Türkiye ekonomisinin son süreçlerde yaşadığı dalgalanmaları, ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırım politikasını ve çözüm önerilerini Ekonomist yazar Cüneyt Paksoy'a sorduk.
İŞTE PAKSOY İLE YAPTIĞIMIZ ÖZEL RÖPORTAJ:
1. Türkiye ekonomisinin son aylarda yaşadığı dalgalanmayı neye bağlıyorsunuz?
-Ekonominin parametreleri üzerine kurgulu bir kur ve faiz ortamı yaşamıyoruz. Kurdaki yükseliş, faiz tarafında özellikle tahvillerdeki durumun mevduatlara yansıması iktisadi parametrelerle veya ekonomik dinamiklerle anlatabileceğimiz şeyler değil.
Tabi ki ekonomide bazı kırılganlıklarımız var. Bunu kredi derecelendirme kuruluşları da söylediler. Bizim üzerimizde mart ayında algı operasyonları ile başlayan, kredi derecelendirme şirketleri üzerinden giden devamında da Brunson davası üzerinden ABD'den direkt tehditlere dönüştüğü bir ortam yaşıyoruz.
Bu algı operasyonunun sadece kur ve faiz üzerinden oynanan bir oyun olmadığı çok açık. Bugün hiçbir ülke borcunu kazanarak ödemiyor. Her ülke borcunu borçla çevirip belirli vadede kazanarak ödeyebiliyor. Bir iki ülkenin haricinde dünyada borçlar yeni borçlarla çevrilir. Bugün ABD bile böyle yapıyor ve borçları giderek artıyor.
2. Türkiye'nin borçları ile ilgili durum nedir? Kamu borcu ve özel sektör borçları bu süreçten nasıl etkilendi?
-Bizim eylül sonrası yılbaşına kadar bir geri ödeme dönemimiz var. Bu zamanlama baz alınarak Türkiye'nin üzerinde bu algı operasyonları gelişti. Bizim borcumuz var ama aynı zamanda dinamiklerimiz de var. Son 15 senede oluşmuş kazanımlarımız da var. Yeni ekonomikadrosunun özellikle sayın Albayrak'ın getirdiği söylemler var. Üreterek büyüyen Türkiye söylemi gibi, enflasyonla mücadele gibi, kamuda mali disiplin gibi... Özel sektörden desteğini çekmeyecek bir Türkiye. Belki bir dönem daha mütevazi bir büyüme yaşanabilir. Ki biz 7,5 ile büyümede rekor kıran bir ülkeyiz. Bu büyümeyi biraz daha mütevazi seviyelerde tutmak, o sırada da cari açıkla, enflasyonla mücadele etmek ve normalleşme sonrası büyümeye tekrar hız vermek gerekiyor. Şu anda kamu maliyesinde herhangi bir sıkıntımız yok. Kamunun borcunu çevirmede sıkıntı yaşamıyoruz, artı gayrısafi milli hasılaya borç oranı oldukça düşük. Daha çok özel sektör borcu üzerinden giden bir durum var. Bu yaşanan sürecin bizim borçlanma ve ödeme dönemimize denk getirilmesi, ytüksek stres fiyatlamaları bizim hem zor hem de ucuz olmayan bir kredi ortamına getirilmemize sağladı. Ama bu sonsuza kadar sürecek bir süreç değil.
3. Yaşanan süreçte AB'den Çin'e kadar birçok ülke Türkiye'ye destek açıklamalarında bulundu. Bu açıklamaların ekonomik ve siyasal nasıl sonuçları olacak?
-Türkiye bu süreçte model ülke haline de geldi. Rusya, İran, Çin gibi ülkelere sürekli yaptırımlar vardı zaten. Ama ilk defa Avrupa Birliği üyelik sürecinde olan ve batı ile arası sürekli stratejik ortaklık üzerinden iyi olan ve NATO üyesi bir ülkeye yani Türkiye'ye yapılan bir operasyon söz konusu. Bunun yanında haklı olduğumuz bir konuda süreci kendi leyhlerine çevirmek ve seçime giderken böyle bir şey yaptı. Bunun yanında ABD, Çin ile başlattığı ticaret savaşları ile bütün dünyayı karşısına aldı. Bu durum içerde de ses getirmeye başladı. Trump ve yardımcısı Pence, evangelistlerin de desteğini alarak sıkışmış olan bir durumda olayı seçim propagandası haline getirdiler. Türkiye'nin dik duruşu buna izin vermedi ama bunun baskısını da yedik.
ABD Başkanı ve yardımcısı size yaptırım tehditlerinde bulunuyorsa piyasa bunu fiyatlar. Ama sonsuza kadar fiyatlayamaz. Bu durumda Türkiye'nin sadece batı ile ticari ilişkileri olmadığını gördü dünya. Hem bir model oldu hem de batıya karşı bir uyarı oldu. Bu kriz ortamında AB ile olan ilişkiler gelişti.
Japon kredilendirme şirketinin yayınladığı raporda AB ile olan ilişkilerin gelişmesi yazıyor. Nitekim Almanya'dan ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen açıklamalar Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini yukarıya taşıyacağı anlamına geliyor.
Bu süreçte Katar ve Kuveyt ile olan ticaretimiz yeniden ortaya çıktı. Ben diğer Arap ülkelerinden de yatırımlar bekliyorum. Suudi Arabistan belki en son gelecek ama bu tavrı sonsuza kadar sürmeyecektir. Şimdi de Çin geldi. Panda tahvilleri siyoruz ya... Çin'in Türkiye'yi stratejik ortaklık olarak görmesi de ABD'de bir sorun teşkil etti.
4. İdlib konusu üzerinden Rusya ve İran ile olan yakınlaşmanın ekonomiye dair nasıl bir sonucu olacak? İdlib, kirizi derinleştirecek mi yoksa Türkiye'nin elini mi güçlendirecek?
-İdlib konusu da enterasan bir kodlama getirdi. Son haftalarda ABD'den olumsuz bir açıklama yok. Zaten Pentagon'un Türkiye konusundaki tavrı belli. Pentagon, Afrin Operasyonu sonrası Türkiye'nin denklemin içerisine girdiğini, Rusya ve İran ile olan iletişimini Astana sürecini ve İdlib denklemini biliyordu.
Son süreçlerde ABD ile olan ilişkiler normalleşme eğilimindeydi. İdlib, bu süreci Türkiye lehine değiştirebilecek bir konu. Türkiye fazla taviz vermeden bu süreçten çıkma durumunda. Çünkü Rusya İdlib'i bombalıyor ve ABD de doğal olarak buna karşı çıkıyor. Çin dahi askeri olarak İdlib'te bulunmak istedi. Bütün dünya burada olmak istiyor ve Türkiye de bu bölgenin en önemli ülkesi.
Rusya'nın saldırıları sonrası Türkiye arabuluculuk rolü estlenimiş olacak doğal olarak. Bu süreçte Türkiye uluslararası güç dengesinde önemli bir manevra alanı daha kazanmış oldu. Bu durumda Türkiye, AB ülkelerinden, Çin'den ve Arap ülkelerinden destek almaya devam ederse sırat köprüsü dediğimiz bu 6 aylık süreci en az hasarla atlatabilecektir. Kurda ve faizde bir normalleşme bekleyebiliriz. Fiyatlamalar daha makul seviyelerde olur ve 2019 için daha emin adımlar atılır.
5. Son olarak hükümetin ve Merkez Bankası'nın ekonomik hamlelerini nasıl görüyorsunuz? Kalıcı çalışmalar ve hamleler olacak mı? Merkez Bankası ilerleyen süreçlerde nasıl bir rol üstlenecek?
-Enflasyon mu büyüme mi gibi bir soru soruluyor. Buna cevabım "Her ikisi de" şeklinde olur. Burada kilit nokta ise Merkez Bankası... Kredi derecelendirme kuruluşlarını saymıyorum çünkü 2008'de ne olduklarını gördük. Son enflasyon rakamından sonra Merkez Bankası'nın söyleminin manevra alanı oluştuğuna dair izlenim verdi. Burada kritik nokta 13 Eylül. Merkez Bankası toplantısından bir faiz kararı bekliyoruz. Bu faizi sevdiğimiz anlamına gelmesin. Faiz zehirse panzehiri de kendisidir. Enflasyonla mücadelenin birinci aracı faizdir. Finansal istikrarın ve kur ortamının dengelenmesi için Merkez Bankası piyasanın önüne geçmelidir. Merkez Bankası piyasanın arkasında kaldıkça piyasa ister. Artık Merkez Bankası piyasanın önüne geçmelidir. Bu açıdan piyasanın beklentisinin üstünde bir açıklama yapılmasını bekliyorum. Piyasaların beklentisi olan 250 baz faiz artırımı nötrleştirir. Ama bu beklentinin üstünde bir açıklama gelirse ABD ile ilişkiler normalleşene kadar kur ve piyasalarda bir denge sağlar.
Gelişen piyasada yaşanan sorunların dışında ABD ile olan iletişim sorunu ortadan kalkana kadar faiz ile bir kalkan çekmemiz gerekiyor. Hükümet de yapısal reformlarla Merkez Bankası'na destek vermesi lazım. Sayın Berat Albayrak piyasa ile sürekli görüşüyor. Merkez Bankası, BDDK, TBB ve hükümet bir arada bir modelleme yapabilirsek ciddi bir kazanım olur.
CÜNEYT PAKSOY KİMDİR?
Cüneyt Paksoy 1966 yılında İstanbul'da doğdu. Orta ve Lise öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Çalışma hayatına 1990 yılında aile şirketi olan Paksoy İnşaat ve Ticaret A.Ş'de Finansman Sorumlusu olarak başladı. Bir süre finansman müdürü olarak iş hayatine devam etti. Çeşitli internet siteleri ve dergiler için makaleler kaleme aldı. Piyasada çeşiti Görevlerde bulunan sayın Paksoy Son olarak Reha Portfoy yatırım komitesi üyeliği ve 5 sene Danimarka menşei Saxo Capital Menkul Değerler ‘de Strateji Müdürlüğü görevinde bulundu. Halen A.A Finans Analistliği ,Stratejik danışmanlık ve eğitim konularında çalışmalarını sürdürüyor...
Röportaj: Cuma Obuz