HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, partisinin iç ve dış gündeme ilişkin değerlendirmelerini paylaştı. İşte Emiroğlu'nun gündemi değerlendirdiği o açıklama;
SİYASET KURUMU VE AHLAKİ SORUMLULUK
Son dönemlerde başta Meclis olmak üzere çeşitli platformlarda siyasetçiler arasındaki hakaret ve şiddet hadiselerini üzülerek müşahede ediyoruz. Milletten aldıkları vekâletle meşru rekabet dairesinde siyaset yapmaları gereken bazı siyasetçilerin tutum ve davranışları maalesef topluma kötü örneklik teşkil etmektedir. Ahlak sınırlarını zorlayan söylemler ve şiddete varan hareketler siyaset kurumuna yakışmamaktadır. Kin, nefret ve düşmanlık üzerine bina edilen siyasi anlayışların bu memlekete hiçbir faydası olmamıştır. Memleketin sorunlarını çözüme kavuşturmak için siyasetin daha olgun ve nezih bir üsluba ihtiyacı vardır. Siyasetçilerin gayri ahlaki ve hukuka aykırı davranışlar sergilemesi kabul edilemez.
Halkımız siyasetçiler arasında yaşanan lüzumsuz ve şiddete varan tartışmalardan bıkıp usanmıştır. Siyaset kurumu halkın problemlerini çözmek için vardır. Mevcut sorunların çözümüne katkısı olmayan bilakis ayrışmayı ve kutuplaşmayı derinleştiren her türlü söylem ve davranıştan bir an önce vazgeçilmelidir. Seçim sath-ı mailine girdiğimiz bu dönemde iktidarıyla muhalefetiyle herkesi daha sorumlu davranmaya davet ediyoruz.
VAKIF, CEMAAT VE MEDRESELERE YÖNELİK SALDIRILAR
Bazı vakıf ve cemaatler üzerinden dini değerlere yönelik başlatılan saldırılar genişleyerek devam etmektedir. Türkiye'de her seferinde başka bir bahane ile vakıflar ve cemaatler değersizleştirilmekte ve linç kampanyalarına tabi tutulmaktadır. Evlilik müessesesinin, aile kurumunun, medreselerin, camilerin, cemaatlerin, vakıfların ve tarikatların her vesile ile hedefe konulması, bilinçli stratejik bir aklın ürünüdür.
Basın ve ifade özgürlüğünün aile mahremiyetine, inanca ve genel ahlaka saldırabilme hakkı veriyormuş gibi algılanması, Türkiye'ye has bir durumdur. Toplumun dini, kültürel ve geleneksel hassasiyetlerinin siyasi hesaplaşmalara alet edilmesi asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Genel ahlaka, İslami değerlere yönelik yapılan bu saldırılara ağır cezai yaptırımlar uygulanmalı, var olan yasal ve anayasal boşluklar derhal kapatılmalıdır.
Aile mahremiyetine ve evlilik müessesine yönelik saldırılar, başörtüsüne güvence getiren ve aile kurumunu koruyan anayasa değişikliğini bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu konu siyasi rant ve hesaplaşmalara kurban edilmeden mecliste kabul edilmelidir.
SÖZLEŞMELİ PERSONELİN KADROYA ALINMASI
PTT'de yaklaşık 12 bin TRT'de ise 4 bin sözleşmeli personel bulunmaktadır. Bu kurumların bünyesinde çalışanlar farklı özlük haklarına sahip olup farklı maaş uygulamasına tabi tutulmaktadır. Eşit işe eşit ücret ilkesi gereğince çalışanlar arasındaki ücret farklılıkları giderilmelidir. Tüm çalışanlara iş güvencesi sağlanmalı, iş ve çalışma barışı tesis edilmelidir. Bu kapsamda PTT'de İdari Hizmet sözleşmeli personel ve TRT'de Özel Hukuk Hükümlerine tabii sözleşmeli personel kadro kapsamına alınmalıdır.
KPSS ile atanıp mühendis, tekniker ve teknisyen unvanları ile çalışan, özelleştirme sonucu 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 4. Maddesinin (c) bendi kapsamına alınan daha sonra 4/b statüsüne geçirilen personelin bu geçiş sürecinde göz ardı edilen teknik unvanları kendilerine iade edilmelidir.
MESCİD-İ AKSA'YA YÖNELİK SALDIRILAR
Siyonist işgal rejimi Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırı ve işgallerini günbegün artırmaktadır. İşgal rejimi himayesindeki siyonistler gruplar halinde Aksa'nın mahremiyetini çiğneyerek saatlerce burayı işgal etmektedir. Amaç Mescid-i Aksa'nın ileriki aşamalarda tamamen işgal edilmesidir.
İslami Direniş Hareketi HAMAS, işgalci siyonist elebaşlarının Mescid-i Aksa'ya yönelik yürüttüğü planların ve politikaların Filistin topraklarında ve ötesinde yeni çatışmalara zemin hazırlayacağı uyarısında bulundu. Başta Türkiye olmak üzere bütün İslam ülkeleri, Mescid-i Aksa'nın karşı karşıya olduğu tehlikeyi görmeli, Filistin halkı ile yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmalıdır.
NİJERYA'DA AÇLIK KRİZİ
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Nijerya'da 2023'te yaklaşık 25,3 milyon kişinin gıda kriziyle karşı karşıya kalacağını bildirdi. Yıllarca Batılı ülkelerce doğal kaynakları sömürülen ve çeşitli örgütler aracılığıyla kalkınması engellenen Afrika ülkelerindeki kıtlık tehlikesi giderek artmaktadır. Batılı ülkelerin sömürge ve hâkimiyet yarışına karşın Müslüman ülkeler ne yazık ki Afrika ülkelerine gerekli desteği sağlamamaktadır.
Milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atan gıda krizine karşı İslam ülkelerince gerekli yardımlar yapılmalı, bölgenin kalkınmasına destek olunmalıdır. Şirketler ve silahlı örgütler aracılığıyla bölgenin kaynaklarını sömüren batılı devletlere karşı ülke yönetimleriyle iş birliği yapılmalıdır. Bunun yanı sıra eğitim ve sağlık alanında katkı sunulmalı ve Afrika'da doğal kaynakların işlenmesi ve ekonomiye kazandırılması için iş birliği yapılmalıdır.