sensin. Biz sorumluyu unutuyoruz, Suriyelilere saldırıyoruz. Suriyelinin bir kabahati yok ki. Sınırı açan Suriyeli mi? Kavgayı başlatan Suriyeli mi? Sen kavgayı başlatırsan, kapıları açarsan Suriyeliler de gelir, Afganlar da gelir. Benim millete sözüm var. Allah nasip eder sizlerin oylarıyla iktidar olursam ben o gün Suriyelileri davulla zurnayla kendi ülkelerine göndereceğim."
Avrupa Birliği'nde kendisine bu konuyla ilgili soru yöneltildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Dediler ki, 'Mülteciler bize geliyor'. 'Evet gelir, niye gelmesin?' dedim. Suriye'de kan akarken sesiniz çıkıyor muydu? İnsanlar birbirlerini, 'Allah Allah' diye öldürüyorlardı. Bunlar saldırıyor, 'Allah Allah' diye, bunlar da saldırıyor, 'Allah Allah' diye. Silahları kim veriyor? Silahları siz veriyordunuz. Ee adam nereye gidecek? Somali'ye mi gidecek? Yo. Diyor ki, 'Demokrasisi iyi bir ülke var, kişi başına geliri 50-60 bin dolar. İyi okulları var. Çoluk çocuk gideriz orada, daha güzel yaşarız'. Size geliyorlar. 'Gelmesinler'. O zaman savaşı durduracaksınız. O zaman yatırım yapacaksınız, evlerini barklarını yapacaksınız. O zaman mülteci olarak gelmezler, turist olarak gelirler. Her şeyi akılla, mantıkla çözmek mümkün. Afganistan'a gitmek istiyorlar. Ya, senin ne işin var Afganistan'da?"
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Sözcüsü'nün yaptığı açıklamayı okumak istediğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti:
"Aynen duruyor, İngilizce. Onların Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde duruyor. Kabil Havaalanı sorusunu soruyorlar. 'Bu, Türk müttefiklerimizle en üst düzeyler de dahil olmak üzere tartıştığımız bir konu. Başkan Biden, tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüştü. Türkiye'nin önemli bir rol üstlenme konusundaki istekliliğini takdir ediyoruz.' diyor. Devam ediyor. 'Her zaman yaptığımız gibi bu tartışmaları gizli tutuyoruz'. Bize söylemiyorlar ama Amerikalılar öyle değil. Bir görüşme yapıyorsa Dışişleri Bakanlığı kendi internet sitesine koyuyor. Buna itiraz ettim. Türkiye, mülteci ambarı değil, göçmen ambarı değil, sığınmacı ambarı değil. Biz hepsine nasıl bakacağız? Erdoğan, açıklama yapıyor, 'Finansmanı iyi yönettiğimiz için mültecileri Türkiye'ye alıyoruz, daha da almaya devam edeceğiz'. Kıyameti kopardım. Parti sözcüsü diyor ki 'Bir tek mülteci bile almayacağız'. Sen mi doğru söylüyorsun, Cumhurbaşkanı mı doğruyu söylüyor? Kim doğruyu söylüyor. En son Taliban dedi ki 'Biz burada Türk askeri de istemiyoruz, çıkın topraklarımızdan'."
Türkiye'nin dört temel stratejiye ihtiyaç duyduğunu savunan Kılıçdaroğlu, demokrasinin egemen olması, her alanda üretimin artması, halkça bölüşülme ve bu üçünün sürdürülebilirliğini sağlayacak stratejilerin hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de siyaseti kirlilikten arındırmayı hedeflediklerini belirterek, şunları kaydetti:
"Bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz. Temiz, ahlaklı siyasetten bahsedeceğiz. Artık öyle kavganın yeri yok. İyilikte yarışmak diye bir kavram var. İyilikte yarışalım. Bütün ön yargılarımızı yıkalım. Dünyaya daha güzel gözlerle bakalım. Bu, şu anlama gelmesin: 'Efendim CHP'nin hiçbir kabahati, kusuru yok bu işlerde'. Hayır, efendim. Bizim kabahatimiz de var, kusurumuz da var, yanlışımız da var ama rahatlıkla size şunu söyleyebilirim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti, Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Demokrasiden, insan haklarından yana ne kadar geçmişteki hatalarımız varsa hatalarımızı telafi etmeye çalışıyoruz. Edeceğiz de. Hatalarımızla, yanlışımızla yüzleşeceğiz. Bunu yaptığımız zaman topluma karşı samimi oluruz. İki yüzlü siyaset kadar yanlış bir şey yok. Temiz olacaksın, yanlışın varsa, 'Evet, burada yanlışım var.' diyeceksin. Vatandaş takdir eder. Bunu yapacağız."
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de muhtarlık kanununa da ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.