Eski Yargıtay Başkanı Ali Alkan, yargı, Balyoz ve Ergenekon Davaları, cemaat, 17-25 Aralık süreçleri, 4 Bakan ve hükümetle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kamuoyunda kendisi için cemaatçi denilmesine, dini hassasiyetlerim var, isteyen istediği yere koysun, ifadesini kullanan Alkan, "Yargısal hiçbir görevi olmayan Adalet Bakanlığı veya HSYK görevlileri mahkemeleri yargısal görevlerine ilişkin olarak yönlendirebilecek telkin ve tavsiyelerde bulunabilmekte, aksi hareketin yargı görevlilerin aleyhine sonuçlar doğuracağına dair gözdağı verebilmekte. Görev ve yer değişikliği müeyyideleri rahatlıkla uygulanabilmekte," dedi. Erdoğan'ın “Hukuk sistemi bir avuç Haşhaşi'nin şantajına bırakılamaz” çıkışına ise "Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'ni en yüksek düzeyde temsil eden Cumhurbaşkanı sıfatını almıştı. Böyle bir makamdan, bu sözün çıkmasını talihsiz olarak kabul ettim. Buna cevap verilmesinin devleti yıpratacak sonuçları olacağını düşündüm" cevabını verdi.
Eski Yargıtay Başkanı Ali Alkan'ın T24'ten Hazal Özvarış'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Yargıtay ve HSYK kanunlarına, yargıya müdahale olduğu gerekçesiyle karşı çıkarken şunları söylediniz: “Yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmak veya yürütmeye bağlı bir yargı oluşturmak yargı denetiminden kaynaklanan meşruiyeti hafife almak olacaktır”, “Bu müdahale ne zamana kadar devam edecektir; yürütme bu kurul nasıl oluşursa memnun kalacaktır?” Tanıklıklarınızdan yola çıkarak yanıtlar mısınız; sizce “yürütmeye bağlı yargı” adımları nerelerde, nasıl atıldı? Sizce Türkiye'de yargının temel sorunları arasında yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesi hangi noktalarda zedelendi?
Güzel bir söz vardır, “Bir dokun bin ah işit” diye. Bana sorduğunuz soru da bu nitelikte. Türkiye'de yargının sorunları saymakla bitmez. Bu sorunlar bugün oluşmadı, yıllardır süregelen kronikleşmiş sorunlardır. Bugüne kadar çözümleri için samimi çabalar sarf edilmedi. Gerçekçi çözümler önerilmediği için yapılan düzenlemeler de sorunu çözmedi. Hatta bazıları sorunları daha karmaşık hâle getirdi, bazen filozof Diyojen'in dediği gibi “Gölge etme başka ihsan istemem” durumuna geldik.
- Yürütme için mi söylüyorsunuz bunu?
Evet. Yargının problemlerinin neler olduğu konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde açılan davalar fikir vermekte. Bu mahkeme nezdindeki istatistiki bilgilere göre, adil yargılanma hakkı, yargılamanın makul sürede bitirilememesi, ifade özgürlüğü gibi konular önemli sorunlarımız. Bunların yanında öne çıkan en önemli yargı sorunu kuvvetler ayrılığı, yani yargı bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ile hukuk devleti. Yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı sağlanmadan, diğer sorunlara kalıcı çözüm bulmak mümkün değil.
- Hâkim teminatı kapsamına, tayinlerin yanı sıra son olarak yaşanan tutuklamaları da koyuyor musunuz?
Hepsini kapsar ama münferit olayları değil, genel için konuşuyorum. 1943'ten beri yapılan adli yıl açılış konuşmalarını tetkik ettiğinizde bu konuşmaların ortak noktası yargı bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve hukuk devletindeki eksikliklerimizdir. Hâlâ bu konularda konuştuğumuza göre, başarılı olamadık. Yakın geleceğimizde de bu sorunların çözümüne dair işaretleri ben kişisel olarak görmüyorum.
"BUGÜN YARGI BAĞIMSIZLIĞI HER AŞAMADA İHLAL EDİLİYOR"
- Umutsuzsunuz?
Umutsuzum, ancak çok az da olsa hukuk devleti olmadan Türkiye'nin gelişmiş ilk 10 ülke arasına giremeyeceğini söyleyen, hukukçu niteliği taşımayan yetkili kişilerin olduğunu biliyorum ve bu beni gelecekten ümitli kılıyor.
Anayasamızda kuvvetler ayrılığı ilkesi erkler arasında hiyerarşi değil, iş bölümü öngörmekte. Yasama, yürütme ve yargı yetkisinin bir otorite altında toplanmaması demokratik bir düşüncenin ürünü. Demokrasiyle yönetileceksek yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına karşı konjonktürel mazeretler üretilmemeli. Çünkü bunlar adil yargılanma hakkının bir güvencesidir. Ancak bugün yargı bağımsızlığı ülkemizde her aşamada ihlal ediliyor.
"BEŞİR ATALAY'IN AÇIKLAMASI FÜTURSUZCA"
- Her aşama kısmında dursak; bize madde madde süreçteki ihlallerin nasıl gerçekleştiğini sıralar mısınız?
Bundan kısa bir süre önce yürütmenin bir kısım temsilcileri, yetkili soruşturma makamları tarafından verilmiş bir karar olmaksızın yargıya polis operasyonu yapılabileceğini kamuoyu önünde fütursuzca söyleyebildi.
- Bunu hangi açıklamaya istinaden söylüyorsunuz?
HSYK'nın oluşumu sırasında İstanbul'daki savcıların gözaltına alınmasından sonra Beşir Atalay'ın yaptığı açıklama... Oysa yargı mensupları hakkında soruşturma açılabilmesi belli prosedürlere tabi. Bir milletvekili ya da bakan hakkında doğrudan doğruya polis soruşturmaya geçebilir mi? Aynı teminat yargı mensupları için de geçerli.
- “Bir milletvekili ya da bakan hakkında doğrudan doğruya polis soruşturmaya geçebilir mi” sözlerinize karşılık 17-25 Aralık 2013'te bunun yapılabildiğini gördük. Eleştiriniz kapsamındaki 17-25 Aralık soruşturmalarının usulünü geçip hâkim ve savcıların yargılanmalarıyla sınırlamanız “Yargı mensupları dokunulmaz” algısı da yaratan tek yanlı bir bakış açısı değil mi?
Şunu hemen belirtiyorum; yargı mensupları dokunulmaz değildir, ancak yargı mensuplarının soruşturulması için yetkili makamların talimatı ve izni gerekli. Örneğin, Yargıtay mensubu için Yargıtay'ın yetkili 1. Başkanlık Kurulu'nun izni gerekir. Savcı için HSYK izni gerekir. Öyle bir izin olmadan siyasi kimlik taşıyan bir isim, yargı mensuplarına polis operasyonu yapılabileceği deklarasyonu yapma cesareti bulmaktadır. Bu hâkimlik teminatıyla bağdaşmaz.
"BAKANLAR TALİMAT, HSYK GÖREVLİLERİ TAVSİYE VERİYOR"
Yargısal hiçbir görevi olmayan Adalet Bakanlığı veya HSYK görevlileri mahkemeleri yargısal görevlerine ilişkin olarak yönlendirebilecek telkin ve tavsiyelerde bulunabilmekte, aksi hareketin yargı görevlilerin aleyhine sonuçlar doğuracağına dair gözdağı verebilmekte. Görev ve yer değişikliği müeyyideleri rahatlıkla uygulanabilmekte. Hatırlarsanız, Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılarak soruşturma aşaması adil yargılamayı etkileme suçundan çıkarıldı. (Aralık, 2014)
- Balyoz soruşturması devam ederken nöbetçi hâkim olarak sanıklar hakkında tahliye kararı veren Oktay Kuban hakkında dönemin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün “Çetenin hâkimleri de varmış” derken Gülen cemaatine karşı dava henüz açılmadan ve açıldıktan sonra başta Erdoğan olmak üzere AKP katından pek çok isim “paralel yapı”, “Haşhaşi”, “çete” ifadelerini kullandı.
Daha somutu, eldeki soruşturmalarla ilgili olarak bakanlar ve bakanlık çalışanları dosyalarla ilgili olarak talimat verebilmektedir. Bu kamuoyuna açıklandığında eskiden suçtu ama şimdi suç olmaktan çıkarıldı.
- Bugün bu açıklama ve müdahalelerin herhangi bir cezası yok mu?
Yok. Ama bu açıkça yargıya müdahaledir.
"SAVCILARA TELKİN TELEFONLARI AÇILIYOR"
- Bahsettiğiniz bakanlıktan talimatlar hangi aşamada, nasıl devreye giriyor?
Bir savcının elinde soruşturma evrakı varken, soruşturmanın şu veya bu şekilde sonuçlandırılması için telkin ve tavsiyelerde bulunabiliyorlar.
- Savcıya örneğin telefon mu geliyor?
Evet.
- Tapelere de yansıyan yargıya müdahaleler var. Ancak bu müdahalelere sizin tanıklığınızı merak ediyoruz.
Ben bu konulara girmem, isim vermem, somut değil genel konuşurum. Bunlar Türkiye'nin gerçeği.
- “Korktuğu ve beklentisi olduğu için doğru olduğunu bildiği kararı veremeyenler hemen cübbelerini çıkarıp görevlerini bırakmalı.” Bu sözleri söyleyen sizi somut konuşmaktan alıkoyan ne?
Bizim bu konuda yapacağımız konuşmalar polemiğe neden olabilir. Polemik ise yargı mensuplarını yıpratır ama muhatabını güçlü hâle getirir. Bu kapıyı ben açmam.
- “Yargı mensuplarına zarar gelir” endişesiyle iyileşmeye neden olacak eleştirilerin önünü de kapatmış olmuyor musunuz?
Bu eleştirileri yapıyorum, anlayan anlar, yerini bulur.
"YÜKSEK MAHKEMEYE MÜDAHALE BENİM DÖNEMİMDE DE OLDU"
- “Anlayan anlar”sa adli yıl açılış törenlerinde dile getirdiğiniz eleştiriler bir şeyleri değiştirdiği için mi yeniden bu konuları konuşuyoruz?
Ben çalıştığım kurumla ilgili somut örnekler de vermek isterim. 39 küsur yıllık meslek hayatımın 18 yıllık bölümü Yargıtay'da geçti. Bir yargıç olarak bağımsız yargıya müdahalenin, yüksek mahkemeye müdahale şeklinde benim görev yaptığım dönemde de tecelli ettiğini görmekten büyük üzüntü duydum. Buna karşın gerek kişisel, gerek kurumsal olarak bir mücadele verdik. Ama sonuç alamadık. Bugün ortaya bu tablo çıktı. Bunun üzüntüsü içindeyim.
- Görev sürecinizde verdiğinizi söylediğiniz mücadeleler neler?
Yargıtay Kanunu gereğince adli yıl açılışı Yargıtay tarafından düzenlenen törenle yapılır. Ve bu açılışta Yargıtay Başkanı bir açılış konuşması yapar. Bu konuşmanın içeriği Yargıtay Başkanı'nın inisiyatifinde değildir. Başkanlar Kurulu, başkanın yapacağı konuşmanın içeriğini, gündemini ana hatlarıyla tespit eder. Ben de buna göre içini doldururum. 1943'ten beri yapılan etkinliklerde bu böyledir.
KRİZ SONRASINDA FEYZİOĞLU'NUN KONUŞMASINA NASIL KARAR VERİLDİ?
- 2013'te Gezi eylemleri ardından yaptığınız “ifade özgürlüğü”, 17-25 Aralık operasyonlarından sonraya denk gelen 2014'te “yargıya yürütme müdahalesi” temalı konuşmalar Yargıtay'ın tavrı olarak mı görülmeli?
Evet. Sadece başkanın değil, törenin gündemini de belirler Başkanlık Kurulu. Adli yıl açılış törenlerinde yargının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen ve yaklaşık 70 bin civarında üyesi olan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı da bir konuşma yapar. İfade özgürlüğü dahilinde, ne Yargıtay yönetimi, ne başka bir kurum müdahale eder bu konuşmanın içeriğine. (2013'te TBB BaşkanıMetin Feyzioğlu Danıştay'da konuşurken dönemin BaşbakanıTayyip Erdoğan'ın töreni terk etmesiyle başlayan) Krizin ardından yürütmenin temsilcileri Feyzioğlu'nun konuşmamasını istedi. Bu talep Yargıtay Başkanlar Kurulu'nda görüşüldü ve yargı dışından gelen talep ile yargısal yetkinlikte kimin, ne hakkında konuşacağının belirlenmesinin yargı bağımsızlığına müdahale olacağı gibi, ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir sonuç doğuracağı için kabul görmedi. Bu karar ardından TTB Başkanı konuşmasını yaptı ama her zaman yasama ve yürütmenin en yüksek temsilcilerinin katıldığı bu toplantıya bu kez maalesef hiç kimse katılmadı. Diğer kamu görevlilerinden de katılım yok denecek kadar azdı. Daha da ileriye gidildi, bu törene ilişkin yasal düzenleme iptal edildi. Yasa çıkarmak usulüyle de olsa bu yargıya müdahalenin somut örneğidir.
"DAİRE BAŞKANLARINI 12 KİŞİNİN SEÇMESİ ATAMAYA EŞ DEĞER"
Başka bir müdahaleyi de bizzat yaşadım. Yargıtay Daire Başkanlığı, Başsavcılığı ve 1. Başkanlığı gibi görevlere gelmek 2010'dan önce belli sürelere tabi idi. Ancak 2010'dan sonra yapılan değişiklikle, makul gerekçeleri açıklanmadan iki defa değiştirildi. Bu değişikliğin amacını ben iyi niyetle bağdaştırmakta zorluk çekiyorum.
- Sizce amaç neydi?
Yüksek yargıyı dizayn etmek.
- Her iktidar yargıyı dizayn etmek ister ancak sizin bu dönem yapılan dizaynın arkasında gördüğünüz motivasyon ne?
Tabii kendi siyasi düşüncesi doğrultusunda yargıyı yeniden yapılandırma arzusu var. Ancak bu dahi yetmedi, basından okuduğum kadarıyla Yargıtay Büyük Genel Kurulu seçimlerinde kimin daire başkanı olacağı tespit edilirken Büyük Genel Kurul devre dışı bırakılarak, hangi daireye başkan seçilecek ise o dairenin üyeleri ve Yargıtay Başkanı'nın katılımıyla seçim yapılacağı çalışmalarını duyuyoruz. Yani 12 kişi seçecek daire başkanını. Bu seçim değil, atamaya eş değer bir tasarruf olacaktır.
"GENEL SEKRETERİMİ VE YARDIMCILARINI DEĞİŞTİRMEM İSTENDİ"
- 17-25 Aralık sürecinde, Erdoğan ile dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasındaki konuşmaya ilişkin olduğu ileri sürülen bir tapede, Danıştay Başkanlığı'na Zerrin Güngör'ün gelmesi için adaylardan Nevzat Özgür'ün geri çekilmesi istenirken Ergin bu talebe karşılık olarak “Nevzat hükümete ilişkin imtiyaz sözleşmelerine bakan dairede olmalı” diyor. Bunlardan “Yeni düzenlemelere ihtiyaç yok. Halihazırda yürütme, yargıya hakim” resmi çıkmıyor mu?
Parçaları birleştirdiğinde bu tablo ortaya çıkıyor. Bunu izan sahibi herkes yapabilir. Yargıtay yönetimindeki, bakan müsteşarı niteliğindeki Genel Sekreter'i, Genel Sekreter yardımcılarını ve 1. Başkanlık'ta görevli tetkik hâkimlerini seçmek 1. Daire Başkanı'nın inisiyatifindedir, buna kimse müdahale edemez. Ne var ki bana Genel Sekreter ve yardımcılarının değiştirilmesi talebi geldi. Ben bunun değiştirilmesinin mümkün olmayacağını “Benim sorumluluğumda, çalıştığım kişileri benim seçmem gerekir” diyerek karşı koydum.
- Talep nereden geldi?
Ben bunun yargı bağımsızlığıyla bağdaşmadığını söyledim. Ama direnişim sonuç verdi mi? Vermedi. Çünkü bir yasal düzenleme yapıldı ve Genel Sekreter olabilmek için Yargıtay'da 5 yıl görev yapma koşulu getirildi. Ben de bu kıdemde bir arkadaşımı göreve aldım.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!