Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

'Süreç de ateşkes de kararımızı bekliyor'

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 'çözüm süreci', ateşkes ve gündemle ilgili soruları yanıtladı...

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-07-14 01:49:42

'Süreç de ateşkes de kararımızı bekliyor'

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 7 Haziran seçim sonuçları itibariyle 'çözüm süreci'nin belirsizliği, hükümet kurma çalışmaları, PKK'nın silah bırakma durumu, Abdullah Öcalan, IŞİD ve Ortadoğu'daki son gelişmeler üzerine mesajlar verdi. 7 Haziran seçimleri ardından Türkiye'nin bir bütün olarak yeni ve önemli bir sürece girdiğini düşünüyorum, ifadesini kullanan Karayılan, "AKP'nin şu an var olan yaklaşımı değişmezse kiminle kurarsa kursun bu bir savaş hükümeti olacaktır. Çünkü AKP'nin şu andaki üslubu, tarzı, yaklaşımı çözümü değil, çözümsüzlüğü esas alıyor. Bir de eğer seçime gidecekse MHP'ye giden oyları çekmek için sertlik siyasetini esas alacağı görülüyor," dedi.

Murat Karayılan, İMCTV'den Ayşegül Doğan'ın sorularına şu yanıtları verdi:

A.D: En son 2013 Nisan ayında görüştük. 25 Nisan'dı sanıyorum, yanlış hatırlamıyorsam. Tarihi 21 Mart Newroz çağrısından sonra bütün dünyanın gözünün aslında bir şekilde buraya döndüğü bir zamandı. Buradan geri çekilme çağrısı yapıldı. O gün için barış umutları çok büyümüştü. Şimdi çözüm sürecinde nerede, nasıl bir noktadayız? Herkes çok merak ediyor. Süreç bitti mi, askıya mı alındı, donduruldu mu? Pek çok manipülatif haber de var. Sizde mutlaka son bilgiler vardır. Nedir çözüm sürecinin son hali, nasıl tanımlarsınız?

M.K.-Evet, özellikle 7 Haziran seçimleri ardından Türkiye'nin bir bütün olarak yeni ve önemli bir sürece girdiğini düşünüyorum. Özellikle Kürt sorunu herkesin bildiği gibi Türkiye'nin en temel sorunu. Yani hem demokratikleşmeşi açısından hem istikrara kavuşması açısından, hem ekonomik gelişme açısından, bütün açılardan Kürt sorunu Türkiye'nin en önemli ve en temel sorunu durumundadır. Sanıyorum bunu birçok çevre aynı şekilde düşünüyor. 7 Haziran seçimlerinin sonucu eğer doğru okunursa, Türkiye toplumu bu sorunun çözümünü istiyor. Kürt halkı çözüm çizgisinde iradesini ortaya koydu. Aslında tarihte görülmeyen bir biçimde birliğini sağladı ve çözüm iradesini ortaya koydu. Türkiye toplumunun da çözüm istediği yönünde güçlü bir iradenin ortaya çıkması durumu vardır. Dolayısıyla günümüzde Türkiye'nin en temel sorunu Kürt sorunu çözümü olması gerekirken sanki bu sorun sıradanmış gibi ya da ertelenebilinirmiş gibi yaklaşımlar daha fazla ön planda. Oysa en acil sorun, en başat ele alınması gereken sorun Kürt sorunudur ve bir de sorunun temel muhatabı olan Önder Apo'nun durumudur. Şimdi yani Türkiye'deki mevcut belli düzeyde var olan ateşkes koşulları, istikrar durumu yine seçimlerin bu koşullarda yapılmış olması, aslında Önder Apo'nun yoğun bir çaba ve emekle geliştirdiği bir sürecin sonucu olarak mümkün olabilmiştir. Buna rağmen şu anda kendisi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır, kendisinden haber bile yoktur. Bana göre Türkiye'nin en önemli sorunu budur aslında. Nedir? Kürt sorunudur. Kürt sorunu, AKP hükümetinin bir bütünen devletin bu tarz lakayt bir yaklaşımının tehlikeli düzeye süreci getirmiş olmasıdır. Yani birçok çevre belki bunu fark etmiyor ama mevcut yaklaşımlar aslında oldukça zorlayıcı intikamcı, giderek yani demokratik çözüm ümitlerini tümden ortadan kaldırıcı niteliktedir. Örneğin sözüm ona çözümle ilgili olan bakan HDP'nin İmralı Heyeti'nin yaptığı açıklamaya karşılık verdiği bir cevap var: “Hep bunlar istemeye alışmış”diye.

A.D.- Yalçın Akdoğan'dan bahsediyorsunuz.

M.K.- Evet. Yani bu biçimdeki yaklaşımlar, aslında var olan zemini zaten bozdular, var olan ümitleri de ortadan kaldırıyorlar. Şimdi çözüm süreci esas olarak sizin de çok iyi bildiğiniz gibi çünkü kamuoyu önünde açıkça yürütülen bir süreç Erdoğan'ın müdahalesiyle ortadan kaldırıldı.

A.D.- Hangi müdahale?

M.K. İlk önce Kürt sorunu diye bir sorun yoktur dedi, daha sonra izleme heyetine katılmıyorum doğru değildir, İmralı'nın itibarını artırır dedi. Daha sonra Dolmabahçe Sarayı'ndaki açıklama da doğru değildir dedi. Daha sonra da masa filan ortada yok dedi, yani her şeyi yok saydı. Oysa 22 yıllık bir emek var yani bu 93'te başlayan bir süreçti. Bu sürecin geldiği bir düzey var. Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan 10 maddelik açıklama düzeyi var. Her iki tarafın mutabık olduğu belge ilk kez kamuoyu önünde açıklandı. Şimdi tüm bunların yerle bir edilmesi ne anlama gelir? Çözümün bitirilmesi anlamına gelir, çözüm dolayısıyla bitmiştir, çözüm yoktur. Süreç nedir o zaman diye sorulabilir.

A.D.- Evet, ne aşamada?

M.K.- Aslında şimdi ara bir çözümdür, ara bir dönemdir. Yani yaşanan mevcut günler bir ara dönemdir.

A.D.- Bunu biraz açabilir misiniz? Ne demek ara dönem? Ne bekliyorsunuz? Mesela umutların tamamen ortadan kalkmadığını da söylediniz.

M.K.- Şimdi şöyle, Türkiye toplumu ve Kürdistan halkı çözüm iradesini ortaya koydu. Tabii bu umut verici bir durum ama mevcut yönetim erki bunun tam tersi bir pozisyon sergiliyor. Onlarda gelişen nedir? Kürt halkının ve Türkiye sol demokratik çevrelerin HDP şahsında göstermiş olduğu irade ve yükselişe karşı tahammülsüzlüktür. Böyle sadece Türkiye'deki bir takım milliyetçi, şovenist çevreler değil; Kürtlerin genel olarak hem Türkiye'de hem Ortadoğu bölgesinde demokrasiye öncelik etmesi, DAİŞ'e karşı mücadelede önemli bir rol üstlenmiş olması, bir bütünen bir yükseliş, ilerleme var. Derin sömürgecilik diyebileceğimiz bir takım güçler bundan çok rahatsızlar. Seçimde ortaya çıkan iradeye karşın yönetim erkinin de bu şekilde tepkisel bir durumu söz konusu. Bu tabii durumu tamamen belirsizleştiriyor. Nihayetinde durum şu: aslında büyük bir emekle varılan bir düzey söz konusuydu. Yani o Dolmabahçe'deki açıklama az bir şey değildi, bir düzeydi. Bir düzeyin ifadesiydi. Şimdi bunu bir çırpıda yok saydılar. Karşı tarafın mevcut üslubu, yaklaşımı, tamamen dışlayıcıdır, çözüme açık değildir. Dolayısıyla şimdi biz de ara bir dönem olarak izliyoruz. Yakın gelecekte süreci tümüyle netleştirmeye çalışıyoruz. Yani en azından koalisyon hükümetinin kurulma süreci gündemde. Kurulacak hükümetin rengine bakıp biz de kendi yolumuzu belirleyeceğiz artık. Ortadoğu'da yaşanan süreç var, yine Kürdistan'da yaşananlar var. Bizim bekleme gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Şimdi bir de şöyle bir şey var.

“KURULACAK HÜKÜMETE GÖRE YOLUMUZU BELİRLEYECEĞİZ.”

A.D.- Yine de hükümet kurulana kadar beklemeyi tercih ediyorsunuz en azından yeni bir hükümete fırsat tanımak istiyorsunuz yoksa nasıl bir koalisyon olacağını mı bekliyorsunuz bir yandan?

M.K.- Şimdi günlük olağan yaşanan gelişmeler var. Her bir gelişmenin sürecin netleşmesine belli bir etkisi olabiliyor ve elbette ki en önemlisi hükümetin nasıl bir hükümet olacağı konusudur. Yani hükümet bir savaş hükümeti mi olacak yoksa gerçekten Türkiye'nin sorunlarını çözmeye çalışan bir hükümet mi olacak? Ama ağırlıklı olarak görülen o ki aslında bir seçim hükümeti olacak. Sertliğe endeksli bir seçim hükümeti olasılığı daha yüksek, daha ön planda. Çünkü Erdoğan öyle düşünüyor. Erdoğan kaybetti fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bir kez daha şansını denemek istiyor benim mevcut vardığım sonuç gelişmelerden budur.

“TECRİT BİR SAVAŞ TUTUMUDUR”

A.D.- Erken seçim ihtimalini daha güçlü görüyorsunuz yani. Savaş hükümeti derken bir AK Parti- Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonuna mı gönderme yapıyorsunuz? Çünkü AK Parti ve MHP koalisyonu olursa bir savaş hükümeti olur şeklinde değerlendirmeler ve yorumlar var Türkiye kamuoyunda, katılıyor musunuz siz de bunlara? Sizin için hangi siyasi partilerin yan yana geldiğinin önemi var mı?

M.K.- Programı önemlidir, ne yapacağı önemlidir. Yaklaşımı önemlidir. Mevcut durumda AKP'nin şu an var olan yaklaşımı değişmezse kiminle kurarsa kursun bu bir savaş hükümeti olacaktır. Çünkü AKP'nin şu andaki üslubu, tarzı, yaklaşımı çözümü değil, çözümsüzlüğü esas alıyor. Bir de eğer seçime gidecekse MHP'ye giden oyları çekmek için sertlik siyasetini esas alacağı görülüyor. Zaten bu hesaptan hareketle yani seçim öncesi üsluplarını değiştirmediler. Daha önce mesela bazı çevreler şunu diyebiliyordu: “Bu seçim propagandasıdır, seçim sürecine ilişkin olan söylemlerdir.” Dikkat edin seçimden sonra AKP üslubunu değiştirmedi tersine daha sertleştirdi, herhangi bir esneme görülmedi. Çözüm sürecinden, çözüme dair olan perspektiften olan bir uzaklaşmayı yaşadığı açık ortada. Bu yüzden biz de dikkatle izleyip kararlaştırma sürecini gündemimize almış bulunuyoruz. Biz tartışıyoruz, yani mevcut yaklaşım karşısında bizim sessiz kalmamızı kimse beklememelidir. Özellikle önderliğimize yapılan, önderlik şahsında halkımıza hatta seçimde ortaya çıkan iradeye saygısızlıktır, hakarettir. Ne hakla yani şimdi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri her adım başında: ”Biz bir hukuk devletiyiz” demiyorlar mı? Peki, niye hukuklarını ayaklar altına alıyorlar İmralı'da? Niye önderliğimize dönüp politikalarında hukuk diye bir şey yoktur, her şeyi askıya alınmıştır, yani bu neyin nesidir? Tecrit bir savaş tutumudur. Şimdi önderlik üzerindeki bu tecridi biz böyle anlıyoruz bir. İkincisi siyasal soykırım sürecini yeniden başlattılar. Daha önce süreci zorlayan, bozan şey neydi? KCK operasyonları. Şimdi adına KCK operasyonu denilmeyen ama aynı süreç gündeme konulmuş bulunuyor. Her gün basına yansıyor bir yerde operasyon yapılıyor ve Kürt gençleri tutuklanıyor. Bu bir savaş tutumudur, barış tutumu değil. Ondan sonra, zaten askeri hazırlıklar yapılıyor. Her gün keşif. Yani şimdi bu kadar keşif gerilla alanlarında günlük olarak en az 7-8 alanda yoğun keşif faaliyeti vardır.

A.D.-Bu keşif faaliyetleri durmuştu öyle değil mi bir süre?

M.K.- Daha önce durmuştu tabii bir süre.

A.D.- 2013‘ten sonraki dönemde?

M.K.- Evet veya sembolik bir biçimde zaman zaman olabiliyordu.

A.D.- Ne zaman artmaya başladı peki?

M.K.- Bu bahar aylarıyla birlikte artmaya başladı, Mart ayıyla başladı yani. Ondan sonra zaten Tendürek yani Ağrı'daki açık saldırıyı biliyorsunuz zaten. En son 30 Haziran'da uçaklar gerilla mevzilerini vurdu. Bu ateşkesin bitirilmesidir dedik zaten. Şu anda süreç de ateşkes de aslında ara bir dönemde bizim karar vermemizi bekliyor. Karşı taraf kararını vermiştir, uygulamayla vermiştir. Yani bunu tecrit uygulayarak, tutuklama operasyonlarını geliştirerek, gerillaya karşı operasyonlar yaparak ve yine karakoldur, barajdır, askeri yoldur benzeri gibi askeri hazırlıkları sürdürerek aslında bir savaş konumuna girmiş bulunuyor. Dolayısıyla bizim de bunun karşısında kendi tutumumuzu netleştirmemiz süreci gündemimizdedir. Bunu da tabii ki birçok duruma bakılmakla birlikte hükümetin oluşum sürecine de elbette ki bakacağız. Hükümetin rengi nedir ona göre biz de tabii tutum belirleyeceğiz. Şimdi bu konuda şöyle bir şey de var: Ben mesela izliyorum bu hükümet basını, havuz basını dedikleri basın, sürekli şöyle bir şey işliyor: Seçimlerle birlikte Önder Apo için, Öcalan etkisizleştiriliyor, etkisizleştirildi. Kandil inisiyatifi aldığı, yok bazen artık HDP dinleniyor gibi şeyleri fazlasıyla gündemleştiriyorlar. Aslında bu bir psikolojik savaş taktiğidir.

A.D.- Hatta Öcalan'ın mesela HDP'nin siyasi parti olarak seçimlere girmesini tasvip etmediğini, istemediğini de çok da yazıp çizenler oldu.

M.K.- O doğru değil. Kendine göre yorumlardır. Fakat bunlar bu tür propagandalarla bir şeyin önünü almayı çalışıyorlar, psikolojik savaş yürütüyorlar. Önder Apo bu hareketin kurucusudur, yaratıcısıdır. Önder Apo'nun perspektifi, bu sistemi yaratan, yürüten geliştiren perspektiftir. Önder Apo, her zaman bu sistem içerisinde belirleyicidir. O bir önderliğimizdir ve her zaman belirleyicidir. Kimse bu konuda ileri geri bir şey söyleyemez. Daha önce bu konuda geçmiş yıllarda çok şey söylediler ama pratikte gerçek ortaya çıktı. Yani önderlik bir hareketi yaratan ve yürüten bir güçtür, bir sistemdir.

A.D.- Yani bu Hareket'te Öcalan'a rağmen bir şey olamaz mı diyorsunuz?

M.K.- Bir dakika. Şimdi bir sistem yaratmıştır. Bu sistemde her bir birleşenin bir görevi, bir rolü, misyonu vardır. Müzakere olduğu vakit bütün yetki, inisiyatif önderliktedir. Eğer şu an da müzakere başlarsa bu böyledir ama; müzakere durmuşsa hele hele önderlik tecrit altındaysa o zaman yetki ve inisiyatif Hareket'e geçmiştir. Şu anda öyledir. Şu anda ne yapılacağı konusundaki kararlaşma inisiyatifi Hareket'in yönetimindedir. Bunu öyle herhangi bir kimse ters çevirip farklı bir biçimde yorumlamaya kalkışmasın. Biz çocuk değiliz. Önderliğimizi orada tecrit altına koyup da sanki, Hareketi kararsız bırakacağını düşünenler avucunu yalar. Bu Hareket neyi, ne zaman, nasıl yapacağını bilir ve Önderlik çizgisini hangi koşullarda nasıl uygulayabileceğini de çok iyi bilir. Dolayısıyla kararlaşma artık gündemdedir. Biz yani bu düzeydeki Önderliğimize karşı yapılan uygulama ve süreci bu şekilde boşa alma ve bu biçimde savaşı dayatma, savaş hazırlıklarını açık açık yürütme gerçeği karşısında hala çözüm var diyemeyiz. Yoktur çünkü böyle bir şey. Cayır cayır hazırlanıyorlar. Bir de kuzeyde hazırlanmakla yetinmiyorlar Rojava'ya da saldıracaklarını söylüyorlar. Yani kısaca bizi izleyen dinleyen tüm kamuoyu ilgili çevreler şu gerçeği doğru ve yerinde görmeli: Biz size herhangi bir kimseyi baskı altına alma ya da herhangi bir biçimde aba altında sopa gösterme gibi bir durumda değiliz. Ama gerçeklik şudur: Mevcut durumda süreç diye bir şey kalmamıştır. Ara dönem olarak bizim kararlaşma sürecimiz gündemdedir. Eğer ki; yeni oluşan hükümette ve yeni meclisin gündemine bu sorun girmezse gidişat tehlikeli bir yere doğru gidiyor. Tehlikelidir. Yani Türkiye'ye kazanmış olduğu bu düzeyi AKP'nin bu biçimde tepkici intikamcı yaklaşımlarıyla ters yüz edilecektir. Böyle bir gerçeklik var özellikle tüm sorumlu çevrelerin ilgili kesimlerin bu konu üzerinde daha duyarlı yaklaşmaları ve üzerinde durmaları büyük önem taşıyor ve çünkü gerçekten ciddi bir durum söz konusudur. Kürt halkı açısından artık bir kararlaşma süreci kendini dayatmış bulunuyor. Bunun herkes tarafından görülmesi gerek.

A.D.- Peki, şöyle haberler var siz de takip etmişsinizdir büyük ihtimalle ya da edebildiniz mi bilmiyorum tabii ama duymuşsunuzdur diye düşünüyorum. Öcalan'la İmralı Heyeti görüşemiyor ama devlet heyetinin dört görüşme yaptığı iddiası var. Birinin seçimden önce, üçünün seçimden sonra olduğuna dair. Bir de AK Parti Heyeti'nin adaya gittiği söylentiler arasında. Geçenlerde HDP grubu bu konuda bir açıklama yaptı ve bunların bir algı yaratmak içinortaya atılan iddialar olduğunu tamamen manipülasyon amaçlı olduğunu söyledi. Size bu konuya ilişkin ulaşmış herhangi bir bilgi var mı? Bundan haberdar mısınız? Sizce AK Parti böyle bir arayış içerisinde olabilir mi? Eğer böyle bir arayış içindeyse sebebi ne olabilir? Niye HDP İmralı Heyeti değil de bir AK Parti Heyeti? Üstelik de gizli bir biçimde adaya gidiyor olabilir, eğer doğruysa tabii?

M.K.- Şimdi bize böyle bir şey yansımış değildir. Bir de manipülasyon ağırlıktadır. Bize yansımamış bir şey dolayısıyla biz vardır diyemeyiz. Herhangi bir şekilde hissettirilme durumu da söz konusu değildir. Olsa bile, bir geçerliliği yoktur. Yansıyan bir şey yok, süreci etkileyecek herhangi bir şey ortada yoksa yani varılan bir sonuç yok demektir. Tıkanmayı açacak bir girişime ihtiyaç var, bu gerçek. Bu nasıl olabilir? Bizim hareketimiz, yönetimimiz bunu defalarca açıkladı. Yani eski formatta olmaz.

A.D.- Eski formatı istemiyorsunuz peki nasıl bir format istiyorsunuz? Nasıl biçimlenecek bundan sonra?

M.K.-Şimdi bakın önderliğin İmralı'da bu koşullarda tutulduğu sürece, yani çözümde rol oynama sonuç alma durumunun açığa çıkamayacağını geçmiş yıllar gösterdi. Nelson Mandela gibi, ne yapıldı? Mandela'yla hükümet ilişkiye geçtiğinde ilk önce yerini değiştirdi, cezaevi olmayan bir yere taşıdı. Kendi yönetimiyle, yoldaşlarıyla, ailesiyle rahat görüşebilecek olanakları sağladı. Ve o koşullarda heyetle birlikte görüşmeleri yürüttü. Şimdi benzer bir şey önderlik için de geliştirilmesi gerekiyor. Eğer geliştirilmezse yine oyun olur yani biz gördük AKP'nin şimdiye kadar yaptığı görüşmeler aslında çözüm görüşmeleri değil oyalama taktikleri olduğu anlaşıldı. Yani dolayısıyla, inandırıcı olmaktan uzaktır. Denenmiş bir şeyi bir kez daha denemek anlamlı değildir. O yüzden farklı bir formatta süreç başlayabilir. Müzakere ile başlayabilir. Yine müzakerenin ön gördüğü diğer kurulması gereken izleme heyetidir, adalet hakikat heyetidir, benzeri heyetler kurulabilir. Şunu herkes bilmeli, özellikle Türkiye kamuoyu şunu çok iyi bilmeli: “Biz PKK olarak demokratik yollarla bu sorunun çözümünü istiyoruz fakat biz haklarımızdan ve kimliğimizden vazgeçemeyiz. Bu toplumun, Kürt halkının hakları vardır. Haklı olan hakları vardır. Doğal olan hakları vardır. Bir halk olmaktan kaynaklı olan hakları vardır. Biz bunları istiyoruz. Türkiye'nin birliği içerisinde demokratik, özerklik formülü tüm Türkiye için demokratikleşme formülüdür. Bunun Türkiye'nin parçalanmasında ya da bilmem geriye çekmesinde değil tersine gönül birliğinin güçlendirilmesinde, demokratikleştirilmesinde ve ekonomik refah düzeyinin gelişmesinde önemli bir rolü olacağını düşünüyoruz, bu gerçeklik böyle açıkça görülüyor. Türkiye bu eksende sorunu çözerse ilerleme kaydedebilir ama buna gelmezse bize kimliksizleştirme, bize teslim olma dayatılırsa Davutoğlu mesela o gün Van da konuşuyor, diyor ki.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara