Dolar

34,8712

Euro

36,6793

Altın

3.042,26

Bist

10.058,47

Mustafa Yeneroğlu: Bu iktidarın insan hakları eylem planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, “Bu iktidarın İnsan Hakları Eylem Planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı. Adını dahi hakketmeyen samimiyetsizlik belgesi olmanın ötesine geçemedi” dedi.

2 Yıl Önce Güncellendi

2023-03-30 22:22:09

Mustafa Yeneroğlu: Bu iktidarın insan hakları eylem planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, bugün TBMM'de basın toplantısı düzenledi. İki yıl önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tanıtılan İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili değerlendirme yapan Yeneroğlu, “İstediğiniz kadar adalet bilincinden uzak kanun hazırlayın, hiçbir işe yaramaz. Yaramıyor da zaten. Bu sebeple bu iktidarın İnsan Hakları Eylem Planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı. Adını dahi hakketmeyen samimiyetsizlik belgesi olmanın ötesine geçemedi” dedi. Yeneroğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ENDEKSİNDE 58'İNCİ SIRADAN 116'INCI SIRAYA GERİLEDİK”

“İktidarın insan hakları karnesinden ve tam iki yıl önce, İnsan Hakları Eylem Planı adı altında Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği (AB) fonlarından finanse edilen ve cumhurbaşkanı tarafından büyük bir tamtamla yayınlanan, dünya aleme ilan edilen vaatlerden bahsetmek istiyorum. Öncesinde, uluslararası kuruluşluların dünya çapında yapılan bazı verilerini paylaşacağım. Son yılardan ders almamız ve yoksulluğun neden derinleştiğini iyi anlamamız için bu sayıları iyi okumamız gerekiyor. 2012 yılında, milli gelirin en yüksek olduğu yıllarda, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 58'inci sırada yer alıyorduk. Sonraki yıllarda 80'inci, 99'uncu, 108'inci sıraya kadar geriledik. Bugün ise bu endekste 116'ncı sırada yer alıyoruz. Yani 58'inci sıradan 116'ncı sıraya kadar 10 yıl içerisinde geriledik. Çok açık ki hukukun üstünlüğüne olan bağlılık azaldıkça milli gelirimiz ve ekonomik refahımız da azaldı. Hukuksuz bir düzen, yoksul bir düzeni de ne yazık ki beraberinde getirdi.

“NE KADAR HUKUK O KADAR REFAH”

Endeksten utanç verici bir detaya daha yer vermek istiyorum. İran, Sudan, Etiyopya gibi ülkelerle aynı klasmandayız. Lübnan, Rusya, Meksika gibi ülkelerin ise daha gerisinde yer alıyoruz. ‘Freedom House'un bu yılki raporuna göre Türkiye, 2018'den bu yana olduğu gibi, özgür olmayan bir ülke. Özgür değiliz. Dünya âlem bunu bize devamlı açık açık söylüyor. Söz konusu aynı rapora göre, ülkemiz 2023 yılında özellikle hak ihlalleri bakımından incelenmesi gereken kara listede yer alıyor. Adaletin yok edildiği, kurumların çalışmadığı, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir ülkede elbette bu tablo olağandır. Hukuk sadece teknik bir kavramdan ibaret değildir. Hukuk, yani kurallar bütünlüğü bir ülkeden ne kadar korunuyorsa ekonomik refah da o kadar sağlanıyor. Ne kadar hukuk o kadar refah. Ne kadar hukuk o kadar kalkınma. Ne kadar hukuk o kadar zenginlik. Adalet varsa vatandaşlarımızın ocağında yemek kaynıyor demektir. Ne kadar adalet o kadar ocakta yemek. Ne kadar hukuksuzluk arsa da o kadar yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk var demektir.

“NEREDEN NEREYE…”

Bugün hukukun ayaklar altına alınması nedeniyle orta ve dar gelirliler için maalesef en temel ihtiyaçlar dahi ulaşılamaz hale gelmiş durumda. Bunu sadece muhalefet olarak biz söylemiyoruz. Uluslararası kurumlar da vatandaşlarımız da bunu söylüyor. Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 2012'de 52'nci sırada yer alırken 2015'te 66'ncı sıradaydık. 2022 yılında ise 101'inci sırada yer alıyoruz. Türkiye, son 10 yıl içinde en çok puan kaybeden ülkeler arasında. Cumhurbaşkanı devamlı diyor ya, ‘Nereden nereye' işte bu tabloya baktığımız zaman aynı bu dille, ‘Nereden nereye…'

“DÜNYA ALEM BİZE ‘ÖZGÜR DEĞİLSİNİZ, MUTSUZSUNUZ' DİYOR”

Dünya Mutluluk Endeksi'nde 106'ncı sıraya kadar düştük. Endekste Irak, Filistin, İran'dan da geride yer alıyoruz. Listede son sıralardayız. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında bizim kadar mutsuz ülke yok. Dünya âlem bize ‘özgür değilsiniz' diyor, aynı zamanda ‘mutsuzsunuz' diyor. Bu sebeple gençlerimiz artık ülkemizde yaşamak istemiyor, vatandaşlarımız yoğun olarak yurt dışına çıkmaya çalışıyor ve son yıllarda gerçekten artan bir biçimde AB ülkelerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ciddi sayıda insanımız iltica etmekte. AB ülkelerine ilk kez iltica başvurusu yapan ülkeler sıralamasına baktığımız takdirde, savaşın veya anarşinin yaşandığı ülkeler olan Suriye, Afganistan ve Venezuela'dan sonra Türkiye olarak maalesef 4'üncü sıraya kadar ilerlemiş bulunuyoruz.

“HUKUKUN ARAÇSALLAŞTIĞI KARANLIK BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ”

2 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından büyük bir lansmanla kamuoyuna duyurulan İnsan Hakları Eylem Planı'nın üzerinden tamı tamına iki yıl geçti. İnsan haklarının her gün ayaklar altına alındığına dair onlarca örneğin karşımıza geldiği koskoca iki yıl. Eylem planının açıklanmasından sonra üç yargı paketi hayata geçirildi. Salı günü genel kurulda kabul edilen 7'nci yargı paketiyle toplam dört yargı paketi yürürlüğe girmiş olacak. Peki bu kadar yasal düzenlemenin yapıldığı ülkemizde hak ihlalleri önlenebildi mi, hukuk devletinin en asgari gereklilikleri yerine getirilebildi mi, adalette en ufak bir iyileşme sağlanabildi mi, elbette ki koskoca bir hayır. Bugün, gün geçtikte artan şekilde hukuk devletinin en asgari şartlarının dahi sağlanmadığı, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının görmezden gelindiği, zorba bir anlayışla yönetiliyoruz. Daha doğrusu iktidar yönetmeye çalışıyor. Her gün daha fazla savruluyoruz, temel haklar yok sayılıyor. Hukukun araçsallaştırıldığı, işkence ve kötü muamelenin ciddi biçimde yaygınlaştığı, karanlık bir dönemden geçiyoruz.

“BU İKTİDARIN İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI DA KARA MİZAH OLARAK TARİHTE YERİNİ ALDI”

Demek ki, ‘yargı reformu yapıyoruz' diyenler samimi değil, ciddi değil. Amaçları da hukuk çerçevesine dönmek değil. En temel hakları ellerinden alınan vatandaşlarımız, onların umurlarında bile değil. Demek ki yargı paketleriyle yapılmak istenen, hukuka, adalete susamış milyonları sadece bir süre avutmak. O zaman da söylemiştik, tekrar ediyoruz: Pansuman tedbirlerle yargının kronikleşmiş sorunlarını çözemezsiniz. Bırakın yediyi, yetmiş yedi yargı paketi de getirseniz hukuk devletinden nasiplenmedikten sonra yapacağınız hiçbir reformun kıymeti harbiyesi yoktur. İstediğiniz kadar adalet bilincinden uzak kanun hazırlayın, hiçbir işe yaramaz. Yaramıyor da zaten. Bu sebeple bu iktidarın İnsan Hakları Eylem Planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı. Adını dahi hakketmeyen samimiyetsizlik belgesi olmanın ötesine geçemedi.

“BU EYLEM PLANI İKTİDARIN HUKUKA MAKYAJINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR”

Bu eylem planı iktidarın hukuka makyajından başka bir şey değildir. Her yerinden akıyor, yüzüne gözüne bulaşıyor. DEVA Partisi olarak eylem planında yer alan hedeflerden gerçekleştirilenleri ve gerçekleştirilmeyenleri ayrıntılı olarak çalıştık ve raporladık. İnsan Hakları Eylem Planı Takip Raporu'muz ile vaat ettikleri ancak hayata geçirmedikleri tabloyu ortaya koyduk. Eylem planındaki iki yıllık 285 hedeften yalnızca 111'inin hayata geçirildiğini tespit ettik. Vaatlerin tam 174'ü yerine getirilmedi. Yani iktidar, söz verildiği eylemlerin dahi neredeyse üçte ikisini yerine getirmemiştir. Her konuda olduğu gibi, iktidar sadece laf etmekte, söylem ve slogan üretmekte, milleti kandırmakta, muhalefeti ötekileştirmekte, kriminalleştirmekte, yargıçlara telefonla talimat vermekte ama onun dışında insan hakları adına pansuman tedbirlerin, göz boyamanın ötesine geçilecek herhangi bir eylem içerisinde bulunmamaktadır. Bulunması da mümkün değildir, bulunabilmesi için hukuk devletini kabul etmek, ona inanmak gerekir. Vatandaşı öncelemek gerekir. Maalesef bunlar iktidarın çok uzun yıllardan beri artık terk ettiği olmazsa olmaz kriterlerdir. Söz verilip de yapılmayan eylemlerle ilgili son günlerde kamuoyuna yansıysan bazı hukuksuzluklar üzerinden örnekler vereceğim.

“AVRUPA KONSEYİ YARGI KARARLARI UYGULANSIN DİYE ACİL ÇAĞRI YAPIYOR”

İnsan hakları eylem planında sorunun çözüleceğine ilişkin söz verilmesine rağmen keyfi tutuklamalar ülkenin her yerinde hâlâ devam etmektedir. Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, son yıllarda Türkiye hakkında çok sayıda karar verdi. Ne yazık ki bu kararlar hâlâ uygulanmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, benzer şekilde uygulanmıyor. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi, geçtiğimiz hafta yargı kararları uygulansın diye acil çağrı yapıyor. Kaçıncı acil çağrı bu? Birçok insanın haksız olarak tutuklandığına ilişkin kararlar, konseyin çağrısına rağmen uygulanmıyor. Sayısız insan, kendilerine özel düşman hukuku uygulandığı için cezaevinde tutuluyor. Daha da trajikomik olanı, eylem planında hedeflerden biri de AİHM ve BM insan hakları konseyi olmak üzere uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla iş birliğinin geliştirilmesi. Adeta milletle dalga geçiyorlar.

“İKTİDAR DEMOKLES'İN KILICINI HÂKİM VE SAVCILARIN TEPESİNDE TUTUYOR”

Eylem planında yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi adlı bir ana başlık var. Vaatlerin çoğu yerine getirilmediği gibi iktidar Demokles'in kılıcını hâkim ve savcıların tepesinde tutuyor. Cumhurbaşkanı doğrudan yargıçlık yapıyor. Bu ülkede cumhurbaşkanı adeta yargının başı ve yargıçlara neredeyse her konuda talimat veriyor. Ona uymayanların da cezalandırıldığını birçok örnekle milletimiz izliyor. İktidarın anayasa mahkemesinin görevini yerine getirmeye çalışan üyelerini devamlı tehdit ederek hizaya getirmeye çalışmasının adeta normalmiş gibi algılandığı gerçekten akıl almaz bir dönemdeyiz.

“RTÜK HER GÜN CEZA YAĞDIRMAYA, EKRAN KARARTMAYA DEVAM EDİYOR”

Birkaç hafta önce vatandaşın güvenliğinin sağlanamadığı bir futbol müsabakasında Amedspora tamamen ırkçı saiklerle gerçekleştirilen fiziksel ve sözlü saldırıların görüntüsü hâlâ gözlerimizin önünde. Oysa eylem planında nefret söylemi ve ayrımcılıkla mücadelede etkinliğin artırılması için ayrı başlık açılmış. Dokuz hedef belirlenmiş, elbette hiçbirisi yerine getirilmemiş. Bu başlıktaki görevlerin İçişleri Bakanlığına verilmesiyle zaten kaderi, baştan itibaren ortaya konmuş. Medyanın üzerinde iktidarın sopası olarak çalışan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), saçma sapan gerekçelerle her gün ceza yağdırmaya, ekranları karartmaya devam ediyor. İnternet platformları bütünüyle erişime kapatılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmaları 200 bini aştı. İfade ve basın özgürlüğü çoktan askıya alınmış vaziyette. Oysa eylem planında, tam bir ana başlıkta ifade özgürlüğünün nasıl güçlendirileceğine dair masallar anlatılıyor.

“ÜLKEMİZ SON YILLARDA SAYISIZ İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİASIYLA KARŞI KARŞIYADIR”

Eylem planında işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin veri tabanı oluşturulacağı vaadedildi. ‘İşkenceye sıfır tolerans' anlayışı kapsamında daha önce adli suçlar için yapıldığı gibi disiplin suçlarında da zaman aşımının kaldırılacağı söylendi. Ancak ülkemiz son yıllarda sayısız işkence ve kötü muamele iddiasıyla karşı karşıyadır. Ve iktidarın cezasızlık politikası sebebiyle de işkence ve kötü muamelede bulunan birçok kamu görevlisi görevde, bir de takdir edilmektedir. Henüz birkaç gün önce, Diyarbakır Lice'de bir çocuğun kolluk görevlileri tarafından dövüldüğü, elleri ve ayakları bağlanarak Kürtlere küfretmeye zorlandığı haberlerini dehşete düşerek okuduk. Bu olaylarla ilgili tutuklama kararı verildi. Ama önceki olaylardan bildiğim ve adım gibi emin olduğum için de bu kişiler görevlerinden kamuoyu baskısı sebebiyle şimdilik sözde uzaklaştırıldı. Ama eminim belli bir zaman geçtikten sonra, orada ve burada görevlendirilmeye devam edecekler. Bunu daha önce fazlasıyla yaşadık. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu başkanı olduğum dönemde de suç duyurusunda bulunduğum vakaların sonrasında takibini yaptım, hiçbirisiyle ilgili gerçek anlamda hukuk devletine yakışır bir işlem yapılmamış. Bu işkenceyi yapan insanların tamamı göreve geri döndürülecek. Unutturmaya çalışıyorlar. Nasıl olsa kimse takip etmiyor, takip etse de iktidar olarak o zorba anlayışla ezer geçeriz, propaganda makinelerimizle üzerini örteriz, bunu söyleyenleri de vatan haini, terörist ilan ederek işin içinden çıkarız, yaklaşımı bu ülkede geçerliliğini koruyor.

“DEPREMZEDE KHK'LILARIN VATANDAŞLARA SAĞLANAN KİRA DESTEĞİNDEN YARARLANDIRILMADIĞI SİSTEMATİK BİR KÖTÜLÜKLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Eylem planında ayrımcılıkla mücadelede etkinliğin artırılacağı söyleniyor ancak KHK'lıların depremzede vatandaşlar için sağlanan kira desteği, kredi, KYK yurtlarında barınma gibi imkânlardan yararlandırılmadığı sistematik bir kötülükle karşı karşıyayız. Sözüm ona ayrımcılıkla mücadele edeceğini söylüyor ama yaşadığımız en büyük felakette bile depremzedeler arasında ayrımcılığı sürdüren bir sistemden söz ediyoruz. Ayrımcılıkla mücadelede her gün kriminalleştirilen, en ağır hakaretlere maruz kalan, adeta vatandaş haklarına sahip değilmiş gibi muamele gören ötekilerden, azınlıklardan hiç bahsetmiyorum, onların durumu zaten içler acısı. Ülkede her gün ayrımcılıkla ilgili sayısız örneklerin bizzat baş sorumlusu, sebebi, tetikleyicisi cumhurbaşkanının kendisidir. Dün yine televizyon ekranlarında aynı durumu gördük. Bırakın herhangi bir vatandaşa yönelik bu tutumu muhalefete yönelik bile, anayasanın milletimizin birliği ve bütünlüğünün, demokrasiyi, hukuk devletini koruyacağı üzerine yemin eden bir cumhurbaşkanı çıkıyor, muhalefete yönelik her türlü kriminalleştirme, ötekileştirme, adeta terörle iş birliği içerisinde gösterebilme yaklaşımını gösterebiliyor. Normalde her gün ülke ayağı kalkması gerekirken bu mesele o kadar normalleşti ki farkındalığı bile kalmadı.

“ÖZLEM ZENGİN'İN YANINDA OLDUĞUMUZU BİR KEZ DAHA İFADE EDİYORUZ”

İnsan Hakları Eylem Planı'nda aile içi şiddete özel bir bölüm ayrılarak aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin artırılmasını hedeflendiği belirtilmiştir. Ancak aradan geçen iki yıl içinde önce İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmış, şimdi de 6284 sayılı kanunun varlığı tartışmaya açılmış, siyasi pazarlık meselesi haline getirilmiştir. İktidar tarafından kadınlara yönelik şiddet ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. İstatistiklere göre, son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddet neticesinde neredeyse her gün en az bir kadın cinayeti gerçekleştirilmektedir. Devlet bu cinayetleri önlemek için üzerine düşeni gereği gibi yerine getirmemekte, risk altındaki mağdur kadınları korumakta çok büyük zafiyet göstermektedir. Böyle bir dönemde, AK Partili bakanlar ve grup başkanvekilleri dahi, bu konuda baskı alına alınmış hatta AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, 6284 sayılı kanunu savunduğu için tehditler aldığını ifade etmiş, fakat partisi, özellikle de kendi bekalarını toplumdaki tüm kadın ve çocukların bekalarından ütün gören partililer tarafından, tamamıyla yalnız bırakılmıştır. Kendi grup başkanvekiline bile sahip çıkmayan, baskı ve tehditlere maruz kalmasına göz yuman ve belki de sessizce destekleyen bir iktidardan kadınların haklarını korumasını beklemek de elbette abesle iştigal olurdu AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Özlem Zengin'e yaşadığı ağır baskı ve tehditler sebebiyle geçmiş olsun dileklerimiz iletiyor, baskı ve tehditlere karşı şiddet karşısında her bireyin amasız fakatsız yanında olduğumuz gibi kendisinin de yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.

“DEMOKRASİ BİLİNCİ TOPLUMA SİRAYET ETMİŞ OLURSA HİÇBİR İKTİDAR ZORBALIK YAPAMAZ”

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yıllardır müsaade edilmiyor, her gösteri en sert şekilde bastırılıyor. Temel haklarını kullanan insanlar darp ediliyor. Dünya için sıradan bizim için ise imkânsız olan bir örnek vereyim. Geçtiğimiz günlerde İsrail'de yüksek mahkemeyi etkisiz kılacak ve yargıçların siyasi iktidar tarafından atanmasına sebep olacak bir yargı reformu 600 bin kişinin protesto etmesi sonucu aksıya alındı. İşte hukuk bilinci, demokrasi kültürü böyledir. Eğer demokrasi bilinci gerçekten bütün topluma güçlü bir şekilde sirayet etmiş olursa, o zaman sokakta hukuk devletini savunan yüz binlerce insan karşısında hiçbir iktidar zorbalık yapmaz, baskıcı bir rejimi sürdüremez. Ama bizim en büyük sorunlarımız maalesef eğitim sistemimizde başlıyor. Eğitim sistemimizin temelinde de demokrasi kültürü, insan hakları bilinci, insan onurunu esas alan devlet anlayışı çocuklarımıza öğretilmediği için devletin adeta kutsalmış gibi kabul edildiği, kutsandığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Otoriter bir yönetim de bu şekilde kendisini beslemeyi ve varlığını sürdürmeyi sağlayabiliyor.

“YOLUN SONUNA GELDİLER”

Maalesef artık adaletsizlik ve hukuksuzluklarıyla her tülü kötülüğü meşru görüp sıradanlaştırdıkları bu devrin de son günlerini yaşadığını hep birlikte görüyoruz ve bu devrin sonuna da gelmiş bulunuyoruz. Güç sarhoşluğu mutlaka bitecektir. Bu zorba anlayışı tesis edenlerin kendileri, öyle bir zorba anlayış ortaya koydular öyle zorba sistem tahkim ettiler ki bunun kendilerine maruz bırakılacağına dair ciddi endişeleri var. Bu sebepten yapışmış vaziyetteler. Biz bu zorbalığı sürdürelim diye her türlü kötülüğü meşru görebiliyorlar. Yolun sonuna geldiler. İktidarının ilk yıllarında hayırlı ve gerçekten güzel işlere imza atan, sonra giderek otoriterleşen ve bugün iyice despotlaşan, hukuk devletini ve demokrasiyi yok sayan, millete tepeden bakan, efendilik yapan, ülkeyi 1990'lı yılların karanlığına hapseden, mafya ve çetelere telsim etme noktasına getiren AK Parti için artık yolun sonu gelmiştir. En temiz duygularla 20 yıldır AK Parti'ye destek veren vatandaşlarımız, müteahhit, siyasetçi ve bürokratların kirli ilişkilerine kurban edilmiştir. Devlet, hesap verme ve sorumluluk ilkelerinin yerine, yapanın yanına kar kaldığı, helalleşme söylemleriyle yönetilir haline gelmiştir. Ülkeyi yönetenlerin işledikleri suç ve günahlar, millete çektirdikleri eziyetler milletimizin manevi duyguları sömürülerek kapatılmaya çalışılmaktadır.

“TÜRKİYE, ZENGİN VE MÜREFFEH İNSANLARIN BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE YAŞADIĞI BİR ÜLKE OLACAK”

Millete verdiği en büyük söz adalet olan ve başta AK Parti olarak kendi adını açıkça inkâr etme nokrasına gelen iktidar partisi, iktidarını kaybetmemek uğruna girdiği kirli ilişkilerle iyice zalimleşmiş ve koca bir ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir. Bizler ülkemizi uçurumun kenarında kurtarmak sorumluluğundayız. 15 Mayıs 2023 sabahı Türkiye'nin en öncelikli, en acil gündemi olarak demokratik hukuk devletini yeniden tesis etmek, yargı ve temel haklar reformunun yapılmasını sağlamak olmalıdır. Yolumuzun uzun, meşakkatli; yükümüzün ağır olduğunun farkındayız. Ancak adalete susamış milletimizin dertlerine deva olmak zorundayız. Aziz milletimiz bilsin ki DEVA Partisi olarak gelecek nesillere evrensel standartlarda hukuk devleti ve gerçek bir demokrasi bırakmaya kararlıyız. Hedefimiz tam demokrasi. Türkiye'yi kısır tartışmaların, günlük siyasi hesapların, siyasi magazinlerin, sloganların, koltuk kavgalarının ve menfaat çekişmelerinin girdabına teslim etmeyeceğiz. Herkesin kendini birinci sınıf vatandaş hissettiği, özgür ve demokratik bir hukuk devletini hep birlikte inşa edeceğiz. Elbette kolay olmayacak ama hiç kimsenin şüphesi olmansın Türkiye zengin ve müreffeh insanların barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke olacak."

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara