Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

Yusuf Kaplan: Başkanlık sistemi şart!

Yusuf Kaplan, 'Türkiye, bin yıllık dünya tarihini yapmasını mümkün kılan medeniyet iddialarına yeniden sahip çıkamazsa, parçalanmaktan ve yok olmaktan kurtulamaz' dedi..

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-05-06 10:06:12

Yusuf Kaplan: Başkanlık sistemi şart!

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, bugünkü "Kaybedecek vaktimiz yok! Başkanlık sistemi şart!" başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki krize değinmeden, Türkiye'deki tıkanıklıklara değindi. Yüz yıl sonra karşımızda bambaşka bir dünya olacak. Türkiye, tam bu noktada tarihî bir yol ayrımının eşiğine gelip dayanmış durumda, uyarısında bulunan Kaplan, "Türkiye'nin dikkatli ve zekice nir stratejiyle yörüngesini bulma yolculuğu, insanlığa da nefes aladırlar ve yüz yıl sonra Türkiye insanlığın nefes borusu olacak... Allah'ın lütfu, keremi, inayeti ve yardımıyla elbette," dedi.

İşte Yusuf Kaplan'ın yazısından bir bölüm:

Türkiye'de parlamenter sistemin değişmesine karşı çıkan bir lobi var: Dışarının (özellikle AB'nin) sözcü'sü ve gözcüsü gibi çalışıyor bu lobi.

Bu lobi, sistemin değişmesini istemiyor.

Şunun için: Türkiye'de görünüşte tıkır tıkır işleyen bir parlamenter sistem yürürlükte. Ama görünüşte yalnızca!

PARLAMENTER SİSTEM: ALİ-CENGİZ OYUNU!

Gerçekte tam bir gözboyamacadan ibaret her şey: Cumhurbaşkanlığı'na sorumluluk vermeyen ama inanılmaz yetkiler veren; buna mukabil parlamentoya sorumluluk veren fakat yetki vermeyen bir “Ali-Cengiz Oyunu” gibi işletilen, dışarının sözcüsü ve gözcüsü bürokrasi ve teknokrasinin işi götürdüğü absürd bir sistem bu!

Cumhurbaşkanı'na büyük yetkiler verilmesinin nedeni şu: Bütün cumhurbaşkanlarının asker kökenli olacağı düşünülmüş.

Özal›la birlikte bu yılan hikâyesi gibi kurulan, kurgulanan ve halkın iradesinin aleyhine işletilen vesayet rejimi çatırdadı ilk kez. Gül'le ve özellikle de Erdoğan'la birlikte Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle de çöktü fiilen.

VESAYET SİSTEMİNİ ÇÖKTÜ FİİLEN

Şimdiye kadar küresel sistemin güdümünde vaziyeti idare eden bir sistem vardı ülkede. Hiç bir bölgesel ve küresel iddiası olmayan güdümlü bir sistemdi bu.

İşte bu vesayet sistemi, “One minute”ten itibaren çöktü fiilen: Türkiye, rahmetli Erbakan'dan sonra, vaziyeti idare etmek yerine, idareye vaziyet edecek, halkın iradesini bütün kurumlara yansıtacak, medeniyet iddiasını yeniden hatırlayarak bütün dünyaya adım adım, aşama aşama sunacak bir yolculuğa soyundu.

Erdoğan, görünüşte, Batı ittifakının bir üyesi olarak, Batılı kurumlarla ilişkilerini sürdürdü Türkiye'nin. Fiilen de böyle oldu büyük ölçüde.
Ama gerçekte, siyasî olarak rahmetli Erbakan tarafından çerçevesi çizilen, küresel kurumları hayata geçirilen başka bir yolculuğa doğru kulaç atmaya başladı Türkiye Erdoğan'la birlikte: İslâm dünyasını yüzyıllık yattığı kış uykusundan uyandıracak, bağımsızlığına kavuşturacak zorlu bir yolculuk.

TÜRKİYE'NİN YÖRÜNGESİNİ BULMA YOLCULUĞU...

Vesayet rejiminin kalıntıları, Batılıların uzantıları laik elitokrasi, bürokrasi ve teknokrasi, Türkiye'nin ite-kaka güç belâ çıkmaya çalıştığı medeniyet yolculuğunu, Türkiye'nin eksen değiştirmesi olarak görüyor.

Oysa bu, Türkiye'nin yörüngesini bulması yolculuğu. Türkiye, eksenini, medeniyet iddialarını terkederek, küresel sistemin “cephe ülkesi” olarak Batı hegemonyasının taşeronu rolünü oynamayı kabul ettiğinde kaybetti asıl!

"Yeni bir dünya kuruluyor: Siyasî, coğrafî, stratejik bölgesel ve küresel haritalar yeniden çiziliyor. Yüz yıl sonra karşımızda bambaşka bir dünya olacak.

Türkiye, tam bu noktada tarihî bir yol ayrımının eşiğine gelip dayanmış durumda: Ya medeniyet iddialarına sahip çıkarak tarihin yapılmasında kurucu bir aktör olarak kilit rol oynayacak. Ya da bütün tarihî derinliğini, medeniyet birikimini inkâr etmeyi, Batılıların taşeronluğunu sürdürmeyi tercih edecek ve parçalanmaktan ve tarihten çekilmekten kurtulamayacak.

Tam bu noktada Türkiye'nin önündeki en büyük takoz: Celladına âşık, kendi kültürel dinamiklerini, medeniyet birikimini ve tarihî derinliğini inkâr etmeyi marifet sanan Türk aydınıdır.

Bedenen burada, zihnen Batı'da yaşayan bu seküler Türk aydını, ne Batı'yı, Batı'nın yüzyıllık hedeflerini biliyor ne de bu topraklarla ve bu toprakların çilekeş insanıyla ilişki kurabiliyor!

ANAHTAR, TÜRKİYE(DE)!

Küresel güçler, dünyanın gelecekte alacağı şeklin anahtarının Türkiye'nin “elinde” olduğunu bizim salak ve asalak entelijansiyamızdan çok daha iyi biliyorlar.

O yüzden küresel savaşlarını ve stratejilerini Türkiye üzerinden, Türkiye'nin yeniden gelişini durdurmak amacıyla gerçekleştiriyorlar.
Dün biz gittik, onlar geldi. Yarın biz gelince, onlar gidecek çünkü.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara