AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, Yeni Şafak'taki yazısında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili farklı senaryoların ortaya atıldığını ancak öldürüldüğüne yönelik iddiaların doğrulanmadığını yazdı.
Elde olan tek kesin bilginin Kaşıkçı'nın konsolosluğa girdiği ama normal yollarla çıkmadığı olduğunu belirten Aktay, şu ifadeleri kullandı:
"Bir yandan da soruşturmayı büyük bir gizlilik ve titizlikle yürüten MİT, emniyet ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın çalışmaları devam ediyor. Onların ulaştığı bulgular resmi bir ciddiyet ve kesinlikte 'bilgi' olarak sunulmuş olacaktır. O zamana kadar elimizde şu anda var olan tek kesin bilgi Kaşıkçı'nın konsolosluğa girmiş, ama normal yollarla hala çıkmamış olduğudur. Yine eş zamanlı olarak konsoloslukta bulunup Kaşıkçı'nın konsolosluğa girişinden iki saat sonra içi gözükmeyen araçlarla çıkarak konsolosluk rezidansına gitmiş, oradan da 4 günlüğüne ayrılmış odalarında kalmayıp apar topar geldikleri özel uçaklarla ayrılan bir grubun varlığı var."
'TÜRKİYE İLE SUUDİ ARABİSTAN BİRBİRİNE MECBUR İKİ HALK, İKİ ÜLKE'
"Resmi bir açıklama yapılıncaya kadar çok bilinmeyenli olayla ilgili hayal gücünün üretemeyeceği bir senaryo yok" diyen Aktay, ihtiyatı elden bırakmamak gerektiğini söyledi.
Konuyu Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri açısından da değerlendiren Aktay, "Kaşıkçı'nın konsolosluk binasında kaybolmasıyla ilgili yapılan yorumlarda Suudi Arabistan'a verip veriştirmenin bir anlamı ve faydası yok. Türkiye ve Suudi Arabistan birbirine mecbur iki halk iki ülkedir. Kaderleri birbirine bağlıdır. Kaşıkçı'nın başına gelenleri sorgulayıp Suud makamlarından bunun açıklamasını beklemek asla Suudi Arabistan'a düşmanlık anlamına gelmez" dedi.
Aktay, katıldığı bir Arap televizyon kanalında söylediklerini de aktardı:
'TÜRKİYE, 'DERİN DEVLET' TECRÜBESİNİ YAŞAMIŞTIR'
"Velev ki, bu olay basına yansıyan vehamette gerçekleşmiş olsa bile topyekun S. Arabistan'ı töhmet altında bırakan açıklamalardan kaçınıyoruz. Elbette devlet hukuksuz işler yapmaz, yaparsa o devlet değildir. Bu durumda halkını temsil eden bir devletin imkanlarını kullanan ve kendini derin devlet mesabesinde gören çetelerin işgali karşısındayız demektir. Devleti o unsurlardan temizlemek zaruridir. Türkiye böyle bir ‘derin devlet' tecrübesini yaşamıştır. Devlet adına kanunsuz işler yapanların yakasına yine devlet adına yapışılmış ve devlet bu unsurlardan temizlenmiştir."
Aktay, yazısına şöyle devam etti:
"Dolayısıyla bizim talebimiz S. Arabistan devletinin her şeyden önce, neticede Türkiye'ye ve bütün insanlığa karşı bir kusur irtikap eden bu kanunsuz yapıların ortaya çıkarılmasıdır. Hangi düzeyde olurlarsa olsunlar. Bunu yapmanın S. Arabistan için kolay olmadığını elbette biliyoruz. Nitekim Türkiye için de bunu yapmak kolay olmamıştır, ama gerçek bir devlet olmak için, veya devleti işgal etmiş çetelerden kurtarmak için bu bir zarurettir.
O yüzden Kaşıkçı'nın davasını gütmek asla S. Arabistan'a düşmanlık değil, bilakis gerçek dostluğun ifasıdır. Esasen Kaşıkçı'nın en önemli davalarından biri de Türkiye ve S. Arabistan ilişkilerinin bir kader olduğunu vurgulamak ve bu ilişkileri geliştirmekti.
Kendisiyle ilgili en çok hatırladığım ifadeleri, S. Arabistan resmi veya yarı resmi medyasında Türkiye aleyhine ne kadar söylem ve faaliyet olursa olsun, Türkiye'nin bunlara tepki vermeme olgunluğunu ne kadar takdir ettiği ve bunun böyle devam etmesi gerektiği yönündeydi.
Kaşıkçı'nın başına gelenler elbette bu davasını geçersiz kılmıyor, bilakis bu konuda fazladan bir hassasiyet sergilemeyi gerektiriyor."