'Türkiye'nin öncelikli sorunu partili cumhurbaşkanlığı sistemidir'
İYİ Parti TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Akşener, Türkiye'nin öncelikli sorununun 'partili cumhurbaşkanlığı sistemi' olduğunu, bu sistemin yapısı ve işleyişi itibarıyla akıldan yoksun olduğunu ileri sürdü.

Oluşturma Tarihi: 2021-06-09 13:59:38

Güncelleme Tarihi: 2021-06-09 13:59:38

TBMM (AA) - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Deniz salyasına karşı Marmara Denizi'ne dökülen atık suların bir kısmının değil, tamamının ileri biyolojik arıtmadan geçmesi gerekir. Bunun için merkezi yönetim olarak hızlı bir şekilde yerel yönetimleri destekleyin." dedi.

Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına vefatının 9. yılı nedeniyle şair ve yazar Abdurrahim Karakoç'u rahmetle anarak başladı.

Nişasta bazlı şeker kotasının arttırıldığını iddia eden Akşener, ABD Başkanı Joe Biden'a şirin görünmek için böyle bir karar alındığını savundu.

Amerikan Cargill şirketinin üç yıldır nişasta bazlı şeker kotasının artırılmasını istediğini belirten Akşener, Türk'ün pancar şekeri yerine Amerikalıların mısır şurubunun kullanılmasının istendiğini iddia etti.

Karabük ve Niğde ziyaretlerini anımsatan Akşener, esnaf ve çiftçilerin durumunun perişan olduğunu söyledi.

Akşener, yanında bulundurduğu ve ziyareti sırasında bir esnafın açtığı pankartı göstererek, "Sayın Erdoğan, sen kafanı kuma gömmekte ısrar etsen de bu dertlerin hepsi gerçek. Notlarımızı alıyoruz, çözümleri için çalışıyoruz. Allah'ın izniyle ilk sandıkta seni gönderip hepsiyle ilgileneceğiz. Ama bu sırada sen sarayında sefa sürerken milletimizin feryadı her geçen gün artıyor. Hangi ile, hangi ilçeye gitsem vatandaş dertli. Zor şartlarda devletlerini yanlarında görmek istiyorlar ama seslerini duyan yok. Bu insanları daha ne kadar duymazlıktan geleceksin? Daha kaç iş yerinin kepenk kapatmasını bekleyeceksin? Milletimizin çilesine daha ne kadar seyirci kalacaksın? Yazıktır, günahtır." değerlendirmesinde bulundu. - Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorunu

Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorununa değinen Akşener, bir felaketin yaşandığını, müsilaj adı verilen deniz salyasının deniz yaşamını ve kıyıları tehdit ettiğini belirtti.

Akşener, bu belanın yeni olmadığını, ilk olarak 2007 yılında ortaya çıktığını, bugünküne göre çok daha küçük boyuttaki o felaketin ancak iki yılda temizlenebildiğini ifade etti.

Deniz salyasının 2020 yılının kasım ayında yeniden ortaya çıktığında bilim dünyasının ilgili birimleri önlem alınması için uyardığını anlatan Akşener, şöyle konuştu:

"Peki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne yaptı? Mayısın ortalarına kadar bu salgının sıradan bir plankton artışı olduğunu, numune almaya bile gerek olmadığını söyledi. Ama son bir haftada müsilaj kıyılarımızı sarıp gündem olunca nihayet bakanlık acil durum eylem planı yapmaya başladı. Onlarca bilim insanının aylardır yaptığı uyarıya kulak asmayan bakanlık, sustu sustu en sonunda Sayın Erdoğan 'çevre bizim işimiz' deyince nihayet adım attı.

İşe bakar mısınız? Şu üstün liyakate bakar mısınız? Devletin bakanı 'Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla' demeden işe başlayamıyor. Bilimin uyarısı yetmiyor, vatandaşın tepkisi yetmiyor. Bu işinin ehli arkadaş, Sayın Erdoğan parmak şaklatmadan adım atamıyor. Kardeşim, sen bu konunun bakanı olarak ne işe yarıyorsun? Seni oraya koltuk boş kalmasın diye mi oturttular? Seni o koltuğa sağa sola git, fotoğraf çektir, bir de üstüne maaş al diye mi oturttular? Senin işin bu değil mi? Sekiz ay önce bambaşka açıklamalarla sorunu görmezden geldiniz. Bugün sırf Sayın Erdoğan parmak şıklattı diye acil eylem planı hazırlamak yarışına girdiniz."

Akşener, yapılan araştırmalara göre Karadeniz ve Marmara'ya dökülen atıkların yüzde 40 oranında azaltılması durumunda müsilaj sorununun ancak 6 yılda ortadan kalkacağını dile getirdi.

Deniz salyasının Marmara Denizi'ni kurutma ihtimali olduğuna işaret eden Akşener, "Bu sorun yalnızca yerel yönetimlerin yükü değildir. Deniz salyasına karşı Marmara Denizi'ne dökülen atık suların bir kısmının değil, tamamının ileri biyolojik arıtmadan geçmesi gerekir. Bunun için merkezi yönetim olarak hızlı bir şekilde yerel yönetimleri destekleyin." dedi.

Mevcut arıtma tesislerinin bir an önce ileri biyolojik arıtma tesislerine çevrilmesini, gerekirse kamulaştırmaya gidilmesini isteyen Akşener, önerilerini şöyle sıraladı:

"Vakit kaybetmeden iyi tarım uygulamalarına geçin. Gübre, kimyasal ve ilaç kullanımının azaltılmasını sağlayın. Şehir şebekelerinde yalnızca ön arıtma yapılan suyun, park ve bahçe sulamalarında kullanılarak denize dökülmesini kısıtlayın. Denizlerimizdeki dip hayatına zarar veren trol tipi avcılığa karşı yaptırımları arttırın. Marmara Denizi'ne atık su döken ve nüfusu 5 binden fazla olan yerleşimlerde hızla ileri biyolojik arıtma tesisleri kurun.

Karadeniz'deki kirliliğin daha fazla artmaması, Marmara Denizi'ndeki müsilajın Ege'yi daha fazla etkilememesi için Marmara, Karadeniz ve Ege'yle etkileşimi bulunan ülkelerle Türkiye'nin liderliğini üstlendiği ortak bir platform kurulmasını sağlayın. Deniz salyası, yalnızca ekolojiyi değil ekonomiyi de ciddi şekilde etkileyen bir sorundur. Bu nedenle turizm, balıkçılık, deniz ürünleri üretimi gibi birçok farklı sektöre olan etkilerini bir an önce belirleyin. Bu sektörlere dair gerekli önlemleri süratle alın." - "Belli ki milletin umutlarını söndürmeye yemin etmişler"

Akşener, konuşmasının bir bölümünde Rize İkizdere'li Ayşe Albayrak'ı kürsüye davet etti.

Albayrak'ın ardından konuşmasına devam eden Akşener, "Türkiye'nin her bir noktasının iktidar tarafından esir alındığını, her yerden ahlaksızlık, yolsuzluk ve hırsızlık fışkırdığını" öne sürdü.

Milletin geçim derdinde, iş derdinde, can derdindeyken iktidarın hala satıp savmanın, beş müteahhidin kasasını doldurmanın ve Kanal İstanbul'un derdinde olduğunu iddia eden Akşener, "Belli ki iktidardakiler; bu milletin ekmeğine, aşına, soluduğu havaya, içtiği suya yani hayatına kastetmişler. Belli ki milletin umutlarını söndürmeye yemin etmişler. Ama ant olsun, şart olsun, bu ihanete geçit vermeyeceğiz. Fatih'in İstanbul'unun boğazına, o yağlı ilmeği geçirtmeyeceğiz. Marmara ölürken, deprem tehdidi ortadayken, o ihale kenelerinizin daha fazla semirmesine müsaade etmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

Kanal İstanbul Projesini eleştiren Akşener şöyle devam etti:

"Bilimin tüm uyarılarına, ekonomistlerin ikazlarına rağmen, İstanbullu açıkça 'istemiyorum' diyorken kime ne söz verdilerse ısrarla ve inatla 'yapacağız' dedikleri o ucube kanalı yapmalarına, Marmara'yı ölüme mahkum etmelerine izin vermeyeceğiz. Bu proje, İstanbul'a yeni bir ihanettir. Bu proje, milletimizin kutlu iradesine yapılan bir saygısızlıktır. Bu proje, haddizatında bir proje değil, düpedüz bir soygun planıdır.

Buradan, o ranta göz diken, bu soyguna ortak olmaya heveslenen yerli ve yabancı her kim varsa onlara seslenmek istiyorum: Boşuna heveslenmeyin, boşuna avuçlarınızı ovuşturmayın, bu devran dönüyor. İlk seçimde bu iktidar gidiyor, bu saray sefası bitiyor. Şimdiden uyarıyorum; o kutlu gün geldiğinde, milletimiz yetkiyi verdiğinde, bir kuruş bile alamazsınız. Sayın Erdoğan ve AK Parti iktidarına güvenip de sakın ola bu hukuksuzluğa, sakın ola bu vicdansızlığa ortak olmayın. Sonra çok üzülürsünüz. Demedi demeyin." -"Ülkemizin önündeki en büyük tehlikelerden biri susuzluk"

İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, Türkiye'nin önündeki en büyük tehlikelerden birinin de susuzluk olduğunu belirterek, iklim değişikliğinin sonucu olarak bu sene yaşanan kuraklığın önümüzdeki yıllarda da yaşanabileceğini söyledi.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye'nin su fakirliği konusunda 32. sırada yer aldığına işaret eden Akşener, ülkede kullanılan toplam suyun yüzde 74'ünün tarımda kullanıldığını, bu yüzden aç ve susuz kalmamak için tarımda suyun verimli ve etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade etti.

Akşener, "Buradan seni bir kez daha uyarıyorum. Kanal İstanbul'u bırak; Seyhan'ın, Ceyhan'ın, Sakarya'nın, Kızılırmak'ın suları ile Konya başta olmak üzere İç Anadolu'yu sulamayı düşün. Kanal İstanbul'u bırak; Fırat ve Dicle'nin suları ile Güneydoğu Anadolu'yu sulamayı düşün. Kanal İstanbul'u bırak; Çoruh'un, Aras'ın suları ile Doğu Anadolu ovalarını sulamayı düşün. Meriç'in, Tunca'nın, Arda'nın, Ergene'nin suları ile Trakya'yı sulamayı düşün. Kanal İstanbul'u bırak; Mendereslerin ve Gediz'in suları ile Ege ovalarını sulamayı düşün. Kanal İstanbul'u bırak, terk ettiğin GAP'a geri dönmeyi düşün. Milletini, memleketini, torunlarımızın geleceğini düşün." diye konuştu.

İktidara geldiklerinde atacakları adımları anlatan Akşener, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İlk 7 yıl içinde yarım kalan bütün küçük ve büyük su yatırımlarını tamamlayacağız. Yaklaşık üçte ikisi klasik ve kanalet sistem olan sulama yapılarının kapalı sistem dönüşümlerini başlatacağız. İlk 7 yıl için iki buçuk milyon hektar sulanabilir arazinin suya kavuşması için projelerin yapım aşamalarını başlatacağız. GAP Bölgesi'ni özel olarak yeniden ele alıp bütüncül bir yönetim tarzı benimseyeceğiz.

Büyük su projeleri tamamlanmış, ana taşıma kanalları ise devam eden veya yapılmış olan yatırımları tamamlayıp hızla tarla içi basınçlı sulama sistemlerini devreye alacağız. Kuru tarım bölgelerinde üretim planlaması yapıp ülke içi master planlar doğrultusunda ürün ve üretim çeşitlerini yeniden planlayacağız. Göller bölgesinde ve özellikle kuru tarım bölgelerinde yer altı akiferlerini koruyacak tedbirler alacağız. Ülkemizde kullanılan toplam suyun yüzde 74'ünü oluşturan tarımsal su tüketimini kısa vadede yüzde 50'ye, orta vade de ise yüzde 25-30'lar seviyesine çekeceğiz." - "Türkiye'nin öncelikli sorunu partili cumhurbaşkanlığı sistemidir"

Meral Akşener, Türkiye'nin öncelikli sorununun "partili cumhurbaşkanlığı sistemi" olduğunu, bu sistemin yapısı ve işleyişi itibarıyla akıldan yoksun olduğunu ileri sürdü.

Akıldan, bilimden, liyakatten yana olduklarını dile getiren Akşener, "O yüzden 'tek adam' değil, 'ortak akıl' diyoruz. 'Ben ne dersem o olur' değil, 'Türkiye milletin evinde, milletimizle birlikte yönetilir' diyoruz. Milletin kürsüsünde, sözü milletimize bırakıyoruz. Emekçilerimize, çiftçilerimize, esnaflarımıza kulak veriyoruz. Kadınların, gençlerimizin, işsizlerimizin dertlerini dinliyoruz. İşte bu ortak aklın adına da iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz." dedi.