Star Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren bugünkü yazısında Tahir Elçi'nin öldürülmesinden dolayı en büyük huzursuzluğu Başbakan Davutoğlu'nun yaşadığını aktardı. Taşgetiren: HDP ve PKK flaması altında saf tutanların tavırlarını ise timsah gözyaşı dökmeye benzetti.Bölgenin diken üstünde olduğunu belirten Taşgetiren 'Siz şu ana kadar, polisleri katledip Tahir Elçi'nin basın toplantısı yaptığı sokağa doğru ateş ederek gelen militanları suçlayan bir HDP'liye rastladınız mı?' diye soruyor...
Soruyu HDP cenahına ve onlarla birlikte PKK flaması altında saf tutanlara soruyorum:
- Katili gerçekten arıyor musunuz?
“Tabii ki arıyoruz, böyle soru mu olur?” gibi bir karşı tavır sergilemeyin.
Çünkü tavrınız daha çok timsah gözyaşı dökmeye benziyor.
Tahir Elçi'nin öldürülmesinden dolayı en büyük huzursuzluğu Başbakan Davutoğlu'nun yaşadığından adım gibi eminim.
Yerleşim yerlerini hendeklerden, barikatlardan, onların arkasına sığınıp halkı esir alan terör gruplarından kurtarmak için mücadele veriyorsunuz ve o arada, sinsi bir kurşun gelip adı “PKK terör örgütüdür - değildir” tartışması ile ünlenen bir Baro Başkanı'nı vuruyor.
Gündem allak bullak oluyor.
Diken üstünde yaşayan bölgede zihinler üzerinden geçen bir sinsi kurşun bu. Herkesin zihnini, kalbini vuran, yeniden “Acaba mı?”lara sürükleyen bir kurşun.
“Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bir sinsi kurşun” dediğimizde akla kim gelir?
Bu soruya HDP'liler nasıl cevap verir?
Silvan'da bir sinsi kurşun, Beytüşşebap'ta, Nusaybin'de bir sinsi kurşun kime ait olabilir?
Hendekleri kim kazdı, kim barikatlarla sokakları teslim aldı, kim bu ilçelerde illegal sıkıyönetimler, olağanüstü haller ilan etti, polis-asker gelip sokağa çıkma yasağı ilan etmiş olmasaydı bile orada halkın her hali terör örgütü militanlarının gözaltında değil miydi? “Özyönetim” denen hadise tam da bu değil miydi? Onlar özyönetim ilan ederken tam da “Buraya devlet giremesin diye böyle bir karar alıyoruz” demiyorlar mıydı? Devletin giremediği yere terör örgütünün militanları ağır silahlarla, el yapımı patlayıcılarla el koymamış mıydı?
Şimdi gelin Tahir Elçi'nin vurulduğu ortama...
Öteden iki polisi yere serip oraya doğru ateş ederek koşan eli silahlı teröristler, onlara silahla karşılık vermeye çalışan, biraz da paniklemiş sivil polisler, sokağın öte yanında barikat ve hendekler, onun arkasında silahlı gruplar ve arada “Bu minarenin ayaklarına kurşun sıkmayın” diye seslenen Tahir Elçi...
Tahir Elçi vuruluyor ve yere düşüyor.
Sonra Savcılar gelecek oraya, Olay Yeri İnceleme ekipleri gelecek.
Gelecek ki Tahir Elçi'yi kimin silahından çıkan hangi kurşun vurmuş o ortaya çıkarılsın.
Gelecek ama hendeklerin ve barikatların öte yanında mevzilenmiş silahlı gruplar müsaade (!) ederse...
Müsaade etmiyorlar.
Şu anda Tahir Elçi'nin ensesinden girip gözünden çıkan kurşun çekirdeği ortada yok. Çünkü olay yerinde inceleme yaptırılmamış, yaptırılmıyor.
Siz şu ana kadar hendeklerin ve barikatların arkasında elinde silah bekleyen çetelere “Olay yerinde incelemeye neden mani oldunuz?” diye seslenen bir HDP'liye rastladınız mı?
Siz şu ana kadar, polisleri katledip Tahir Elçi'nin basın toplantısı yaptığı sokağa doğru ateş ederek gelen militanları suçlayan bir HDP'liye rastladınız mı?
Siz bugüne kadar ilçelere el koyan ve illegal sıkıyönetim-olağanüstü hal ilan eden terör gruplarının önüne gerilip “Ne yapıyorsunuz siz, şehirler kan ağlıyor, can çekişiyor, çatışmalarda halk boğuluyor” diye seslenen -hadi Altan Tan hariç diyeyim- bir HDP'liye rastladınız mı?
Ne demiş Demirtaş:
- Kürt halkı şunu da biliyor Tahir Elçi'yi öldüren devlet değil devletsizliktir demiş.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ