Diriliş Postası yazarı Hakan Albayrak, bugünkü "Saadet Partili kardeşlerimin dikkatine" başlıklı yazısında AK Parti taraftarı olmaktan utanan üniversitelilerle ilgili yazısında tepki gösteren Saadet Partililere cevap verdi. Albayrak, Saadet Partisi antiemperyalist olmasına rağmen tehdit oluşturacak gücünün olmadığını belirtti. Albayrak, "Saadet Partililer AK Parti'ye ilişkin söylemlerini 2002 senesinden beri hiç değiştirmeden tekrar edip dururken Erdoğan ve AK Parti'nin bu zaman zarfındaki seyrüseferini ıskalamış olabilirler," dedi.
İşte Hakan Albayrak'ın o yazısından bir bölüm:
AK Parti taraftarı olmaktan utanan üniversiteli kardeşlerle alakalı yazımda geçen bir ifade, Saadet Partili dostlarımı sinirlendirmiş. “Bize nasıl Amerikancı dersin?” diye soruyorlar. Öyle bir şey dediğim yok. ABD, İsrail ve bilumum Siyonist-emperyalist çevrelerin Erdoğan'a diş bileyip AK Parti'nin güç kaybetmesi için yanıp tutuştuklarını anlatırken, “ABD, İsrail, İngiltere, Fransa …ya başka bir partiye -isterse Saadet Partisi olsun- oy vererek veya hiç oy kullanmayarak AK Parti'yi karınca kararınca zayıflatmanızı bekliyor” dedim. “İsterse Saadet Partisi olsun” cümlesindeki “isterse” ile “Saadet Partisi” arasında gizli ama Türkçe'mizin mantığına vakıf olanlar için aşikar bir ifade var. O ifadeyi de kullanarak cümleyi bir daha yazalım: ‘İsterse BATI ALEYHTARI Saadet Partisi olsun.' Tamam mı şimdi?
Saadet Partisi elbette antiemperyalist bir partidir ve bugün iktidar namzeti olsaydı uluslararası sistemin ağaları onu zayıflatmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. Gelgelelim bugün için Saadet Partisi -istediği kadar antiemperyalist olsun- emperyalizme karşı aktif bir tehdit oluşturmuyor ve emperyalistlerin nazarında AK Parti potansiyelinden üç-beş oy tırtıklama ihtimalinden başka bir mana ifade etmiyor.
Saadet Partililer bu noktada şöyle bir itirazda bulunacaklardır: “Siyonistlerden üstün cesaret madalyası alan BOP Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve BOP'çu, NATO'cu, AB'ci AKP'yi emperyalistler zayıflatmak ister mi hiç?
Zerre kadar kıymet-i harbiyesi olmayan ‘anakronik' bir ezber. Saadet Partililer AK Parti'ye ilişkin söylemlerini 2002 senesinden beri hiç değiştirmeden tekrar edip dururken Erdoğan ve AK Parti'nin bu zaman zarfındaki seyrüseferini ıskalamış olabilirler, ama kamuoyu neyin ne olduğunu ve nereden gelip nereye gittiğini gördüğü için Saadet Partisi'nin çizdiği korkunç “AKP” tablosuna neredeyse hiç itibar etmiyor. İtibar edenler az da olsa var ve ben de bu yazıyı onları Saadet Partisi'nden AK Parti'ye yönlendirmek için yazıyorum zaten (Yanlış okumadınız. Açık konuşuyorum.)
AK Parti bidayette “Medeniyetin kıyısında kalmamak için Avrupa Birliği'ne üye olmanın gereği”nden bahseden, “Kahrolsun Amerika sloganının eskidiği”ni ileri süren, “Dini ve bölgesel birliklerin çağa aykırı”lığından dem vuran bir partiydi, evet. Erdoğan ve arkadaşları, 28 Şubat darbesinden mütevellit kaygılarla Batı'ya zihinsel olarak iltica etmişlerdi. AK Parti'nin söylemleri, Batı'ya iltica söylemleriydi. 25-30 yaşın altındaki Saadet Partililer pek bilmez, daha yaşlı olanlar da hatırlamamayı tercih ederler, ama o çizgi yüzde yüz Fazilet Partisi çizgisiydi! Kapatılan Refah Partisi'nin yerine kurulan Fazilet Partisi, Avrupa Birliği'nin Milli Görüş'e ne kadar uygun olduğunu anlatıyordu (Fazilet Partisi yöneticilerinden bir ağabeyimiz kendisiyle yapmaya çalıştığım bir mülâkatta böyle konuşunca itiraz etmiştim, o da bunun üzerine sinirlenip mülâkatı yarıda kesmişti). Partinin genel başkanı Brüksel'de NATO yetkilileriyle görüşüp “NATO'nun İslam'la bir derdinin olmadığı” mesajını veriyordu. Milli Gençlik Vakfı'nın dergisinde Oya Akgönenç, Amerika Birleşik Devletleri'ni bir nevi Medinetülfazıla gibi anlatıyordu. Liberal yazarları İslamcılara kanaat önderi olarak tayin etme geleneği ise daha Refah Partisi döneminde bizzat Erbakan Hoca'nın idaresi altında başlamıştı. AK Parti işte böyle bir atmosferde doğdu ve Fazilet Partisi'nin ‘ideolojisini' iktidara taşıdı. O sahayı AK Parti doldurunca, Fazilet Partisi'nin devamı olan Saadet Partisi ister istemez eski söylemlerine döndü. Bu bir reaksiyondu ve Saadet Partisi'nin AK Parti'ye muhalefetinin yegâne motivasyon kaynağı da zaten reaksiyonerlik olacaktı. ‘Ne yaparsa yapsın, isterse Milli Görüş'le mütenasip adımlar atsın, AKP'ye her halukârda karşı çıkılacak!' Bu ‘şiar', Saadet Partisi'nin varoluş sebebidir adeta.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!